Ergenekon soruşturmasına yeni bir yön verilmeye çalışılıyor. Kamuoyunun Susurluk soruşturmasında tanıdığı polis şefleri ve JİTEM faaliyetlerinde görev almış bazı askerler tutuklandı, gözaltına alındı İçlerinde öyleleri var ki, yasadışı faaliyetlerle, cinayetlerle bölgede efsaneleşmiş durumda.
Ergenekon soruşturmasının Fırat’ın öte yakasına ve Susurluk’a doğru harekete geçmesi ihtimali doğdu.
Süreç bir tür ağır çekim ilerleyebiliyor. Çünkü süreci hızla ilerletecek, soruşturmaları derinleştirecek, “gittiği yere kadar götürebilecek” siyasal irade yok. Siyasal iradeyi oluşturan AKP’nin, Ergenekon soruşturmasında izlediği politika kimseye zerrece “güven” vermiyor. En küçük umut vadeden gelişmeyi kendi küçük siyasal çıkarları için heba ediyorlar. Her gelişmeye pragmatik yaklaşıyor. Korkak ve ürkek siyasetle Ergenekon soruşturmasından yararlanmaya çalışıyorlar.
Gecen hafta emekli “paşaların” gözaltına alınmasıyla Ankara’da yaşanan gerilimin üzerine, bu hafta başı emekli Jandarma Albay Abdülkerim Kırca’nın intihar etmesi tuz biber ekti. Bazı devlet kurumları harekete geçti. Bazı medya kuruluşlarının ve soruşturmayı yürüten savcının sınırları zorlamaya başladığını düşünen Genelkurmay, Cumhurbaşkanı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu gibi bazı devlet kurumlarını harekete geçirdi. Soruşturmaya yön vermek, sınırlarını yeniden belirlemek için kolları sıvamaya başladılar.
Sol, işin başından itibaren kaotik bir tutumla, ne yapacağını bilmez halde. Devlet, millet edebiyatı yapanlarla bir işimiz yok. Onlar, statükocularla ve milliyetçilerle mutlu bir hayat yaşıyorlar.
Bazıları, Ergenekon soruşturmasını “devlet içinde iki kliniğin çatışması”, “emperyalizmin tezgâhladığı bir harekât”, “AKP’nin devleti ele geçirme oyunu” olarak değerlendiriyor. Sola aslı görevleriyle, devrimci işlerle uğraşmayı öğütlüyorlar. Büyük devrimci laflarla Kemalist yüzlerini gizliyorlar. Ergenekon soruşturmasına taraf olmamak gerektiğini vaaz ediyorlar
Devrimci hareketin, sırtındaki bu yükten kurtulmadan ve Kemalist zihniyetten arınmadan, ayaklarının üzerinde yükselmesinin, toplumsal bir güç olabilmesinin zeminin kalmadığı ortaya çıkmıştır.
Kemalist ulusalcıların elini bırakmaktan korkanların sonunun, dibine kadar Kemalizm sosuna bandırılmış “alaturka solculuk” olduğunu Ergenekon davası gözler önüne serdi. Sosyalist solun her rengi İstiklal caddesinde “Bu Pisliğini Devrim Temizler” gibi gayri siyasi pankartın arkasında birkaç yüz kişiyle yürüyerek tarihlerine kara bir leke düşürdüler.
Susurluk döneminde toplumsal tepkiye yön verebilen sol, Ergenekon soruşturması sırasında çuvalladı. İnisiyatifi sol ve sağ liberaller ele geçirdi. Doğal olarak salon tepkisini aşan bir toplumsal gücü harekete geçiremiyor.
Bunlar Ergenekon davasının ağır çekim ilerlemesinin sınırlarını gösteriyor. Son gözaltılar ve tutuklamalar solu, Ergenekon davasında ileri sürdüğü talepler konusunda “samimiyet sınavıyla” karşı karşıya getirdi.
Susurluk ve JİTEM gerçekliğini daha fazla açığa çıkarılmasının imkânı belirdi. Bunu değerlendirebilirsek toprak altına saklanmış cephaneliklerin ve asit kuyularına atılmış insanlarımızın faallerinin açığa çıkması kolaylaşacak. Susurluk’ta, Şemdinli’de kuyruğundan yakaladığımız, devlet olanaklarıyla örgütlenmiş cinayet şebekeleri ve işledikleri cinayetler açığa çıkacak.
Top yuvarlandı, ayağımıza geldi. Ya topa vurup, cinayetlerin aydınlanmasının, savaş gerçekliğiyle toplumun biraz daha yüzleşmesin önünü açacağız ya da kendi acizliğimizin üstünü örtmek için çeşitli bahaneler üreteceğiz.
Birincisini başaranlar, 21.yüzyılın sosyalizminin, yeni solun, başka bir Türkiye’nin kurulmasını önünü açacaklar.
Devrimci olan budur.Bahaneleri sonu göründü
Herkesin nasıl istiyorsa öyle yaşayabileceği bir Türkiye, başkalarının özgürlük alanına müdahale edenin siyasal, sosyal kimliğine bakmaksızın tavır koymasını becerenlerin elleriyle kurulabilir
Not: Hrant Dink davasının mağdurları ve takipçileri olarak, Ergenekon’u izini sürmek için, 26 Ocak 2009 pazartesi günü saat: 10.00’da Beşiktaş İskele Meydanında bir araya geliyoruz
23 Ocak 2009