2013 -2015 Çözüm Süreci’ nde “kandırıldık” duygusu ve öfkesiyle, Kürt siyasal varlığını bertaraf etmek amacıyla, 2016 yılında hızla uygulamaya konulan güvenlik eksenli politikanın yeni bir aşaması yürürlükte.
Yargı kurumu yeni dönemde daha etkin şekilde devrede olacak. 2013-2015 çözüm sürecinde etkin rol almış HDP’li siyasetçilerin her birinin ayrı ayrı yargılanması aşamasından, toplu yargılama aşamasına geçildi, iki büyük dava açıldı.
İlki, çözüm sürecinde HDP’nin eş genel başkanları olan Selahattin Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın, merkez yöneticilerinin ve kamuoyunda İmralı Heyeti olarak bilinen 5 partilinin de aralarında olduğu 108 kişi hakkında Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekte olan davadır. Bu davada 5-7 Ekim 2014 Kobani olayları konu ediliyor.
Kürt siyasal varlığını yargı marifetiyle bertaraf etmenin ikinci büyük adımı, Anayasa Mahkemesi’nde başlayan kapatma davasıdır.
Böylesi ilk kez oldu
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ısrarlı çabalarıyla, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin “ikna olmasıyla” açılan davada; savcı partinin kapatılmasının yanı sıra 451 partiliye beş yıl siyasi yasak istiyor. Ayrıca hazine yardımlarının bulunduğu banka hesabına tedbir olarak bloke konulmasını talep ediyor. Siyaset yasağı istenen kişilerin tümü, partinin kuruluşundan sonra merkez organlarında görev alan veya çözüm sürecinde etkin çalışma yürütmüş partililerden oluşuyor.
Her iki davanın da hukuki değil siyasi olduğu çok açık. Bunu ifade etmeye gerek bile yok. Her iki iddianamede ileri sürülen delillerin neredeyse tamamı, çözüm süreci kapsamında yapılan konuşmalar, çalışmalar.
Her iki dosyada da ibretlik deliller var. Kobani dosyasındaki deliller arasında Hasan Cemal’in “Çözüm Sürecinde Kürdistan Günlükleri” ile Bejan Matur’un “Dağın Ardına Bakmak” kitapları var. Her ikisi de çözüm sürecinin bir boyutunu anlatıyor.
HDP’nin kapatılması davasında ise, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın delilleri arasında İmralı görüşmelerinde heyet üyeleriyle PKK lideri Abdullah Öcalan arasında geçen, sohbet veya en fazla siyasi istişare olarak tanımlanacak konuşmaları var, hem de bol sayıda.
Örneğin iddianamede tarihi yanlış bir biçimde 7 Aralık 2003 olarak yazılan görüşmede Öcalan’ın Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve İdris Baluken ile konuşması şöyle yer almış:
“Siyasette birazdan üçünüzü ayrı ayrı değerlendireceğim. Üslup ve hitabet önemlidir. Daha yerinde, daha rantabl kullanmalısınız, yerindelik ve zamandalık önemlidir. Kazanmanın yarısı üslup ve hitabettir“ derken, davalı siyasi partiye ilişkin olarak da 05-13 Aralık tarihlerinde örgütün sözde IX. Kongresine gönderdiği talimatta; “Hepimiz için ortak bir örgüt gerekiyor. 1970’lerden beri bunu istiyoruz. Milliyetçi örgütler bunu hep engellediler. HDK ve HDP doğru bir projedir. Birkaç vekil oraya geçip Taksim sonrası beklenen ‘yeni parti doğdu’ havası yaratabilir. Bu girişim seçimde yüzde on’u aşabilir… Kendinizi biraz örgütleyip geliştirin. Beni de çok eleştiriyorlar ama yine de muhalefeti içeri alıp kendimi büyütüyorum. Her şeyi PKK’ya danışmanıza da gerek yok” şeklinde ortaya konulmuş.”
