14 Aralık 2008 Taraf gazetesi
Özgürlükçü ve eşitlikçi sol bir seçimlik siyaset yerine, gelecek ufkuyla yerel seçimleri değerlendirdiğinde geleceğin solunu kurma doğrultusunda ciddi bir adım atmış olacak. AKP’nin solda kötü bir kopyası dahi olmayan CHP ile yolunu ayırmayan solun geleceğinin olmadığını bize kendi tarihimiz yeteri kadar öğretmiş olsa gerek.
Yerel seçimlere kısa süre kala siyasette hareketlenme hızlandı. Bir dizi konu ve sorunlar etrafında farklı saflaşmalar ve gruplaşmalar gündeme geliyor. Ama yerel seçimlerin esas karakterini belirleyecek olan Kürt sorunu ekseninde yaşanacak gerilim ve çekişme olacağa benziyor. Bu çekişmenin aktörleri AKP ve DTP yerel seçim kampanyalarını kasım ayında başlattılar bile. Her iki parti de yerel seçimleri Kürt sorununda referanduma dönüştürmüş durumda. AKP, daha çok Kürt sorununa geleneksel devlet refleksiyle yaklaşan seçmenlerin oyunu almaya aday.
AKP çevresi seçim yarışını “bölücülerle”, bütün Türkiye’nin partisi AKP arasında bir çekişme olarak tanımlıyorlar. Böylece sistem güçlerini AKP’nin arkasına dizmenin siyasetini realize ediliyor. Gelişmeler bölge düzeyinde bunun gerçekleşeceğini gösteriyor. Bunun yanı sıra AKP, Kürt hareketinin izlediği siyasetten rahatsız olan, şiddetle arasına mesafe koymak isteyen Kürtlerin ve soruna din kardeşliği ekseninde yaklaşan cemaatlerin oyunu alacağa benziyor. Batıda AKP ile dişe diş yarış yapan partilerin, doğuda AKP’nin kazanmasının önünü açmak için düşük profilli adaylar göstermeleri büyük olasılık gibi gözüküyor.
DTP ise, Kürt kimliğinin demokratik kazanımlarını geliştirmeyi amaçlayan Kürtlerin oylarını almaya aday. DTP’nin seçimlerde daha çok Kürt kimliğine vurgu yapan ve AKP’nin devlet partisine dönüştüğünü anlatmaya dönük bir çalışma yürüteceği anlaşılıyor. Bu bakımda Kürt milliyetçi çevrelerin oylarını alacaktır. Emine Ayna’nın “bölgedeki DTP dışındaki hiçbir partinin adayı Kürt değildir” sözlerinden anlaşıldığı kadar Kürtlerin tek temsilcisinin DTP olduğunda ısrar edecekleri anlaşılıyor. Kısacası Kürt illerinde yerel seçimler referanduma olarak işleyecek. Referanduma dönüştürülmüş bir yerel seçimin bu aşamada kime ne yararı olacağını hep birlikte seçimlerden sonra göreceğiz. Hiç kuşku yok ki, bu çekişmeyi kim kazanırsa kazansın, bu tarz çekişme ve yarışın faturası ağır olacak.
CHP TERKİSİNDE SİYASET OLMAZ
Batıda ise yerel seçimlerin AKP’nin galibiyetiyle sonuçlanacağı kesin gibi. Üç aydan biraz fazla zaman kalan yerel seçimlerde şayet sürpriz gelişmeler olmazsa, AKP 22 Temmuz seçimlerindeki hegemonyasını, birazda yerel seçimlerin özelliğinden dolayı büyük ölçüde koruyacak. Dünyayı sarsan ekonomik krizin yerel seçimlere etkisinin aşırı olabilme olasılığı oldukça zayıf görünüyor. Batıda AKP’ye karşı alternatif olarak sunulmaya çalışılan CHP’nin durumunu ise irdelemek hiç de parlak değil.
CHP’nin son birkaç seçimdir daha çok metropollerin merkez ilçelerinden oy almakta olduğu malum. Yani CHP orta sınıfların, okumuşların, kısmen kalburüstü kesimlerden oy alıyor. Bunda anormal bir durum olmazsa gerek. Çünkü CHP’nin rejim savunuculuğu ekseninde yapa geldiği siyasetinin, rejimin mağdurlarından destek görmesi kadar siyasetin doğasına aykırı bir durum olamaz. Rejim mağduru seçmenden kopmuş bir siyasi partinin nasıl sol ya da sosyal demokrat olarak tanımlana bildiği ise ciddi tartışılması gereken bir konu. Sanırım dünyanın başka hiçbir ülkesinde siyasetinde, yalnız rejimin savunusunu eksen almış başka sol parti yoktur. Hatta Batıdaki bazı merkez sağ partiler dahi, CHP kadar muhafazakar bir rejim savunusu yapmıyorlar.
CHP, yerel seçim kampanyasını “çarşaflı üye açılımıyla” DP’li, ANAP’lı bazı belde, ilçe belediye başkanlarını ve Murat Karayalçın, Ercan Karakaş gibi isimleri transfer ederek başlattı. CHP’nin bu çıkışından sonra bazı sol çevreler ve aydınlar AKP’ye karşı CHP’yi desteklemek gerekiyor düşüncesini dillendirilmeye başladılar. Yani “denize düşenin yılana sarılması” gibi bir siyasetin benimsenmesi isteniyor.
