Silahsızlanma Yolculuğunda Demokrasi Mücadelesi ve Haklar

Dosya, Makale

Silahsızlanma Yolculuğunda Demokrasi Mücadelesi ve Haklar

20 Şubat 2025

HAKAN TAHMAZ

1 Ekim 2024’te TBMM yasama yılı açılışında MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, bizzat DEM Parti sıralarına gidip tokalaşmasıyla başlattığı süreç, dört ay sonra kritik bir eşiğe gelmiş durumda. Şubat ayı içinde PKK lideri Abdullah Öcalan’ın “silahların bırakılması çağrısı” yapması ihtimali bütün dünyada merakla takip ediliyor.

Bunun başlıca nedeni sürecin, gerek Türkiye’de gerekse farklı ülke deneyimlerinde bugüne kadar görülmemiş bir biçimde ve yöntemle yürütülmesi. Türkiye usulü bir yöntem izleniyor diyebiliriz.

Bütün dünyada ve ülkemizde bugüne kadar çatışma çözümünde, çatışmanın nedenlerinin ortadan kaldırılması çalışmalarıyla, bunların sonucu olan silahlı çatışmaya son verme arayışları iç içe ve paralel yürütülmüştür. Yani silahlı örgütlerin, grupların silahları bırakması, çift taraflı ateşkes ve çatışmanın kaynağı olan sorunlara dair çözüm programının hayata geçirilmesi sürecinin en son aşamasında, sıra “silahlara veda”ya gelmiştir.

 

Shadid’e ait bir karikatür.
[Kaynak: https://www.toonsmag.com/we-want-peace-not-war/]

Sorunların çözüm programları ne derece başarılı yürütülürse, silahsızlanma da o derece kısa sürede gerçekleşmiştir. Bizde Oslo ve 2013-2015 çözüm sürecinde olduğu gibi çoğu dünya deneyimlerinde barış arayışları çok kez kesintiye uğramış ve çoğu kez yeniden müzakere masasında bir araya gelinerek süreç hedefine ulaştırılabilmiştir.

Türkiye’de Oslo süreci, Milli Birlik Beraberlik süreci ve en son 2013-2015 çözüm sürecinde önemli deneyimler edinildi. Gelinen noktada önceliği silahların gömülmesi olan yeni süreci, kamuoyunun hiç beklemediği bir anda bizzat iktidar başlattı.

MHP lideri Devlet Bahçeli ilk hamlesini “dünyada barış isterken iç barışı sağlamak lazım” diye tanımladı.

AK Parti lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise 14 Ekim 2024’te partisinin Meclis grubu toplantısında süreci “sınırlarımızın hemen ötesinde her gün yeni bir çatışma patlak verirken, siyaset kurumunun eski alışkanlıklarla yoluna devam etmesi mümkün değildir. İç cephemizi tahkim etmek önemli. Siyasette diyalog zeminini güçlendirmeliyiz” diye açıkladı.

Her iki açıklama, sürecin iç siyasal dinamiklerdeki gelişmelerden değil bölgesel gelişmeler nedeniyle başlatıldığının ikrarı. Nitekim bu kısa bir süre sonra bütün yönleriyle ortaya çıktı. Bu nokta doğru analiz edilip kavranamadığında Türkiye’nin “silahlara veda” yolculuğunda varabileceği noktayı öngörebilmek oldukça zorlaşacaktır.

Fırsatlar, riskler

Bu nedenle İmralı, Ankara, Kandil eksenli gelişmelere bu pencereden baktığımızda işin içinde farklı biçim ve yöntemlerle bölgesel güçler ve küresel güçler olduğu çok açık.

Kritik eşiğin aşılmasını sağlayacak ve sürecin rotasını belirleyecek olan, Suriye’deki gelişmelerin ne yönde olacağı ve Kürt siyasal hareketinin bu konuda izleyeceği siyaset ile buna karşı iktidar bloğunun planı ve yapabilecekleridir.

Bunun nedeni 2023 Ekim’inde yeniden alevlenen, İsrail’in ABD’nin açık desteğiyle soykırımla sürdürdüğü Filistin’i adeta haritadan silme savaşının, İran menşeli Direniş Ekseni’ni çökertmesi ve orta doğu ülkeleri arasındaki dengelerin ve siyasal ilişkilerin radikal değişimidir. İsrail’in güvenliği ile Kürtlerin özgürlükleri ve güvenlikleri ikilemi konularının yarattığı kapan, Türkiye’yi önceliklerini değiştirmeye mecbur bırakmaktadır.

Suriye’deki gelişmeler, bölge Kürt partileri arasındaki ortaklaşma çabaları, Suriye Kürtlerinin tercihlerinin çoğalmış olması, Ankara’nın hedefine ulaşmasını, kamuoyuna yansıdığı kadar kolay olma ihtimalini fazlasıyla zayıflatıyor. Başka bir ifadeyle bunlar, Ankara’nın “Terörsüz Türkiye” diye tanımladığı hedefine ulaşmasının risk belirtileri.

