Taslak hep sağdan eleştirildi,  oysa soldan katkıya ihtiyacı var

Son tartışma birçok kişinin  “google bilgisi”yle tartışma yürüttüğünü gösterdi. Türkiye neyi tartıştığını bilmiyor, konu araştırılmadan,  incelenmeden tartışma yürütülüyor. Bu metne kesinleşmiş bir metin muamelesi yapılması her şeyden önce etik değildir. BDP metniyle, bu taslağı karşı karşıya getirmeye çalışmak da doğru değildir.

Demokratik Özerklik projesini, DTP ve BDP,  bütün Türkiye’de uygulanabilir ve yasal parti formatına uygun karar haline getirmiştir. Çalıştayda tartışılan taslak ise bu projenin, Kürt bölgesinde nasıl uygulayacağını ifade etmeye dönük bir metin olarak hazırlanmıştır. Bu taslak Kürtlerin kendi kendilerini yönetme modeli arayışıdır.
Hakan Tahmaz hem gazeteci – yazar hem de Türkiye Barış Meclisi sözcüsü-üyesi olarak Kürt Sorunu’nun çözümü için yıllardır çaba veren aydınlardan biri. Tahmaz’ın önemli bir özelliği de Demokratik Toplum Kongresi çalışmalarının hemen hepsinde yer almış olması ve demokratik özerklik sürecini başından beri hem metinlerden hem de tartışmalardan izlemiş olması. Şemdinli´den Ankara´ya Kürt Sorunu isimli bir de kitabı bulunan Tahmaz’ın çeşitli dergi ve gazetelerde konuyla ilgili yayınlanmış çok sayıda çalışması var. Tahmaz demokratik toplum taslağının oluşum sürecini ve süreci ve metinlerin özünü anlattı.

Demokratik Özerklik projesi yeni değil. Siz başından beri bu tartışmaların içindesiniz. Bazı aydınların iddia ettiği gibi, Demokratik Özerklik projesinin ilk metniyle son metni arasında ciddi bir fark var mı? İlk neler söyleniyordu şimdi neler söyleniyor?
Demokratik Özerklik tartışmasında değerlendirme kapsamına girebilecek birçok belge var. Üç yıldır süren bir tartışma söz konusu. Tartışılan belgelerin başında şunlar geliyor: Demokratik Toplum Kongresi’nin toplantı sonuç bildirileri, DTP ve BDP’nin demokratik özerklik projesinin ifade edildiği   “Türkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununda Çözüme Dair Siyasi Tutum Belgesi” ve Abdullah Öcalan’ın görüşme notları. Bunlara son günlerde yoğun olarak tartışılan DTK çalıştayına sunulan Demokratik Özerk Kürdistan Modeli Taslağı metni eklendi. Ancak bu taslağın bağlayıcılı ve ağırlığı isminden de anlaşılacağı gibi öncekilerle aynı değil.

Tabi ki, Kürtlerin üç yıldır tartıştıkları özerklik konusuyla ilgili ortaya çıkan bu metinlerin bir birinden çok farklı yanları var. Ancak bu metinler sistematik olarak takip edildiğinde, farklılıktan daha çok, bir fikri takibin olduğunu görmek mümkündür.

Demokratik Özerklik projesini, DTP ve BDP,  bütün Türkiye’de uygulanabilir ve yasal parti formatına uygun karar haline getirmiştir. Çalıştayda tartışılan taslak ise bu projenin, Kürt bölgesinde nasıl uygulayacağını ifade etmeye dönük bir metin olarak hazırlanmıştır. Kürtlerin kendi kendilerini yönetme modeli arayışıdır.  Her taslak metin gibi birçok yeri tartışmaya muhtaçtır. Bu metne kesinleşmiş bir metin muamelesi yapılması her şeyden önce etik değildir. Aynı zamanda BDP metniyle, bu taslağı  karşı karşıya getirmeye çalışmak da doğru değildir.