AKP KARŞITLIĞI YETERLİ DEĞİL
Her şeyden önce yerel seçim siyasetini sadece AKP’ye karşı, CHP’den yana olmak üzerinden kurmanın hiçbir biçimde sol siyasetle ilgisi olamaz. Çünkü CHP, evrensel sol değerlerden ziyade tepkici, ulusalcı-milliyetçi-Kemalist bir söylem ile siyaset yapıyor. Sadece yaşam tarzı üzerinden kurulmuş siyaset, demokratik ve özgürlükçü sol siyasetin ufkunu daraltan bir işlev görmekte; solu evrensel değerlerden uzaklaştırıyor. Bu tarz siyasal yaklaşım cumhuriyetin kurucu ideolojisiyle sınırlı bir solculuktur. Kemalizm’in sol olduğu ise büyük bir palavradır.
Siyasette ve yaşam tarzında muhafazakâr, ekonomide ve sosyal alanda liberal AKP’ye, alternatif olmanın zemini AKP’nin ekonomik, sosyal, siyasal politikalarına karşı eşitlikçi, özgürlükçü ve sosyal adaletçi bütünlüklü bir siyasal programla mümkün olabilir. Şimdi böylesine sol odaktan oldukça uzakta olduğumuzun farkında olarak ve gerçekleşebilir ama gelecek ufku köreltilmemiş bir siyasetle, eşitlikçi ve özgürlükçü bir sol odak yaratılmasına kenetlenerek yerel seçimleri ele almak gerekiyor.
Bu bakımdan yapılması gereken ilk iş AKP’nin alternatifinin CHP olamayacağını söylemek ve CHP’nin sol adına siyaset yapmasına yüksek sesle itiraz etmek olmalıdır. Bunu yapmanın koşulları her zamankinden daha fazla var. Bugün CHP’nin sol ile hiçbir ilgisinin olmadığı geçmişe göre daha yaygın kabul görmektedir. Solun kendisinin dağınık oluşu ve AKP’nin toplumsal hegemonyası bahane edilerek, CHP’nin “sol adına tek adres olarak” algılanmasının önünün, açık veya örtük açılması, sol üzerine yapışacak kara bir leke olacaktır. Ancak unutmayalım ki, özgürlükçü, eşitlikçi sol, siyasal özne konumuna, bu statükocu ve kendi görevini sistemin bekçiliği olarak tanımlamış CHP’nin eteklerine tutunarak siyaset yapma anlayışından kopamadığı için gelemiyor. AKP’nin ekonomik, sosyal politikalara ilişkin söyleyecek sözü dahi olamayan bir partinin alternatif olma şansı nasıl olabilir. Yıllardır demokratik, katılımcı bir yerel yöneticilik örneği dahi yaratamayan partinin, sol ile nasıl bir ilgisi olabilir.
SOLUN KRİZİNİ AŞMAK İÇİN
Solun krizini aşmasının yolu, kendi toplumsal ve tarihsel damarları olan aşağıdakilerle, ezilenlerle, dışlananlarla, ötekilerle ve sömürülenlerle yeniden buluşması ve kendini politik ve örgütsel olarak yenilenmedir. Bunun uzun erimli bir mücadele süreci olduğu kesindir. Özellikle de son birkaç yıldır yaşananlar ve ilkesiz siyasal tutum alışlar, solun toplum nezdinde zayıf olan güveninin tamamen yitirmesine yol açmıştır. Bu güvenin kazanılması ve solun kendi doğal damarlarıyla buluşması sadece kişiselleşmiş siyasal çıkışlarla gerçekleşemeyecek kadar büyük bir problemdir. Tabii ki bu, bir tür Doğu Perinçek karikatürü siyaset anlayışıyla düzenlenecek “AKP’yi halk götürecek” tarzı kampanyalarla olamaz; bununla ancak halkı kendinize güldürebilirsiniz. Bu, solun her alanda kendini yeniden kurmasıyla ve kendi mirasıyla yüzleşmesiyle olabilecek bir şeydir.
Bu nedenle solun, yerel seçimleri, krizi aşacak uzun vadeli planlarının bir parçası olarak ele alması daha fazla inandırıcı ve güven verici olacaktır. Milliyetçi ve ulusalcı sol ile özgürlükçü solun statükocu sol ile toplumsal değişimden ve dönüşümden yana olan solun ve piyasacı sol ile sosyal adaletçi, eşitlikçi solun ayrışması gerekiyor. Bu kendi öz gücüyle siyasette yer tutmasını gerektirir. Gerekirse seçimlerde sadece gerçekleri açıklamakla yetinen bir siyasal faaliyetin yürütülmesi göze alınabilmelidir. Gerçek neyse onun adının konulmasına cesaret edilmedir. Bu, yerel seçimlere katılamamak biçiminde de olsa bile. Çünkü seçimler her şey değildir. Sol adına solcu olmayanların terkisine atlayarak veya CHP’nin seçim otobüsünde yer bulmaya çalışmakla solun krizinin aşılmasına katkı sunulamaz. Yoksa “AKP’yi haklayacağız” gibi aldatmaca kampanyalar düzenleyip oyların CHP sandıklarına gitmesinin önünü açan politikalar geliştirerek veya yıllarca CHP’yı halka, “ırkçı, garnizon partisi” olarak anlatıp, sonra yeni sol yaratmak için Deniz Baykal’ın paçasından tutunmaya çalışmak sol adına söylenecek sözün kalmadığının ilanı olacaktır.
Bu kirlenmişlik ortamında siyaseti bu biçimde kavrayanlarla özgürlükçü ve eşitlikçi sol kendini ayrıştırarak ve bir seçimlik siyaset yerine, gelecek ufkuyla yerel seçimleri değerlendirdiğinde bazı kirli fırsatlar kaçabilir ama geleceğin solunu kurma doğrultusunda ciddi bir adım atmış olacak. AKP’nin solda kötü bir kopyası dahi olmayan CHP ile yolunu ayırmayan solun geleceğinin olmadığını bize kendi tarihimiz yeteri kadar öğretmiş olsa gerek.
Hakan Tahmaz