Zorunlu ikametgâh ve çıkış

Dün CHP’li vekiller Veli Ağbaba ve Şenal Sarıhan, Osman Kavala’yı zorunlu ikametgahı Silivri cezaevinde ziyaret etti. Görüşme sonrası iki vekil, Osman Kavala’nın kendilerine tutuklanmasıyla ilgili “Büyük bir hukuksuzlukla karşı karşıyayım. Benim tutuklanmam iktidarın muhaliflere yönelik saldırısının bir parçasıdır. Ben ya da eşim Ayşe Buğra’nın FETÖ ile ilişkilendirilmesi rasyonalite sınırlarını aşan bir durumdur. Zira 90’larda henüz çok az sayıda insan FETÖ tehlikesinden haberdar iken biz bu tehlikenin farkındaydık ve mücadele ediyorduk.” Kavala vekillere, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi için ‘Türkiye’nin Soros’u’ ifadesini hatırlatıp “Tıpkı Büyükada’da toplanan insan hakları savunucularının Erdoğan tarafından hedef gösterilmesi gibi ben de Erdoğan’ın sözlerinin ardından tutuklandım.” değerlendirmesinde bulunduğunu açıkladılar.

Bu kısa açıklamadan da anlaşılan, işler ne kimilerinin utangaç bir biçimde kulaktan kulağa fısıldadıkları gibi karışık,  ne de   Ankara muktedirlerinden nemalananların, entrikalarla, bin bir yalanla anlattıkları gibi bir hikayeyle karşı karşıyayız. Düpedüz siyasal rehin tutma alınma söz konusu olan.

Üstelik bu ilk defa da olmuyor. Benzer durumda olan bol sayıda, gazeteci, milletvekili, belediye başkanı, siyasetçi mevcut.

Anlatılan masala itiraz etmeyip bu yalanlara kanmış gözükmeyi tercih edenler, gün gelecek utançlarından yerin dibine girecekler. Tabi utanacak yüzleri kakırsa.

Osman, bilmediğimiz, ön görülmeyen bir şey açıklamadı. Bir çoğumuzun bildiği şeyi, yüksek sesle haykırdı. Kral çıplak dedi: Esas hedefin, iktidara itiraz edenler, susmayanlar, vicdanı körelmemiş olanlar, korku rejimini ret edenler olduğunu hatırlattı. Kumpasının başının Cumhurbaşkanı olduğunu ilan etti. Siyasetten durduğu yere işaret etti.

Bu, iktidarın ve yandaşlarının, uzun süredir yürüttükleri algı operasyonuyla Osman Kavala’nın başına örülen çorabın farkında olanların birçoğunu şaşırtacak kadar açık ve net bir tarif oldu.

Beni şaşırtan ise, Osman’ı tanıyanların buna şaşırmaları olmaları oldu. Bir anlamda iktidar yanlısı olmayanların bunca yaşananların, olup bitenlerin farkında olmamaları esas “şaşılacak” bir durum olsa gerek.

Çözüm Süreci’nin bitirilmesi kararıyla, adım adım örülmeye başlayan ve 15 Temmuz darbe girişimini  fırsata çevirerek yaratılan “korku rejimi” girdabında “erimeye yüz tutmuş insanlığın” sınırları çoktan aşıldı.  Evrensel insancıl hukukun ayaklar altına alınmasına, en temel hakların gaspına ve ülkenin her an bir adım daha geriye gidişine,  karşı güçlü, etkin ve sahici itiraz edilemez olunmasının  sonuçları, yaratılan korku rejimini biraz daha karartıyor.  Muktedirin can simitti olan korku / OHAL rejiminin ömrüne ömür katıyor.

 

Osman Kavala’nın tutuklanmasına gösterilen gerekçe, iktidarın ve her türden muhalefetin kendi sınırına dayandığı kanıtı. Gezi Direnişin organizatörlüğüyle ve 15 Temmuz darbe girişimiyle ilişkilendirerek ”Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme” ve ”Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme” suçlaması gibi absürt suçlama “korku ve kaygı depresyonunu” alt etmenin yolunu işaret ediyor.