DTK, 26–28 Ekim 2007 tarihleri arasında yaptığı ilk toplantıda, Kürt Sorunu’na silahsız yolda çözüm modeli olarak Demokratik Özerklik modelini ortaya atığında,  bugün çok tartışılan “komünal toplum modeli”, ekonomik model, öz savunma gibi konular çok öne çıkmıyordu ve bu konulardaki vurgular çok belirgin değildi.  Daha çok Türkiye’nin yönetim modelinde reformlar öne çıkıyordu. Yerel yönetimlerin güçlendirmesi, merkezi idarenin yetkilerinin yerel yönetime devredilmesi, yerel yönetim bağlamında Avrupa özerklik şartı öne çıkıyordu. Ancak bu tartışılan konuların neredeyse tamamının ipuçları vardı. Bunlar Kürt hareketinin ana metinlerinde zaman zaman öne çıkan arayış ve yaklaşımlardır. Mesele ilk DTK kararında da iç güvenliğin özerk bölgelere devri, bölge gelirlerin özerk bölgede kalması ve bölgesel Meclis’ler gibi çok açık önerililer var. Yine bayrak yerine bölgesel simgelerin bayrakla birlikte kullanılması gibi öneriler var.

Özellikle son bir yıldır Kürt hareketinin geliştirdiği pratikler ve kimi örgütlenmelerle çözümsüzlük sürecinin uzayıp gitmesi 7–8 Ağustos 2010 tarihinde yapılan DTK 4.toplantısında demokratik özerkliğin yasal statüye kavuşturulması mücadelesiyle ve inşa etme kararının bir sonucu olarak çalıştaydaki taslağının ortaya çıkmış olduğu söylemek mümkün. Bir başka ifadeyle taslak,  bir anlamda bir yıldır pratikleşen özerlik çalışmasının metne yansımasıdır.

Bu bakımdan içerik olarak bu metinlerin bir biriyle çelişen metinler olduğunu söylemek yanıltıcıdır.

Demokratik Özerklik projesinin,  Öcalan’ın “demokratik konfedaralizm” teziyle ilgisi ne?   Öcalan’ın tezleri nasıl yansıdı taslağa? Kaba hatlarıyla Öcalan’ın tezleri neler?
Bu metinleri ve demokratik özerklik projesini,  Abdullah Öcalan’ın 1999 yılından bu yana geliştirdiği Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Konfedaralizm önermeleriyle birlikte ele almak gerekiyor. Bir anlamda Öcalan’ın 1999 sonrası geliştirmeye çalıştığı ideolojik, politik çizgiyi kavramadan demokratik özerkliği anlamak mümkün değildir.

Taslakta bu perspektiften kaynaklanan problemlerin ve açıkla kavuşturulması gereken yönlerin olduğunu kabul etmek gerek. Keza taslak Kürtelerin ulusal bir önerisi olması kaygısını fazlasıyla taşıdığı için din, ahlak gibi motiflerle eklektik hale getirmiştir.

Demokratik Özerklik projesi “demokratik konfedaralizm” tezinin bir parçası olarak ortaya atılmıştır. Son taslakta bu çok açık bir biçimde görülüyor. Belki de bu yönü bu kadar yoğun tartışmaya yol açtı. Kürtlerin kendi kendilerini devletsiz bir biçimde demokrasi içinde yönetme modeli arayışı sadece Türkiye sınırları içindeki Kürtlerle sınırlı değil. Taslak metinde “Demokratik özerklik; …Kürdistan ülkesinin diğer parçalarındaki Kürt siyasi sistemleri ve bölge halklarıyla da demokratik ve özgür ilişki geliştirecektir….Kürdistan parçaları arasındaki demokratik konfederalizm bu temelde daha işlevsel hale gelecektir” cümleleri bunu gösteriyor. Yani bizim “demokratik özerklik” diye tartıştığımız, İran, Irak, Suriye ve Türkiye Kürtlerinin kendi aralarındaki birliği ve dayanışmayı “devletsiz demokrasi” ile kurma arayışıdır.

