Kürt hareketi dışsal değildir  

Sosyalist solun, Kürt hareketiyle ilişkisi veya Kürt meselesine yaklaşımı hala en temel sorunlardan biri olma devam ediyor. Bunun esasa nedenlerini sosyalist solun sosyal şoven bir geçmişe sahip olması ve iki hareket arasındaki güvensizliktir. Bu durum 70’li yıllardan itibaren değişmeye başlasa da, esas olarak radikal bir değişim yenilgi sonrasında silahlı Kürt hareketinin güçlü bir biçimde gelişmeye başladığı döneme tekabül ediyor. Ama hala durumun büyük ölçüde değiştiğini söylemek mümkün değil. Son 25 yıllık savaş döneminde bu noktada yaşanan ilerlemenin yanı sıra, sosyalist solun önemli bir kesim de sosyal şovenizmin derin batağına tam boy saplandılar.

 

Bu kesim, Kürtlerin kimlik mücadelesini ve taleplerini, sınıf indirgemeci bir anlayışla siyasal liberalizmin ve emperyalist küreselleşmenin bir sonucu olarak görüyor. Emeğin sömürülmesiyle ve farklı toplumsal kesimlerin ezilmesi meselesini, ekonomist anlayışla ele alıyor. Kimlik mücadelesini önemsizleştirmeye çalışılıyor.

 

Sömürünün ortadan kaldırılması için mücadele edenler, her türden ezme ve ezilme ilişkisine karşı ikircimsiz mücadele geliştirmedikleri sürece başarıya ulaşmaları mümkün değil.  Tam anlamıyla özgürlükçü olmadan, eşitlikçi bir toplum yaratmak, demokrasiyi her alana ve kesime yaymadan adaleti, eşitliği, toplumsal barışı hâkim kılmak imkânsızdır. Ancak dışlananların, ezilenlerin, sömürülenlerin ortak mücadelesi ve ortak toplum tahayyülüyle yeni toplum kurabilir.

 

Bu açıdan sosyalist solun, Kürt hareketine ve sorununa sırtını yarım da olsa dönerek, bulunduğu noktadan bir adım ileri gidebilmesi imkân dâhilinde değildir. Ayrıca Kürt hareketine karekter veren unsurlar dikkate alındığında bunun imkânsızlığı kendiliğinden ortaya çıkacaktı. Çünkü Kürt hareketinin taşıyıcı unsurları esas olarak Kürtlerin yoksul, emekçi kesimleridir. Bu nedenle Kürt hareketi Türkiye devrimci hareketinin en önemli parçasıdır. “Dışsal” bir dinamiği değil.

 

Sosyalist soldaki diğer yanlış bir eğilim ise, Kürt sorununu toplumsal değişimin tek sorununa indirgeyen ya da diğer sorunların tümünü belirleyen unsur olarak ele alan ve buna pareler Kürt hareketine eklemlenen yaklaşımdır. Bu durum aslında sosyalist solun, siyasal ve toplumsal bir özne olarak, hem Kürt sorununun çözümünde kendi işlevi yerine getirmesini,  hem de Kürt hareketiyle dayanışmasının anlamlı hale gelmesini engelliyor.

 

Bunun yerine Kürt hareketiyle, tanımlanmış, karşılıklı eleştirel ve dayanışmacı bir mücadele çizgisi geliştirilmesi artık elzem bir hal almıştır. Bu ilişkinin tanımlanmış formunun ne olduğu ise taktik bir sorundur. Bu noktada sosyalist sol, alışa geldiği gibi tek taraflı   “eğitmeye” değil, aynı zamanda “eğitilmeye” de aday olmalıdır. Şimdi hiçbir toplumsal etkisi kalmamış sosyalist solun, Türk milliyetçiliğine de, karşı etkin mücadele edebilmek için siyasal bir özne/odak, nasıl olacağına yanıt üretmek durumunda.  Bunu inşa etmeden, Kürt hareketiyle dayanışma içinde görünmekle anlamlı bir işlev görüldüğünü söylemek oldukça zor.   Ayrıca Kürt sorununda yaşanan tıkanıklık bütün demokratik toplumsal hareketlerin gelişiminin önünde tıkaç işlevi görüyor. Milliyetçi, muhafazakâr neo liberal gelişmeler, şoven toplumsal atmosferi yaygınlaştırarak tehlikeli bir noktaya ulaşmasını sağlıyor. Bu toplumsal yapı dağıtılmadan toplumsal dönüşümün önünü açılamaz. Bu yapıyı dağıtmaya,  ilk önce sosyalistler, Kürt sorunu artık yalnız Kürtlerin sorunu olarak görmeyi ve Kürt hareketini de “yabancı bir unsur” olarak görmeyi terk ederek başlamalıdır.

 

11 Ocak 2009