Ergenekon’dan JİTEM’e

Ergenekon soruşturmasının Fırat’ın öte yakasını ve Susurluk sürecini kaydığına dair emareler ortaya çıkınca, etkili yetkili çevreler    “artık bu iş bitirilsin, çok uzadı” itirazları yükselmeye başladı. Soruşturmanın  “hızlanması” için yeni savcılar görevlendirildi. Basında, savcı Zekeriya Öz’ün soruşturmadaki inisiyatifinin kırılmak istediğine ilişkin çok sayıda haber ve yorum çıktı.

Bu yolla soruşturma sırasında “önemli şahsiyetlerin” gözaltına alınması ve evlerinin aranması sırasında muhatap kaldıkları muameleden rahatsız olan çevrelerin ve devlet kurumlarının rahatsızlıklarının giderilmesinin yolu açılacak. Yani yeni koordinatör savcı, “önemli şahsiyetlerin” gözaltına alınmasında,  güvenlik güçlerinin özel muamele yapması sağlanacak. Bir oldubittiyle soruşturma tamamlanarak, dava sonuçlanacak.

Sonrada 70 milyona hukuktan, adaletten, mahkemelerin bağımsızlığında söz edilecek. Adaletin sağlanması için davanın bir an önce sonuçlanmasından daha önemli, bu soruşturmanın ve davanın Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanmış ve karanlıkta kalmış olaylarını bütün yön ve boyutlarıyla açığa çıkmasıdır. Ancak kimse 80 yıllık Cumhuriyetin bütün yükünü bu davaya yükleyecek kadar naif değildir. Ama bu dava cumhuriyetin en önemli davalarından bir olacaksa, bu ancak son çeyrek yüzyılın failli meçhul siyasal cinayetlerin sorumlularının açığa çıkarılmasıyla olabilir. Bu becerilemediği durumda esas o zaman Ergenekon davası,  gerçekten fasa fiso bir davaya dönecektir. Bu sonuç, toplumun üzerine kara bir bulut gibi çökeceğinden hiç kuşkumuz olmasın. Bu kara bulutları dağıtmakta kolay ve kısa zamanda olmayacağından emin olmalıyız.

Bu sonuçla karşı karşıya gelmemek için, Ergenekon davasına seyircisi olmaktan çıkılmalıdır. Bu davanın davacısı,  sokaktaki müdahili olunmalıdır. Beceriksiz, pazarlıkçı ve iki ileri, bir geri adımla toplumu oyalayan siyasal iradeyi zorlayan, soruşturmanın derinleşmesi için baskı yapılmalıdır. Eğer bu davanın AKP’nin insafına bırakılamayacak kadar tarihi öneme sahip olduğunu düşünülüyorsa, bunu yapmak tarihi sorumluluktur. Bahaneler üretmek bu sorumlukta hiçbir biçimde, kimseyi kurtarmaz. Hele de bu davayı hafife alan tutum sahipleri, toplum tarafından hafife alınmaktan kurtulamayacaklarını unutmamaları gerekir.

Ergenekon soruşturması, Susurluk’ta olduğu gibi kamu vicdanını rahatsız eden bir biçimde sonuçlandığında, toplum bu sonuçtan, sadece AKP’ni sorumlu tutmayacaktır. AKP ile birlikte, Susurluk’ta sokağa dökülenlerde, ışık yakıp söndürenlerde böylesi bir sonuçtan paylarına düşeni alacaktır.

 

Bugün davaya müdahil olmaktan AKP yanına düşme kaygısıyla uzak durup, sessizliği tercih edenler, işte o zaman AKP ile gerçek anlamda ortak olacaklar. Buda siyasetin cilvesi olsa gerek.

 

Bunları söylüyor olmak, doğal olarak ne yapılması gerektiği izaha yetmiyor. Her şeyden önce yapılması gereken,  davanın sahibi gibi görünen AKP’nin elinden, davayı almaktır. Dava konusu olan birçok sorun için mücadele etmiş, bedel ödemişler bir adım öne çıkmalıdır. Yıllardır devlet içindeki yasadışı faaliyetlerden, hukuksuzluktan, adaletin sağlanamamasından şikâyet edenler, darbelerin ve failli meçhul siyasal cinayetlerin mağdurları olarak, gerçeklerle yüzleşmek için ve bölgedeki BOTAŞ tesislerindeki, asit kuyularının açılmasını sağlamak için zaman geçirmeksizin harekete geçmelidir. Asit kuyularından, savaş gerçeğinin çıkarılması sağlanmalıdır.  Bunu AKP’den beklemek yerine, AKP’yi, buna zorlamak tercih edilmelidir.

 

Bu konuda son bir haftadır yaşan iki gelişme önemle ele alınmalıdır. Birincisi, DTP’nin,  TBMM’ne verdiği JİTEM’ın araştırılması önergesidir.  DTP’nin bu önergesi ve talebini sokağa taşınmalıdır. Aşağıdan yükselen bir talep haline getirilmelidir. Eski JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan’ın günlerdir basında yer alan itiraflarının ciddiyetle üzerine gidilmesi ve gereğinin yapılması için meclis iradesiyle, sokak iradesi buluşturulmalıdır.

 

İkincisi de, yine DTP milletvekilleri Hasip Kaplan ve Sevahir Bayındır’ın 27 Ocak 2009 Salı günü mecliste düzenledikleri basın toplantısında, “BOTAŞ tesislerindeki asit kuyuların açılması için Başbakan’a talimat vermesi” çağrısı yaptılar. Milletvekilleri Şırnak, Silopi bölgesinde yaptıkları inceleme ve araştırmayı basınla paylaşırken, aynı zamanda ellerindeki belge ve bilgileri Ergenekon savcısı Zekeriya Öz’e gönderdiklerini, Silopi savcısına ve barosuna verdiklerini duyurdular.

 

Kürtler bu kuyulardaki, evlatlarının mezarına dahi sahip olmadan ne yazık ki, bu ülkede barış olamayacak. Barışa giden yol, normalleşmenin ilk adımı,  kuyuların açılmasında ve failli belli, siyasal failli meçhul cinayetlerin aydınlanmasından geçiyor.

 

Ergenekon savcısının akıbetinin Şemdinli savcısı gibi olmasını engelleyecek adımlara ihtiyaç var. Bu tarihi davanın mevcut hukuk prosedürüyle, sivil veya silahlı güç odaklarının baskısı altında yürütülmesinin mümkün olmadığının görülmesi gerekir. Siyasal irade, mevcut soruşturma savcısını etkisizleştirmek yerine özel yetkiyle donatmalıdır. Yani savcıya yasalar çerçevesinde, usule uygun, engelsiz, baskısız, gelecek kaygısından uzak bir soruşturma zemini sağlanması talebiyle birlikte,  Ergenekon’un tavsiyesinin Kürt savaşının gerçeğinin açığa çıkarılmasıyla mümkün olacağını görmek istemeyenlere bu yolun yanlış yol olduğu gösterilmelidir.  Ergenekon’un JİTEM, Özel Tim, Koruculuk sistemi olduğunun açığa çıkarılması sağlanmalıdır. Şu soruyu her gün kendimize sormalıyız. Şimdi değilse, ne zaman?

30 Ocak 2009