Görüldüğü gibi, burada ayrı devlet kurma ve sınırların değiştirme arayışı dışında bir yaklaşım göze çarpıyor. Bu yaklaşım ise Öcalan’ın “klasik ulus devlet dönemi bitmiştir, ben Marks’ı, Lenin’i aştım” gibi yaklaşımlarının bir ürünüdür. Kürt hareketi, Türkiye için demokratik cumhuriyet, Türkiye Kürtleri için demokratik özerklik, bölge Kürtlerinin tamamı için ise “demokratik konfedaralizm” öneriyor. Tartışmaları bu bağlamda yürütmek bizi doğru sonuçlara ulaştırır.  Öcalan’ın demokratik konfedaralizm tezi iki ayak üzerine oturuyor. Birincisi “çok hukukluluk” diğeri ise, “devlet aygıtı yerine toplumsal örgütlenme ağları”. Taslağa bu gözle bakıldığında daha sahici bir tartışma yapabiliriz.

Bir başka iddia da tartışmaya sunulan metinden Abdullah Öcalan’ın pek hoşlanmadığı yönünde. Bu konuda Öcalan’ın açıklamaları, tartışma metni ve liberal aydınların yorumlarını nasıl değerlendirmek mümkün?
Öcalan tartışmaya sunulan metinden hoşlanmadığı iddiası Öcalan’ın üç hafta önceki görüşme notlarında yer alan “Kongre de, Parti de demokratik özerkliği çok dar ve basit ele almışlar. Onlardan beklenen bir taslak veya kırmızı bir kitap ortaya koymaları değildir. Bu projeyi daha iyi sunabilirlerdi” cümlelerinden çıkarılmış bir sonuçtur. Ya da çıkarılmak istenen bir sonuçtur. Ancak görüşme notlarının tamamı okunduğunda böyle bir sonuç çıkarmak mümkün değil. Örneğin aynı görüşme notlarındaki şu vurguya ne demeli?  “Bu projeyi daha iyi sunabilirlerdi. Mesela demokratik özerkliğin tüm Türkiye’nin projesi olduğunu yeterince açıklayabilirlerdi. Öncelikle Türklerle nasıl bir demokratik bütünleşme sağlayabileceğini açıklayabilirlerdi. Türkiye’deki milliyetçi kesimin ne kadar güçlü olduğunu, dirençli olduğunu bilmeleri gerekirdi.” Bu cümleler bir uyarı yapıldığının açık göstergesidir. Beklenen bir şeydir. Öcalan, bu türden uyarıyı çok sık yapıyor. Bir anlamda herkes kendi rolünü oynuyor. Medyada çıkan, “Öcalan, özerklik talebinden vazgeçiyor “ yorumu, sadece bu yorumu yapanların kendi arzularını ifade edebilir. Bizim aydınlarımız gerçeği dillendirme yerine, kendi arzularını dille getirmeyi çok severler. Çoğu kez de gerçeklerin yerine arzularını geçirirler.

Özellikle sağ taraftaki ve liberal aydınların taslağı bu kadar eleştirmelerini nasıl açıklıyorsunuz?
DTK çalıştayına veya medyadaki tartışmalara katılan aydınların tutumları onların dünya görüşlerinden azade bir şey değil. Taslak metinin bu derece saldırıya uğramasının üç önemli nedeni var. Taslakta ve sunumunda çok fazla sol jargon kullanılması ve sol çağrışımlar yapması tartışmayı hararetlendirdi. Bu, aydınlarımızın Kürt hareketini yeterince tanımadığının bir göstergesidir.  Yine çalıştayda Kürtlerin demokratik özerklikten kasıtlarının,  yerel yönetim reformunun, AB müktesebatının çok ötesinde,  “siyasi özerklik ve anayasal statü” istemleri olduğunun ortaya çıkması bazı aydınlarda şok etkisi yarattı. Keza antikapitalist bir içerikle hazırlanmış olması da aynı etkiyi yarattı. Üçüncüsü ise “aydın kibri ve elitizmi” tartışmayı kısırlaştırdı. Biçim tartışması, içerik tartışmasının önüne geçti. Bunlar taslağa farklı gerekçelerle sağdan yapılan eleştirilerdir.