Muhalefetin çeşitli haklı, haksız ama anlaşılabilir nedenlerle geri çekilme sınırı, insan hakları hareketinin insancıl hukuk diye tanımladığı demokratik yaşam güvencesi ile temel haklar olmalıdır. Bunun ötesinde kendi kabuğuna çekilme halleri, iç büzüşme sonrası kötürümleşmeyi getirecek bir tutumdur.

Böylesine gerici dönemde en küçük risk almaktan kaçınma çabası insan olmaktan uzaklaştırıcı olduğu tarihin, insanlığa bıraktığı en temel derslerden biridir. Bu nedenle Evrensel İnsan Hakları Beyannamesinde isyan etme hakkı yer bulabilmiştir.

Hak, hukuk, kanun, yasa bakımından gericilik dönemleri, “kahramanlık” yapmak bakımında en talihsiz dönemlerdir. Ancak enseyi karartmadan insan kalmanın da, asgari kriterleri var. Gözü dönmüş hukuk bilmezlerin, kendilerini adeta yer yüzünün sahibi sananların,  rüyalarının gerçeğe dönüşmemesinin şartı, risk üstlenme cesareti gösterebilmekten geçiyor. Uzun süredir siyasal hedef haline getirilme durumunu, başkaları gibi bireysel paça kurtarma operasyonuyla savuşturmak istemiş olsaydı Osman Kavala da birçoklarının yaptığını yapabilecek kudrete sahip. Ancak bunun bu günün karanlığını, aydınlığa dönüştürecek bir yol olmadığının farkında olacak kadar feraset sahibi bir kişi. Geldiğimiz yer  Kavala ‘ya  sahip çıkmanın, herkesin kendisine  sahip çıkmaya dönüştü. Bundan her nedenle olursa olsun geri durmak, bugünümüzden çok  geleceğimizi belirleyecek.

 

Ortada karışık bir şeylerin olduğunu düşünme halleri siyasal iktidarın siyasal aygıtına dönüşmüş söz de emniyet güçlerinin bir sabah kapımıza dayanmasını, sıra beklemektir.  Korku rejimine rıza gösterme ruh halinin dışa vurumudur.

Osman Kavala’nın hoyratça, hukuksuz tutuklamasının, siyasal linç edilmesinin Türkiye’ye nasıl bir kötülük olduğunu farkında olmadan köşesine sinmiş bekleyenlerin ve fırsat kollayanların http://bianet.org/bianet/siyaset/191323-osman-kavala-icin-ozgurluk-talebi-financial-times- deki ilandan sonra  harekete geçmeye karar vermeleri en azından kendi  sağlıklarına iyi gelir.

İnsan kalmak, insani değerlere sahip çıkmaktan geçer ve bunun için bedel ödemeye cesaret edebilmek gerektirir. Karanlığı aydınlığa çevirecek olanlar,  bu gerici dönemde insan kalmayı becerebilenler olacak. Bataklıktan ayaklarımız çamur olmadan çıkamayız.  Bu kaotik süreçte ipi göğüsleyecek olanlar bu cesareti göstere bilenler olacak. Gerçeği yalnız gerçeği haykıranlar olacak.

Bunların az olmadığı, bu günlerde  tek tek ortaya çıkıyor. Çağlayan adliyesinde duruşmalarda, Ankara’da Özgürlük Anıtı önündeki direnişte. İktidarın telaşı bundan olsa gerek: Çıkışı olmayan tünele girildi.  Zorunlu ikametgahta konaklamalarının zamanına az kaldı.  Yeter ki korku zinciri kırmakta, sessizliği çığlığa dönüştürmekte daha fazla geç kalınmasın. Bu Osman gibi abdestinden emin olmakla başarılır.