8 yıllık AK Parti iktidarının en büyük iddiası ‘Türkiye’nin demokratikleştiği’ tezidir. Türkiye, 8 yıl içinde gerçekten ‘demokratikleşme’ konusunda ciddi adımlar attı, ciddi değişim geçirdi. Bunu tartışmaya bile gerek yok.
AK Parti hükümetinin, bu doğrultuda attığı en küçük adım toplumda büyük destek gördü. Çoğu kez atılan adımların veya yapılan yasal düzenlemelerin kimlerin veya hangi kesimlerin yararına olduğuna bakılmadı.
Ancak bu destek verilirken hep bir hatırlatma yapıldı, uyarıda bulunuldu. Demokratikleşme ve değişim doğrultusunda yapılan düzenlemelerin, atılan adımların en azından istenen ve beklenen sonuçları vermesi için Kürt Sorunu’nun çözümü doğrultusunda mutlaka ama mutlaka demokratik adımlar atılmasının gereği hatırlatıldı. Ama olmadı, bu anlatılamadı, kavratılamadı.
AK Parti hükümeti, 8 yıldır Kürt Sorunu’nun Türkiye’nin demokratikleşmesinin kilit sorunu olduğunu kavrayamadı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ne yazık ki 8 yıldır, Kürt Sorunu’nun Türkiye’nin sorunlarının sorunu olduğunu fark edemedi. Bu sorunun çözümü için atılan her gerçek demokratikleşme adımının diğer bütün alanlarda karşılık üreteceğini göremedi. Ya da görmek istemedi.
Kısa süre önce anayasa değişikliği üzerine süren tartışmayı hatırlamakta büyük yarar var. AK Parti yetkilileri, anayasa değişikliklerinin Kürt Sorunu’nun kapsama alanına giren konuları içermeden demokratikleşme ve değişim adımlarının toplumsal ve sosyal sonuçlarının olamayacağı doğrultusunda yapılan itirazları ve uyarıları dikkate almadı. Bir yıldır, Kürt Sorunu’nun çözümüne dönük küçük bir adım dahi atmadı.
Bugün ise, üzerinde büyük fırtınalar kopartılan anayasa değişikliği konusu, asker ölümleri, askeri operasyonlar, sınırdışı harekat, karakol baskınları, Kürt kadınlarına yönelik taciz ve tecavüz vakaları nedeniyle neredeyse unutuldu. Yeniden kapımızı dayanan savaş bütün gündemi belirliyor. Anayasa tartışmasında karşı tarafta olanlar Kürtlerin mücadelesi karşısında bir kez daha birleştiler. Bir yıldır açılım lafı üzerinde çıkardıkları yaygara unutuldu.
Değişim ve demokratikleşme iddiaları unutuldu. Savaş hak, hukuk tanımıyor. Hukukta, yargıda demokratik haklarının sınırını savaş belirlemeye başladı.
BDP yöneticilerinin dört yandan saldırı altındayken parlamentoda anayasa değişikliğinin Kürt meselesini içermediği için eleştirmesinin kıymeti ortaya çıkıyor. Kürt Sorunu’nu çözmeye yönelmeyen siyasal iradenin gayesinin demokratikleşme olmadığı şimdi daha rahat görülüyor.Savaş yüzlerdeki maskeleri düşürüyor.
Türkiye’yi sözde demokratikleştirecek Başbakan, Genelkurmay Başkanı’yla savaş bölgesinde siper arkasında yanlarında daha düne kadar sesini kısmasını istediği gazetenin taze genel yönetmeniyle verdikleri fotoğrafta nasıl da savaşın en kızgın döneminin Başbakanı Tansu Çiller’e benzemeye başladığını ortaya koyuyor.
Siperden başını kaldıran Başbakan’ın kirli savaş döneminde Çiller gibi nasıl da basını, aydınları PKK’ya destek vermekle suçladığını televizyon kanallarında izlemek demokrasinin ve demokratlığının nasıl bir şey olduğunu ortaya koyuyor.
Şimdi yeniden gazete yayın yönetmeni olmak için eskiden Genelkurmay Başkanı’yla objektiflere poz verme dönemi başlayacak. Fark sadece şimdilik sivil elbiselerle poz veriliyor.
Esas şaşılması gerek Çiller gibi Erdoğan’ın da askeri kıyafet içerisinde cepheden poz verdiğini görmek olacak. Bence buna kimi liberallerimiz kendilerini şimdiden hazırlamalılar.
Son bir hafta içinde Başbakan’ın yaptığı konuşmalara baktığımızda sivilleşmenin öyle kolay olmadığı anlaşılıyor. Sivilleşmeyi ağızlarına pelesenk etmiş kimi iktidar yanlısı köşe yazarı ve akademisyen, Başbakan’ın ağzının, ordu komutanlarının ağzına nasıl da benzemeye başladığını Başbakanı dinlediklerinde anlamış olsalar gerek.
Başbakan Çiller’e benzemeye başladığından beri Türkiye savaşın batağına biraz daha batıyor. Demokratikleşme iddialarından daha fazla uzaklaşıyor.
Türkiye’yi savaşın batağına saplanmaktan kurtaracak olan da, demokratikleştirecek olan da Kürtlerin demokratik siyasal zeminlerde yer almalarının önündeki engelleri kaldırmaktan, sorunun çözümü için demokratik diyalogdan geçiyor. Bunda ayak direyenleri savaş bugüne kadar hep Çillerlerin yanına gönderdi. Erdoğan’ın da Çillerleşmeye devam ettiği sürece sonunun benzer olmasını engelleyecek hiçbir şey yok.
25 Haziran 2010