Risk, sadece öncelikten kaynaklanmıyor. Suriye’deki gelişmeler ve bölgesel dinamikler Türkiye’yi zamanla yarışmaya zorluyor.

Bunun nedeni 2023 Ekim’inde yeniden alevlenen, İsrail’in ABD’nin açık desteğiyle soykırımla sürdürdüğü Filistin’i adeta haritadan silme savaşının, İran menşeli Direniş Ekseni’ni çökertmesi ve orta doğu ülkeleri arasındaki dengelerin ve siyasal ilişkilerin radikal değişimidir. İsrail’in güvenliği ile Kürtlerin özgürlükleri ve güvenlikleri ikilemi konularının yarattığı kapan, Türkiye’yi önceliklerini değiştirmeye mecbur bırakmaktadır. Özellikle de her yönüyle çökmüş, toplumsal olarak fiilen parçalanmış Suriye’nin devletin kurumsallaşması ve yeniden yapılandırılması için fazla zamanı yok. Çatışma ve parçalanma riski çözülmüş değil.

Ankara için bu durum hem bir fırsat sunuyor hem de büyük riskleri barındırıyor. Bunun anahtarıysa Kürtlerde. Ankara’nın elini Suriye’de ve bölgede güçlendirmek için bölge Kürtleriyle ilişkisini başka bir düzleme taşıması gerek.

Bu anlamda Ankara’nın Kürtlere eskisi gibi hoyratça davranma marjı kalmadı. Kürtler kolay vazgeçilebilir, dışlanabilir konumu aştılar. Bütün gelişmeler Türkiye’nin elinin Kürt barışına mecbur olduğuna işaret ediyor.

Hiç kuşkusuz PKK, Türkiye ve Suriye demokratik Kürt siyasi yapıları da bir dönüşümün, yeniden konumlanışın eşiğine dayanmış durumdalar. Yeni politik dengelere kendilerini uyarlamak ve demokratik siyaseti Kürt mücadelesinin merkezine yerleştirmek mecburiyetiyle karşı karşıyalar.

Bu mecburiyeti ve olası büyük riski öngören PKK lideri Abdullah Öcalan silahlara veda yolculuğuna çıkma konusunda tavrını net bir biçimde bir kez daha kamuoyu ile paylaştı. Bu Türkiye için gerçekten tarihi fırsat.

Öcalan’ın 28 Aralık 2024’te yaptığı görüşme sonrası DEM Parti milletvekilleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder aracılığıyla kamuoyu ile paylaştığı 7 maddede, silahlara veda yolculuğuna çıkışın gerekçelerinin ve yolculuğun hangi istikamette olacağının çerçevesi paylaşıldı.

Hatta barış ve çözüm kelimelerinden, iktidar vebadan korkarcasına korkuyor. Böyle bir gündemi olmadığı gibi böylesine bir beklenti de son tahlilde yanlış. Silahsızlanma yolculuğunun zorunlu kimi mecburiyetleriyle ortaya çıkaracağı dönüşümler ancak ve ancak radikal bir zihin değişikliğiyle, yeni bir iktidarın öncelikli gündemi ve programı olmalıdır. Bu bakımdan silahsızlanma yolculuğuna canı gönülden eşlik eden demokratik muhalefetin, mevcut otoriter yönetime karşı yürüteceği mücadelenin en önemli başlıklarından birisi Türk-Kürt barışıdır.

Paylaşılan hedefe ulaşmayı zorlaştıran, iktidarın demokratikleşme perspektifinden hayli uzak olması, hatta Kürt sorununu çözdüğünü (Anayasa’daki millet tanımı ve Kürtçe uygulamasından kaynaklı bazı konularda düzenleme yapılması dışında) ve sadece terör/silah sorununun kaldığını iddia etmesidir. Bunun yanı sıra gelinen noktada, artık ülkemizde demokratik enstrümanların etkili kullanılmasından söz edilemez olmaya başlandığı gerçeği, durumu daha da ağırlaştırmaktadır.

Türkiye’de radikal otoriter uygulamalara son hız devam edilerek silahlara veda yolculuğu yavaşlatılacak gibi görünüyor. Bu yönüyle, Türkiye’nin yakın tarihindeki barış arayışlarına birçok yönden benzemiyor.

Hatta barış ve çözüm kelimelerinden, iktidar vebadan korkarcasına korkuyor. Böyle bir gündemi olmadığı gibi böylesine bir beklenti de son tahlilde yanlış. Silahsızlanma yolculuğunun zorunlu kimi mecburiyetleriyle ortaya çıkaracağı dönüşümler ancak ve ancak radikal bir zihin değişikliğiyle, yeni bir iktidarın öncelikli gündemi ve programı olmalıdır. Bu bakımdan silahsızlanma yolculuğuna canı gönülden eşlik eden demokratik muhalefetin, mevcut otoriter yönetime karşı yürüteceği mücadelenin en önemli başlıklarından birisi Türk-Kürt barışıdır.