Şu kadarını belirteyim ki, son tartışma birçok kişinin  “google bilgisi”yle tartışma yürüttüğünü gösterdi. Türkiye neyi tartıştığını bilmiyor. Konu araştırılmadan,  incelenmeden tartışma yürütülüyor. Klasik sözlerle söyleyecek olursak, insanlar bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyorlar.

Düne kadar “silahlar sussun her şeyi konuşuruz” diyenler,  hemen kırmızıçizgilerini ilan ettiler.  Polis kolejlerinde kamuoyundan gizli konuşanlar, aleni ve demokratik zeminlerde yapılan tartışmaya tahammülsüzlüklerini milliyetçi ve ötekileştirici dilleriyle sergilediler.

Kanaatimce taslağın ve demokratik özerklik projesinin, soldan katkıya çok fazla ihtiyacı var. Ancak bu derece azgınlaşmış milliyetçi, sosyal -şoven eleştirilerin ve saldırıların yapıldığı koşullarda bu tartışma hakkıyla yapılamıyor. Mutlaka kapitalizm altında,  “kapitalist olmayan bir ekonomik sistem” ve merkezi devlet yapısına bağlı bir  “devletsiz demokrasi modeli”, reel sosyalizm deneyimleri ışığında,  tartışılarak gerçekleşebilir, bir demokratik modele dönüşebilir.

25 Ocak 2011

BirGün Gazetesi
………………………………………………………………………………………………

Selami İnce
Bütün metinlerin özü aynı
Hakan Tahmaz’ın sözünü ettiği ve “geliştirildiğini” söylediği, ancak bazı yazarların son taslağa tersmiş gibi göstermeye çalıştığı metinlerle son taslağı karşılaştırdığımızda gerçekten de ilk metinle son metin arsında bir fark olmadığı görülüyor. Hatta ilk metindeki demokratik özerklik maddesi, sonraki birçok metine olduğu gibi eklenmiş.    Demokratik Toplum Partisi’nin 8 Kasım 2007 tarihli ikinci Olağanüstü Kongresi’nde kabul ettiği “Türkiye’nin Demokratikleşmesi Ve Kürt Sorununda Çözüme Dair Siyasi Tutum Belgesi”ndeki “demokratik özerklik” maddeleriyle 26–28 Ekim 2007 tarihleri arasında Diyarbakır’da yapılan ilk Demokratik Toplum Kongresi sonuç metnindeki bölüm tamamen aynı. Yani DTP, bir hafta önceki taslağı olduğu gibi kabul etmiş.  Her iki metindeki ortak maddeler şöyle sıralanıyor:

Demokratik Özerklik;

* Türkiye siyasi ve idari yapısında demokratikleşmeyi sağlamak amacıyla köklü bir reformu ön görür

* Sorunların çözümünde geliştirilecek yöntemler için, yereli güçlendirme, halkı söz ve karar sahibi kılma felsefesinden hareket eder,

* Halkın karar süreçlerine dâhil olması için demokratik katılımcılığı savunur ve tüm yerel birimlerde meclis sistemini esas alır,

* Salt “Etnik” ve “Toprak” temelli özerklik anlayışı yerine kültürel farklılıkların özgürce ifade edildiği bölgesel ve yerel bir yapılanmayı savunur,

* “Bayrak” ve “Resmi Dil” tüm “Türkiye Ulusu” için geçerli olmakla birlikte her bölge ve özerk birimin kendi renkleri ve sembolleriyle demokratik öz yönetimini oluşturmasını öngörür,

* Sorunların çözümünü sadece devlet sistemini değiştirmede aramaz, toplumun öz yeterliliğini esas alır.

