Referandum Sonuçları: Liberal aydınlar yanılıyor!

Referandum sonuçları konusunda hemen hemen herkesin üzerinde anlaştığı konulardan biri MHP’nin ciddi oy kaybına uğradığı.  Seçim sonuçları incelendiğinde MHP’nin kaybettiği bu oylarının evet oyu olarak AKP’ye kaydığı görülüyor.

MHP oylarının referandumda bu kadar güçlü bir erime eğilimi göstermesinin nedenlerini doğru tahlil edilmesi gerek. Bunu doğru tahlil edilemezse Kürtlerin ortaya koyduğu boykot iradesinin yaratacağı muhtemel sonuçları da öngörebilmek kolay olmayacak. Çünkü boykot tutumu, Kürt Sorunu’nun çözümüne ilişkin ciddi işaretler sunmuştur. Aynı zamanda kısa sürede belirginlik kazanacak olan AKP’nin önümüzdeki dönemdi politikalarına ilişkin  tahmin etmekte yardımcı olacaktır.Bu tablo içersinde AKP’nin Kürt Meselesi’nde izleyeceği siyaseti ortaya çıkarmak mümkün olabilir.

12 Eylül ile hesaplaşıyoruz söylemi MHP seçmenini ikna etti

AKP’nin MHP seçmenini belirgin bir kesimini hangi argümanlarla ve hangi politik konsept dahilinde yürüttüğü propagandayla kazanabildiğini ortaya çıkarmak gerek. Ya da MHP seçmeni partilerinin hangi tutumunda rahatsız oldular da AKP’ye yöneldiler.

MHP, AKP’ye karşı “bu referandum Kürt Açılımı’nın referandumudur, bu PKK Açılımı’nın referandumudur” propagandası yürüttü. Yani AKP’yi Kürt Açılımı ile vurmaya çalıştı.

AKP ise kampanyası boyunca, Kürt Sorunu’nuna ve Kürt Açılımı’na neredeyse hiç değinmedi.Hatta Başbakanın, Diyarbakır mitingindeki konuşması bizzat kendi partililerini dahi kesmedi. Aksine Başbakan referandum süresince ”anadilde eğitime karşı olduğunu,  İmralı’da, Öcalan ile görüşüldü iddialarına sert tepki gösterdi, hükümetin değil bugüne kadar olduğu gibi devlet yetkililerinin görüştüğünü savundu. Türk bayrağının yanında başka bayrak istemediklerini, Öcalan’ın affına herkesten önce kendisinin karşı çıkacağının” propagandasını yaptı. Batıda bol bol “tek dil, tek bayrak tek vatan” söylemine başvurdu. BDP’nin boykot tavrını anti demokratik ilan etti. Kürt hareketinin insanları baskıyla, şiddetle ve tehditle boykotta yönelttiğini ileri sürdü. Yani MHP seçmenini rahatsız edecek veya Kürt Sorunu’nda MHP’nin tavrını,   politikasını  eleştiren  tek bir cümle  kurmadı.

AKP, MHP seçmenine 12 Eylül mağduriyetleri üzerinden seslendi. 12 Eylül askeri darbesinin mağdurlarının gönüllerini  12 Eylül ile hesaplaşmak iddiasıyla fed etmeye çalıştı. Sandık sonuçlarına baktığımızda AKP liderinin bu stratejisinde ciddi başarı elde ettiğini kabul etmek gerek. Her ne kadar referandum öncesi bunun işaretleri sayılabilecek, MHP çevresinden  bazı basın açıklamaları ve işaretler gelse de, MHP için  bu derece hezimete yol açacak bir sonucun ortaya çıkacağı beklenmiyordu.

