İki gün sonra anayasa değişikliğinin kaderi belli olacak. Türkiye bir gündemini daha geride bırakacak.Ama referandum sürecinde yaşananlar daha uzun yıllar tartışılacağa benziyor.
Tarafların takındıkları tutumlar, ileri sürdükleri argumanlar ve birbirlerine yaptıkları suçlamalar Türkiye siyasetinde iz bırakacak.Türkiye siyasetinin ve bir ölçüde de toplumunun demokrasiye ne kadar fazır olduğunu ya da ne derece uzak olduğu açığa çıktı.Hala siyaset, esas olarak safkan Türk siyaseti biçiminde yürütülüyor.
Referandum tartışmasının, evet, hayır ikilemine sıkıştırılarak yürütülmesinde büyük bir mutabakat oluştu. Bunun dışına çıkan BDP’nin, boykot tavrı ise yok sayılmaya çalışıldı. Başbakan,boykotu anti demokratik ilan etti. Boykot tavrının etkili olacağı kesin olan başta Diyarbakır olmak üzere birçok yerde polisiye önlemlerle katılımı artırmanın tedbirlerini alıyor. Son bir haftadır adeta “güvenlik terörüyle” Kürtlerin iradelerine müdahale edilmeye çalışılıyor.
Başbakan,bu yaklaşımıyla dünyadan bi haber olduğunu gösterdi. Dünya siyasetiyle yakından ilgilenen herkes, boykotun diğer seçeneklerin yanı sıraanternatifbir seçenek olarak bir çok yerde uygulandığını biliyorlar.
Başbakanın, dayatmacı ve demokrasiden nasiplenmemiş siyaset anlayışı burada da ortaya çıktı. Ama televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde ve siyaset meydanlarında demokrasi nutku atanlarınçoğu, Kürtlere karşı bu tutum karşısında sessizliğe gömüldüler. Demokrat aydınlarımız, sosyalistler Kürtleri demokratik siyaset dışına itme yönelik bu sözleri duymamış gibi davrandılar.
Refernadumda, 29 Mart yerel seçimlerinden Kürt demokratik siyasete karşı kurulan milli mutabakat koalisyonuna AB’de eklendi.Fırat’ın batısında, kıran kırana evet, hayır yarışı yapanlar, Fırat’ın doğusunda BDP’nin tavrını etkisizleştirmek için kolkola girdiler.
Sosyalistlerin önemli kesmiise,buna karşı Kürt hareketiyle dayanışacak bir duruş ve tutum gösteremediler.Tarihsel olarak boykot tutumuyla olan bağlarını unutarak, sistem partileri gibi boykot tutumunu görmemeyi yeğlediler. Hatta bazı hayırcı sosyalistler, daha da ileri giderek,mitinginlerinde“Kürt kardeşlerine hayır oyu kullanma çağrısı” dahi yapmada hiç bir behis görmediler. Kürt hareketi içinden güç devşirmeye çalıştılar. “Şiddetle ve hiddetle” mücadele ettikleri AK Parti ile aynı noktada buluşmaktan zerrece rahatsız olmadılar.
AK Parti’nin, demokrasiden uzak davranışlarını, politikalarını günde beş vakit teşir etmeye çalışan hayırcı sosyalistler, aklına nedense Kürtlere dönük baskıcı, demokrasi dışı, dışlayıcı tavır ve politikalar hiç gelmedi. Bu konuda bir çoğu tek bir kelime etmediler.
Kürthareketinin, etkisizleştirmek, ötekileştirmekve dışlanmak istenmesini siyasetininana unsurlarından birisi yapamayan, merkezine almayan sosyalist bir odağın, toplumsal bir güç ve radikal değişimin siyasal özenesi olabilmeyi becerebilmesi mümkün değil.
Kürt hareketiyle mesafeli duruş üzerinden geliştirilen, her davranış veya tutum alış, sosyalistleri başka bir uça savrulmasına kapı aralayan bir tutumdur. Referandumda da bunun yaşandığını söylemek gerek.
Bu türden sosyalistlerimizin göremediği Kürt hareketinin başarı veya başarısızlığı, sosyalist solun da kaderini belirleyecek nitelikte bir sorun olmasıdır. Sosyalistler, Kürt hareketiyle dayanışmacı duruş ve tanrı, salt ezilenlerle dayanışma sınırlarına hapsederek belirlememek durumundalar. Çünkü ezilenlerin yürütüğü mücadele ile kurulan bağ, ezilenlerin özgürlüğünü sağlamaya katkı sunmanın ötesinde, bütün toplumun özgürlüğünün önünü açacak bir tutum alıştır.
Türkiye’nin demokratikleşmesini amaçlayanlarının, mücadelelerinin her merhalesinde yığınaklarını nereye yaptıkları hayati öneme sahiptir. Bugün demokratikleşme konusunda tek toplumsal güçeve sosyal etkiye sahipKürt hareketiyle, ortak mücadele zeminleri inşa etmek ve ortak duruş sergilemek sosyalist solun kaderi belirleyecektir. Ayrışmanın çıkış yol olmadığını göremeyenler, geleceği kazanamazlar. Ortaklaşma ve dayanışma sosyalisteler için tek çıkış yoludur. Bugün itibariyle bunun bütün olanaklarıtümden tükenmiş değil, ama yolun sonuna yaklaşılıyor.Pazar günü sandık başına gitmeden bir kez daha düşünülmelidir.
10 Eylül 2010