Ucube sistem: İttifak resmi, koalisyon fiili

“Altılı Masa çok farklı siyasi bagajı, hedefi olan altı benzemez oldukların gerçeği ile hareket etmiyorlar;  politik çıtayı birlikte gerçekleştirmeleri mümkün olmayacak bir yere koydular.”

AK Parti ve MHP, ülkeyi sürükledikleri zoraki sistem değişikliği sonucunda, çok yönlü ve boyutlu bir rejim sorununun oluşmasına yol açtılar.

Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ne geçilmesinin şu gerekçeleri vardı. Koalisyonları önlemek, yürütmede çift başlılığı önlemek, yürütmenin hızlı karar almasını sağlamak.

MHP lideri Devlet Bahçeli; dönemin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Parti liderliğini ve partisinin TBMM grup başkanlığını fiilen yürütmesi nedeniyle, “anayasayı, yasayı Cumhurbaşkanına uyduralım” çağrısıyla sistem değişikliğinin fitilini ateşledi.

2015 seçimleri sonrası, AK Parti ve onun lideri “devletin bekası” ve “güvenlik eksenli” politikalara yöneldi, söylemi ve tercihleri bu yönde oldu. AK Partinin, MHP’nin geleneksel ideolojik ve politik çizgisine doğru kaymaya başlaması ve MHP’ye yaklaşmasıyla, bu sistem değişikliği önerisi ortaya çıktı. AK Parti; ‘muhafazakâr liberal’ parti olma iddiasıyla yola çıktı, ‘Türk milliyetçisi, muhafazakâr’ bir partiye dönüştü.

2017 referandumunun sonucunda anayasa ve yasalar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a uyduruldu. Devlet adeta tek kişinin devleti olma yoluna girdi. Yürütme, yasama, yargı ve diğer devlet kurumları ve yetkilileri adına bütün kararları; seçilmiş cumhurbaşkanı ve ona tabi bir avuç atanmışlar verir oldu. Demokratik yönetim sistemlerinin olmazsa olmazı, ‘denge ve denetim mekanizmaları’ tasfiye edildi. Türkiye, tipik bir otoriter ülke oldu.

Cumhurbaşkanının seçilebilmesi için getirilen yüzde 50+1 nedeniyle, daha önce gayri resmi yapılan partiler arası seçim ittifakı yasallaştırıldı. 2018 seçimleri sonrasında AK Parti-MHP ilişkisinde olduğu gibi, partilerin koalisyonla ülkeyi yönetmeleri, gayri resmi fiili bir yöntem olarak uygulanmaya başlandı. 

Türkiye’de sık sık askeri darbeler ve vesayet rejimleri nedeniyle gelişememiş olan çok partili sistem; Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’yle alabora oldu. Partiler son yıllardaki toplumsal kutuplaşmanın da etkisiyle mecburi ittifak sistemlerine zorlandılar, her biri özünde kendisi olmaktan çıktı.

Cumhur İttifakını oluşturan AK Parti, MHP ve BBP arasındaki mecburiyet, AK Parti’nin büyük ölçüde politik fayda maksatlı Türk milliyetçisi politik değişimi sonucu; batı karşıtlığı, içe kapanma ve kendileri gibi davranmayanları düşmanlaştırma biçiminde yaşanıyor.

Parlamentoda bir iktidar bloku oluştu. Cumhur İttifakı’nın sınırlarının nerede başlayıp bittiği tam belli ve açık değil. Hatta ittifakın gizli siyasi bileşenlerinin olduğu bile düşünülüyor. MHP’nin yaptığı hamleler iktidarın gidişatını belirleyecek güçte seyrediyor.

Cumhur İttifakı partileri arasında siyasi rekabet veya ciddi bir tartışma yok. İttifak veya koalisyon protokolü yok. Seçmenin karşısına ortak seçim beyannamesiyle çıkma hazırlığından söz eden de yok. MHP ve AKP arasında gizli, açık bir politik rekabet yok. Aralarında sadece iktidarın nimetlerini paylaşım tartışmaları oluyor, bu tür sorunlar yaşanıyor. Yaşanan sorunları liderler bir biçimde çözüyorlar. İki parti sanki tek parti halinde. Bunlar aynı zamanda bir siyasi çarpıklığa da işaret ediyor.