Bu alıntılar, absürtlüğü çok net iddialarla, çözüm sürecinin örtük bir biçimde yargılandığının göstergeleri.
MHP lideri Devlet Bahçeli, çözüm sürecinin ilk günü “Türkiye’nin bir ihanet ile karşı karşıya olduğunu, iktidara geldiklerinde mutlaka çözüm sürecini yargıya taşıyacaklarını ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı yüce divanda yargılayacaklarını” güçlü bir biçimde vurgulamıştı.
Bu nedenle MHP’nin; HDP’lilerin yargılanması ve HDP’nin kapatılması için çabalaması, beklenen bir şeydir. Adalet ve Kalkınma Partisi ise 10 Temmuz 2014 tarih ve 6551 sayılı kanun ile çözüm sürecinin yasal zeminini oluşturdu.
Çözüm yasası yok sayılıyor
Aynı kanunun 2. maddesinin B bendinde, çözüm sürecinde görevlendirilenler yasal koruma altına alınıyor. B bendi şöyle: “Gerekli görülmesi halinde, yurtiçindeki ve yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla, temas, diyalog, görüşme ve benzeri çalışmalar yapılmasına karar verir. Ve bu çalışmaları gerçekleştirilecek kişi, kurum veya kuruluşları görevlendirir.”
6551 sayılı kanun ve 2014 /6833 sayılı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve 24 Bakanın imzasıyla yayınlanan Bakanlar Kurulu kararı yürürlükten kalkmış değil. 2018 anayasa referandumu sonrası yasalarda yapılan değişiklikle başbakanın uhdesinde olan yetkiler Cumhurbaşkanlığına alındı.
Bu yasaya rağmen; çözüm sürecindeki çalışmalar, açıklamalar ve görüşmeler, HDP’nin kapatılması ve HDP’lilerin yargılanmasının delili olarak dosyalar. Üstü örtük çözüm süreci yargılanıyor.
İktidar partisi adına çözüm sürecinde görev yapanlardan Mahir Ünal ile Efkan Ala’ya son parti partide görev verildi. Diğerlerinin üzeri Cumhurbaşkanı tarafında masa devrildikten hemen sonra çizildi, bir kısmı partiden koptu. HDP’li yöneticiler ve Kürt siyasetçileri yargı önündeler.
MHP, iktidar partisi eliyle, Cumhurbaşkanının ve çözüm süreci yöneticilerinin yargılanmasının önünü açıyor. Bugün yapılan tek tarafın yargılaması durumu, bir anda çözüm sürecinin bütün aktörlerinin yargılanmasına evrilebilir. MHP ve çözüm karşıtları hedeflerine yaklaşıyorlar.
Çözüm yasasına rağmen bu olanlar, Kürt sorunu gibi ağır bir konuyu ele almayı, çözüm arayışlarına girmeyi fazlasıyla caydırıcı ve cesaret kırıcı hale getirir, güvensizliği daha da derinleştirir.
Kürt sorununun HDP sorununa dönüştürüldüğü koşullarda, siyaset yeniden dizayn edilmek isteniyor. Seçmenin önüne konulacak ilk sandıkta seçmen iradesini değiştirmeyi hedefleyen yargı operasyonu, sandıkta istenen sonucu verse de çok daha derin sonuçlar üretecektir. Demokratik siyaset zemini büyük ölçüde tahrip olacaktır.
Bu neden HDP’nin kapatılması, HDP’lilerin yargılanması sorunu sadece HDP’nin ve Kürtlerin sorunu değildir. Esasında daha çok HDP’lilerin dışındakilerin sorunudur. Türkiye’nin geleceğini, Kürtler’in dışındakilerin tutumu şekillendirecek. Hukuk, adalet, yasa, barış sadece Kürtlere değil her kese lazım. Ciddiyetsizlik, tutarsızlık herkes için zararlıdır.