Demokratik muhalefet ne öneriyor/ne vadediyor

Bu çelişkili/çatışmalı durumun, geniş muhalefet saflarındaki sorunların katmerleşmesine yol açma potansiyeli var. Bu noktada, Türkiye’nin mevcut çoklu krizden çıkması ve demokratikleşmesi için mücadele edenlerin birçok sorun ve konuya yönelik net, açık alternatif programa ihtiyaçları olduğu gibi, Türk-Kürt demokratik barışı konusunda da anlaşılabilir ve gerçekleştirilebilir bir programa/açılıma ve duruşa ihtiyaçları var. Hem de bu iktidar yürüyüşü için çok acil bir konu.

İlki ve en önemlisi, Kürt sorunu yoktur veya çözdük diyenlere “Kürtler sorunumuz vardır dedikleri sürece Kürt sorunu vardır ve bizim iktidarımız döneminde çözeceğiz” diyen demokratik muhalefetin, iktidar yürüyüşü sırasında öncelikli hedefleri arasında anlaşılır ve uygulanır somut çözüm programı ile Kürtlerin güvenini kazanacak bir ivme yakalamasıdır. İktidara hazırlanırken “silahlara veda yürüyüşünün” tek ayak üzerinde olmasını engelleyecek olan böylesi bir yol haritası ve mücadeledir.

Özetle İmralı, Ankara güzergâhında dış aktörlerin dahliyle yürütülen silahlara veda yolculuğuna çıkma sürecinin kazanımlarının yaratacağı toplumsal güç, güven ve heyecanla, Kürt sorununun toplumsal üreticisi olan siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel zemini ortadan kaldıracak demokratikleşme, kardeşleşme ve pozitif barış yolculuğuna çıkmak, iktidar yolculuğuna çıkan demokratik muhalefetin omuzlarında bir yük, sorumluluktur.

Silahlara veda çalışmaları sırasında iktidarın, Kürt seçmenin muhalefetle paralel tavır takınır konumdan çıkarılması taktikleri izlemesini boşa çıkarmaya, muhalefetin başarısı için mutlak ihtiyaç var.

Kürt seçmenin büyük bir kesimi seçimlerde iktidar bloğunun hayrına bir tutum almaz. Sandık iradesini bir bütün olarak muhalefetin lehine gösterir. Daha az bir bölümü iktidar partisinin yeni süreçte ne yaptığına veya yapmak istediğine bağlı olarak sandıktan uzak durur ya da iktidar partisine döner.

Bu son ifade ettiğim; iktidarın silahlara veda projesinin iktidarın hedefini kolaylaştıracağından hiç kuşku yok. Seçimlerin sonucunu belirleyecek olanların ve Türkiye’nin demokratikleşmesinin, adalete, hukuka ulaşmasının anahtar seçmeninin Kürtler olduğu bir ortamda, bu alanı büyük ölçüde iktidar partisine bırakan CHP, hak etmediği bir sonuca kendini mahkûm etmiş olur. 2023-2024 yılarında yapılan seçimlerde bunun böyle olduğunu gördük. Değilse iktidar bloğuna itirazla sınırlı bir muhalefetin iktidar arkasından nal toplamanın ötesine geçmesi ve iktidar yürüyüşünü başarıya ulaştırması hayli zor olacaktır.

Özetle İmralı, Ankara güzergâhında dış aktörlerin dahliyle yürütülen silahlara veda yolculuğuna çıkma sürecinin kazanımlarının yaratacağı toplumsal güç, güven ve heyecanla, Kürt sorununun toplumsal üreticisi olan siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel zemini ortadan kaldıracak demokratikleşme, kardeşleşme ve pozitif barış yolculuğuna çıkmak, iktidar yolculuğuna çıkan demokratik muhalefetin omuzlarında bir yük, sorumluluktur.

İktidar yolculuğuna hazırlanan demokratik muhalefet, mevcut sessiz sedasız süreci izleme pozisyonunu radikal biçimde değiştirerek büyük bir cesaret örneği gösterdiği takdirde, farklı yönleriyle hiç beklenmediği oranda toplumsal desteğe kavuşur.

Bunun için toplumun çok farklı kesimlerinde iktidar bloğuna karşı var olan derin güvensizliği ve eleştirileri özellikle dikkate almalı, ama bunların “silahsızlanma yolculuğunu” dört başı mamur demokratikleşme yolculuğunun başlatılmasını engelleyici olma olasılığını ortadan kaldırarak yapmalıdır. 23 senelik iktidarın yarattığı toplumsal yorgunluk görünenden çok daha büyük ve derin.

* Hakan Tahmaz, Barış Vakfı kurucusu ve yöneticisi. Güncel yazılarına www.politikyol.com adresinde devam ediyor.

20 Şubat 2025