Sendikal mücadele ve Petrol-İş’in 60. yılı|

Geçen hafta Türkiye Petrol Kimya Lastik İşçileri (Petol-İş) Sendikası Genel Merkezi’nden mail aldım. Sendikanın kuruluş yılı nedeniyle hazırlanan filmin 1 Şubat Salı günü Beyoğlu Halep İş Merkezi’ndeki SES Tiyatrosu Salonu’nda saat 19.00’da düzenlenen galasına davet edildim.

Doğrusu önce, sıradan ve amatörce yapılmış, örgütü tanıtan bir film galası olacağını düşündüm. 90 dakikalık böylesi bir filim de oldukça sıkıcı olabilir diye aklımdan geçmedi değil. Filmi hazırlayanlar arasında bir tek BSP ve ÖDP’den tanıdığım Hakan Koçak vardı. Adaşım sendikanın çalışanı olarak filmin Genel Koordinatörü’ydü. Filmi genç bir kadro, iki yıllık bir çalışma sonunda hazırlamış. Yapım ve yönetmenliğini Özüm Sevda Duran ve Özgür E. Arık üstlenmiş, müziğini Soner Elver yapmış. Tabii bunlarla sınırlı değil. Bir ordu insanın emeğiyle oldukça güzel ve düzgün bir film yapılmış.

Filmin galasına ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, EMEP Genel Başkanı Levent Tüzel, DSP Genel Başkanı Masum Türker, BDP İstanbul İl Başakanı Mustafa Avcı, Birleşik Metal İş Sendikası Başkanı Adnan Serdaroğlu, DİSK eski Başkanı Rıdvan Budak, Tek Gıda-İş Başkanı Mustafa Türker, Hava-İş Başkanı Attilla Ayçın ve bir çok sendikacı, emek dostu katıldı.