Anlaşılan AKP’nin “12 Eylül ile hesaplaşıyoruz” savına kimi liberal solcular gibi, MHP seçmeni de fazla kanmışa benziyor.  12 Eylül’de “fikri iktidarda kendileri cezaevinde olan MHP’liler” 12 Eylül’le hesaplarını görmek için evet oyu vermeyi tercih ettiler.  Yani MHP’den evet cephesine kayan oylarının önemli bir kısmı AKP için kalıcı seçmen değildir. AKP, MHP’nin bu seçmenini siyasetin merkezine doğru çekmiş değil.  Bu oyların ne kadarı merkezde kalacağı veya başka bir ifadeyle AKP seçmeni olarak kalacağı, AKP’nin önümüzdeki dönem izleyeceği siyasetle doğrudan bağlantılıdır.

Bu bakımdan AKP’nin,  bu devşirme seçmeni ürkütmemek için önümüzdeki dönem milliyetçi hassasiyetlerine daha fazla özen gösterme siyaseti izlemesi kuvvetle muhtemel. Yani bu seçmen kitlesini dönüştürücü bir siyasal çizgiyi izlemeyecek.  AKP’nin esas kendi seçim kitlesinde ciddi bir milliyetçi damarın bulunduğunu bununla birlikte düşündüğümüzde bunun zorluğu ortaya çıkacaktır.

Başbakanın referandum sonuçlarını belli olmasından sonra İstanbul İl binasında  yaptığı konuşmada Okyanus ötesindeki Fettullah Gülen’e verdiği destek nedeniyle teşekkür etmesi, Gülen cemaatinin  AKP içinde daha fazla etkin olacağının işaretidir. Gülen cemaatinin Kürt Sorunu’nda din faktörünü öne çıkarması ve geleneksel devlet siyasetine özen gözeten çizgiye sahip olmasıyla birleşen bu tablo, Kürt meselesinde önümüzdeki dönemde tehlikeye işaret ediyor.

Referandumdan AKP’nin güçlü çıkmış olması Kürt Sorunu’nda iyimser olunması için tek başına yeterli değil. Ya da eğimselliğe kapılmak için aceleci olmamak gerek.

Referandum sonuçları artık AKP’nin izleyeceği politikalar konusunda kendisinin dışında mazereti kalmamıştır. Ayrıca Kürt Sorunu’nun demokratik çözümü doğrultusunda, BDP,  güçlü bir irade çıkarmıştır. Bu iradenin de büyük  ölçüde etnik eksende yürütülen propaganda oluşturulduğu dikkate alındığında Türkiye’yi referandum akşamı televizyon ekranlarında kimi liberal aydınların ve AKP yandaşı gazetecilerin iddia ettiği gibi Kürt Meselesi’nde “iyi günlerin” beklediği söylemek zor. Belki, 2010 yılı başlarında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün söylediği anlamda “iyi günler” olabilir. Bunun anlamı da Kürt hareketinin tasfiye edilmeye isteğinden ısrar edilmesidir.

Referandum iyi günlerin değil kötü günlerin habercisi

Referandumda bu derece yüksek milliyetçi muhafazakar oy alan AKP liderinin eski “ben yaparım olur, Türkiye’nin bütününü ben temsil ediyorum” politikasını değiştirmeyeceği ihtimalini yabana atmak veya küçümsemek büyük yanlış olacaktır. Tehlike, bugüne kadar olduğu gibi,  AKP’nin bir taraftan “değişim” demagojisine baş vururken diğer yandan otoriter bir anlayışla sorunları ele almasını cesaretlendiren bir sonuçla karşı karşıya olunduğunun görülmemesidir.

Kürt seçmenin iradesi “siyasal iradem muhatap alınmalı” ve “demokratik özerkliği içeren yeni bir anayasa istiyorum”  biçiminde şekillenirken, AKP batıdan oyları “bana güven gerisi merak etme sen” anlayışıyla almıştır. Bu ikisi Kürt Sorunu etrafında daha şiddetli gerilimlerin yaşanmasına yol açacaktır.

Kısacası AKP, milliyetçi muhafazakar yapısını terbiye edecek bir seçmen kitlesinden oy almadı. Aksine referandumda evet oyu vermiş bu potansiyeli taşıyan, küçük bir kitle’yi AKP’nin    terbiye etme olasılığı oldukça yüksek. Liberal aydınlar ve yetmez ama evetçileri bekleyen tehlike bu olsa gerek.