Radikal gazetesinin “Savaşma Konuş” isimli kampanyası oldukça isabetli bir kampanya.Tam zamanı denebilinecek bir kampanya. Anlaşılan gazete yönetimi, sokak yazarlığı ile başlattığı atağını sokağın gündemi olan KürtSorunu’nunda iddialı bir kampanyayla sürdüremek niyetinde.
Kampanya, bir süredir silahları susmasını sağlamaya dönük yürütülen çabalara kamuoyu desteğini artırmaya dönük bir kapsamda başlatılmış. 500 bin kişinin konuşması hedeflenmiş.KürtSorunu’nun demokratik çözümünü arzulayan herkesin destek verebileceği bir kampanya.
KCK’nın, 1 Kasım 2010 Salı günü,eylemsizlik kararını, 2011 genel seçimlere kadar uzattığını açıklaması kampanyanın işini kolaylaştırdı. Taraflarda biri 8 ay savaaşmayacağını, sadece kendisini savunacağını duyurdu.Savaşın bir diğer tarafı ise, en azından şimdilik bu doğrultuda her hangi bir işaret vermiyor.Yani hükümet savaşı durduğunu ilan etmedi. Nitekim, iki gün önce askeri operasyonda bir PKK militanı yaşamını yitirdi.
Keza Kürtler, her insanın gibi kendisini en iyi anlatabileceği anadilleri Kürtçe konuşmak, dertlerini anlatmak istyorlar. Ama KCK anadavasında da olduğu gibi Kürtlerin ana dillerinden konuşmalarına ve kendilerini ifade etmelerine izin verilmiyor. Hatta bu yasaklama kararı bazen,Diyarbakır 6.Özel Ağırceza Mahkemesi Başkanının yaptığı gibi “anlamadığım dilde izin vermem” gibi, komik ve hukuk dışı gerekçeye dayandırılabiliyor.Kürtçenin kamusal alana sızmasına geçit verilmiyor.Kürtler susturuluyor.
Bu durumda kampanyanın “savaşma, konuş” sloganının “askeri ve siyasi operasyonlar durdurulsun, herkes kendini en doğru ve rahat hangi dilde anlatabilecekse o dilde konuşsun” talebiyle yaygınlaştırmakgerek.Yani herkes kendi talebini, kendi hassasiyetini öteki yaratmadan ve herkesin hassasiyetini gözederek, kendi diliyle söylemelidir.
Bunun en az sancısız olması ise, bu konuda Türklerin ikna edilmesini gerektiriyor. Elini tetikten çekmiş, konuşmak ve müzakere yapmakisteyenlere karşı, operasyonların durdurulmasına karar verecek olan siyasal iradeyi zorlaması gerekenler Fırat’ın batısında yaşayanlardır.Yani Türklerdir. Türkler, Kürtlerle her düzeyde ve koşulda eşit yaşamayı kabul ettikleri ölçüde Kürt Sorunu’nun çözümü sancısız ve gerçek olacaktır. Eşit olamayı kabul edenler,adeletin sağlanmasına da rıza gösterecekleri için Kürtlere pozitif ayrımcılığa ses çıkarmayacaklardır.
Türkleri ikna etmesi gerekenler, Türk demokrat, sol ve sosyalistleridir. Bunu da Kürtlerden beklemek kadar adaletsiz bir şey olamaz. Eylemsizlik kararın uzatılması “silahlı eylemler toplumu bölüyor” gibi yanlış ve egemenlerin dilinden kapılmış bir bahanede geçersizleşti.Bu mantıktan uzak gerekçenin, ardına gizlenerek içine düşünülen sosyal şoven siyasi pespayelikten kurtulmanın firsatı değerlendirilmelidir.
Toplumu bölenin, egemen milliyetçik ve Kürtlerle eşit yaşamak istememe olduğu, geçte olsakavranılmalı, Abdullah Öcalan’ın açıklamış olduğu diyalogtan, müzakereye geçişin adil ve onurlu bir barışla sonuçmasına yol açması için Türk milliyetçiliğine karşı mücadele başat bir mücadele konumuna yükseltilmelidir.
Bu mücadelenin yürütülmesinde “Savaşma Konuş” kampanyası çok değişik fırsatlar sunuyor.Herşeyden önce yaygın ve popüler bir kampaya insanlara ulaşmayı ve etkilemeyi kolaylaştırıyor ve bunun için oldukça elverişli araçlara sahip.Bunların kıskançlığa teslim olunmadan değerlendirildiğinde, Kürt Sorunu’nunda içine girilen yeni dönemde çözümün önünü temzileyenönemli işlev görecektir.
Başta, 1996 yılında EşberYağmurdere’linin sözcülüğünü yaptı ve bir çok kurumun desteklediği Barış İçin 1 Milyan İmza kampanyasından ve diğer benzeri kampanyalardan doğru dersler çıkarılması durumunda kısa süre içerisnde 500 bin radikal hedefine ulaşılması hiç de zor olmayacaktır.
5 Kasım 2010