Petrol-İş Sendikası’nın tarihini anlatmak için güne kadar sendikada görev yapmış yüz kişinin tanıklığına başvurulmuş. Türk-İş ve TRT arşivlerinden yararlanılmış. Sendikanın altmış yılını, altmış dakikalık bir filmle anlatmak için çalışmaya başlayan film ekibi, Petrol-İş’in tarihini 90 dakikalık bir filme ancak sığdırabilmişler.
Film, Petrol-İş tarihinin, Demokrat Parti dönemiyle başlayan salt bir sendikal mücadele tarihi olarak yaşanmadığını gösteriyor. Filmde, aynı zamanda Türkiye’nin demokrasi ve işçi sınıfı mücadelesinin geçirdiği evrim anlaşılmış. Bugünkü sendikal mücadele açısından çıkarılacak derslerle dolu film.
Bıçkın delikanlı, tanker şoförü Ziya Hepbir kişisel çabasıyla Paşabahçe’de küçük bir dükkânda, bir masa ve bir sandalye ile kurmuş sendikayı. Dişe diş, teke tek mücadeleyle yürütülen ve bugünlerde tahmin edilemeyecek eziyet ve zor koşullarda verilen mücadeleyle yapılan örgütlenmesi anlatılmış.
Sendikacı denildiğinde, ahalinin komünist anladığı bir süreçte kurulmuş sendika. Sendika hakkının kullanılması için akla hayale gelmesi zor, yöntemler geliştirilmesi anlatılıyor. Örneğin çalışma saatleri içerisinde üye yazmanın, aidat toplanmanın zorluğunu ve engellerini aşmak için ‘tuvalete makbuz karşılığında para toplama’ sahnesi çok şeyi anlatıyor. Yasal ve anayasal haklarının sınırlı olduğu koşullarda örgütlenme çabaların önündeki engelleri aşma çabası Türkiye’nin demokrasi evrimi olarak perdeye yansıyor.
Sendikanın kurucu başkanı Ziya Hepbir’in, siyasi iktidarın hedefi haline gelmesi ve bunun sendikaya zarar verme noktasına gelmiş olduğunu gözleyerek başkanlıktan kendi arzusuyla ayrılması ve sendikanın önünü açma çabası bugünkü sendika yöneticilerin en fazla ders çıkaracağı sahneydi. Bu sahneyi izleyen 25-30 yıldır sendika yöneticiliği yapanların bir parça da olsa utanmaları gerekiyor.
Film bizim sendika tarihimizin özeti. DİSK kuruluş süreci, Türk-İş’in geçirdiği evrimi anlatmakla kalmamış bunlarla birlikte sendikal hareketin 12 Mart, 12 Eylül darbeleri karşısında aldıkları tutumlar ve karşı karşıya kaldıkları saldırılar gösterilmiş.
Bunların içinde bir nokta çok dikkat çekiydi. Türkiye’nin 12 Eylül askeri darbesine doğru gittiği bir süreçte, sendikanın Batman şube kongresine sıkı yönetim komutanının nasıl açık müdahalede bulunduğunun anlatıldığı bölüm tam anlamıyla ibretlik. Dönemin Malatya Sıkı Yönetim Komutanı Temel Çingöz, sendika kongresini önce ertelemiş, bu da çözüm olmayınca sendika seçimlerinde Hizbullah lideri olarak bilinen Hüseyin Velioğlu’nun seçilmesi için taraf olmuş. Burada, solcuya, sosyaliste, demokrata karşı Siyasal İslam’ı desteklemek bizim devlet geleneğimiz olduğu görülüyor.
Petrol-İş Sendikası yöneticileri ve film ekibi, Türkiye’nin iktisadi olarak geçirdiği dönüşümü de gözler önüne sermişler. Turgut Özal döneminde başlayan özelleştirmelere karşı mücadelenin tarihini özetlemişler. Petrol-İş Sendikası denildiğinde akla gelen TÜPRAŞ, PETKİM gibi birçok kamu iktisadi teşebbüslerin özelleştirmesine karşı verdiği kararlı, onurlu ve etkin mücadelesi filme yansıtılmış. ABD’nin Irak işgali döneminde “Irak’ta Savaş Bir Özelleştirme Harekâtıdır” sloganıyla savaş karşıtı mücadelede tuttuğu önemli yer, Petrol-İş Sendika’sının demokrasi mücadelesindeki yerini gösteren en tipik örneklerinden biri olmuş.
Petrol-İş’in birçok konuda sendikal hareket içinde ilkleri başardığını gördük. Gaziosmanpaşa Berec’te ilk grevindeki işçilerin grev pankartı astıktan sonra yürüyerek Beyoğlu’nda tiyatro izlemeye gelmeleri; Türkiye’de ilk kez uluslararası bir sendikal yapıya üye olmak; ilk kez üyelerine Avrupa’da getirilen eğitimlerle sendikal eğitim verdirmek, Kürt Sorunu’nunda ilk rapor hazırlayan, üyelerine tiyatro eğitim veren sendika olmak gibi.
Perol-İş bir süre önce sendikal örgütlenme ve perspektifler konusunda ulusalarası deneyimleri içeren yayınları çevirerek Türkiye’ye aktardığı çalışma gibi, yeni dönemde de yeni çalışmalarla sendikal harekete yön göstermeye devam ediyor.
Bir süre önce Halil Ergün ve Meral Okay’ın gönüllü rol aldığı ‘Sendikalı Ol’ kampanyası için hazırladığı filmi gibi, şimdi de sendikal hareketin ve tarihinin hafızası bir filmi, emeğe, emekçiye, demokrasi mücadelesine inanan ve kendi bu mücadeleye adamışlara hediye etti. Perol-İş Sendikası yöneticileri ve film ekibi Petrol-İş sendikasına yakışır bir film yapmışlar, alkışlamak gerek. Perol-İş’in 60. yılı kutlu, yolu açık olsun.

Geleneğimizde mücadele ve dayanışma var
Bir Mücadele Öyküsü belgeselinin gösteriminden sonra söz alan Petrol-İş Sendika Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın’ın yaptığı konuşmada tüm katılımcılara teşekkür ederek şunları söyledi: “Geleneğimizde mücadele ve dayanışma var, savaşa karşı durma var, geleneğimizde eşitlik ve özgürlük için mücadele var, demokratik duruş ve sınıf mücadelesi tavrı var… Umudumuz ise başka bir dünya kurmak. Burada bizleri yalnız bırakmadınız, biz sizlerle birlikte varız. Bu öykü hepimizin öyküsü; işçi, sanatçı, bilim insanı, siyasetçi, emek dostu herkesin öyküsü. Bu mücadeleyi birlikte verdik. Hepinize buradan teşekkür ediyorum. Böyle bir film yapmayı planladığımızda bu işi ticari olarak yapacak pek çok kişi olduğunu biliyorduk. Ama biz bu işe gönül veren, samimi ve genç bir ekiple çalışmayı uygun gördük. Özüm Seda Güler ve Özgür E. Arık;  bu iş için çok çalıştılar… Arkada yine çok genç bir ekip vardı, onlar da çok çalıştılar… Yönetmenlere ve tüm çalışma ekibine çok çok teşekkür ediyorum.”