İlk metin 26–28 Ekim 2007 tarihleri arasında Diyarbakır’da yapılan kongre sonrasında oluşturulan Demokratik Toplum Kongresi Çalışma Grubu üyelerinin imzasıyla yayınlanmıştı. İmzacılar şunlar:

Nurettin Demirtaş, Leyla Zana, Selim Sadak, Ayla Aakat Ata, Sebahat Tuncel, Abdullah Akengin, Kamuran Yüksek, Mensur Işık, İzzet Belge, Cesim Soylu, Şamil Altan, Çerkez Korkmaz, Şiran Eminoğlu, Mazlum Tekdağ, Ahmet Çelen, Mustafa Rollas, Hamit Dılbahar, Nimet Epözdemir, Kutbettin Yazbaş, Kenan Büyüktaş, Mehmet Ayhan.

Hatta diğer çalışmalarda da bu maddelerin hiç değişmediği,   DTK’nin de bu fikrin takipçisi olduğu, fikri adım adım geliştirdiği görülmekte. Örneğin 24 Şubat 2008 tarihinde Diyarbakır’da toplanan Demokratik Toplum Kongresi 1. Olağanüstü Kongresi’nde alınan 3 önemli karardan ilki şöyle:

“Genel kurulda, Kürt sorunun en çağdaş ve halklar adına en gerçekçi çözüm yolunun Demokratik Özerk Kürdistan olduğunu ilen eden kongremiz, bu toplantımızda çözümü hayata geçirecek ve kendi toplumsal sistemimizin inşasında önemli rol oynayacak Demokratik Toplum Kongresi’nin misyonu konusunda ortak bir anlayış birliğine varmıştır. Kuruluş aşamasında olan Kongremizin, Kürt halkının temel yasama organı niteliğinde, tüm bileşenleri kapsayacak tarzda bir yıllık süreç içinde yapılandırılmasını kararlaştırmıştır…”

AZ DEVLET ÇOK TOPLUM

Bütün metinlerde olayın özü şöyle anlatılıyor:

“Toplumun kendi öz ve sivil örgütlenmeleri ile birlikte ele alınması gereken “Demokratik Özerklik” uygulaması, özünde “az devlet” “çok toplum”, başka bir ifadeyle “az yasak” “çok özgürlük” anlayışının sistematize edilmiş modelidir. Bunun içindir ki, toplumun tüm sorunlarının çözümünün devletten beklenmediği, sivil ve bağımsız kurumlar aracılığı ile toplumun kendi sorunlarına çözümler geliştirdiği daha pratik, daha demokratik ve daha katılımcı bir sistemdir.

Ekonomiden çevre sorunlarına, sağlıktan eğitime, kültür ve sanattan kadın özgürlüğüne kadar toplumsal yaşamın her alanında öz yeterliliği esas alan özerk birimler oluşmalıdır. Bunun anlamı toplumun, kendi demokratik özerklik sistemini, kendi iradesi ile inşa etmesidir. Kongremiz, bir yandan devlet yapılanmasında reformu öngörürken öte yandan beklemeksizin toplumun kendi örgütlenme sistemini kurmasını kararlaştırmıştır…”

Görüldüğü gibi bugünkü taslakta detaylı bir biçimde tartışmaya açılan “Ekonomiden çevre sorunlarına, sağlıktan eğitime, kültür ve sanattan kadın özgürlüğüne kadar toplumsal yaşamın her alanında öz yeterliliği esas alan özerk birimler”  oluşturulacağı 3 yıldır söyleniyor.

Hakan Tahmaz’ın dediği gibi, aydınların eğer Kürtleri tanımıyorlarsa, ya google bilgisiyle yetinmemeyi öğrenmeleri ya da kibirden arınmış olmaları gerekiyor.