Altılı Masa’daki durum ise çok farklı görünüyor. İttifaktaki partiler, politik ortaklıklardan daha çok ayrılıklara sahipler. Birbirinden çok farklı siyasal angajmanları, çok farklı görüşleri olan partiler. Bir yıldır ittifak içi gizli ve açık politik rekabet, medyanın ve kamuoyunun gözü önünde yaşanıyor.

Bu bir yere kadar normal karşılanabilir, törele edilebilir.  Altılı Masa çok farklı siyasi bagajı, hedefi olan altı benzemez oldukların gerçeği ile hareket etmiyorlar;  politik çıtayı birlikte gerçekleştirmeleri mümkün olmayacak bir yere koydular. Hükümet programı çıkartmanın derdine düştüler.

İttifak içi politik rekabetin ve patronaj tarzı davranışların sistematik hal alması, hem Masa’da telafisi zor sorunlara yol açıyor, hem de seçmenin muhalefete güvensizliğini pekiştirme ihtimalini artırıyor. Nitekim 15 Aralık 2022 Saraçhane buluşması bir yönüyle bu bakımdan negatif işlev gördü.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in ‘Altılı Masa noter değil’ ve ‘kazanacak aday’ gibi sözlerle doğrudan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlunun adaylığını önlemeye yönelik kamuoyu önünde sergilediği ısrarlı tutum bunların başında geliyor. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ve parti yetkilileri her fırsatta CHP’yi ve liderini hırpalıyorlar. Diğer partilerle eş değer olmadıklarını göstermek için çabalıyorlar.

Benzer bir biçimde Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş’ın Altılı Masa’da yer almak istemesine, diğer parti liderlerine danışma gereği dahi duymadan olumlu yanıt vermesi gibi, neredeyse her konuşması, her davranışı açık, gizli siyasi rekabeti önceleyen davranış ve yaklaşımlar sergileniyor.

Cumhur İttifakı, hatta Emek ve Özgürlük İttifakı’nın politik öncelikleri ve ortak paydalarının çok olması, siyasal ve ekonomik krizin Türkiye’yi aşırı derecede sıkıştırdığı bir ortamda, daha sahici ilişkilerin kurulmasını kolaylaştırıcı işlev görüyor.

Altılı Masa gibi bir araya gelişlerde, İYİ Parti örneğinde olduğu gibi çok farklı çizgilerde politik oluşumların kendi çok farklı  önceliklerini ve  hedefini öne çıkaran tutumlarla birlikte  yol alabilmenin her zaman sınırı  vardır. Hele de yasal zeminde bir koalisyonla değil, fiili yöntemlerle sürdürülecek bir süreçte, bu daha da sınırlı ve zordur.    

Altılı Masa bu sınıra dayandı. Sadece Cumhurbaşkanı adayını belirlemede değil, Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Geçişin Yol Haritasını ve bir tür hükümet programını netleştirmede de zorlanıyor ve gecikiyor.

Altılı Masa, bugünkü sistem içinde, en azından geçiş sürecinde, resmi değil fiili koalisyon kurmak zorunda. Bunun taşıdığı tehlikeyi, toplumsal güvensizliği bertaraf etmek, liderlerin seçmende yaratacakları güven duygusundan başka bir şey değildir. Bu göz ardı edilemez. Mecburiyetle yürünecek yol kısa olur.

Gecikmeye yol açanların ve Masa’yı zorlayanların, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem hedefiyle bir araya gelenlerin kendisinin, değişime ayak diretenler, hatta buna gerek duymayanlar olduğu çok açık.

Dertleri kişilerle sınırlı olmayanlar, sistem ve toplumsal değişim, dönüşümü dert edenler; kendi değişimine direnenlerle çok fazla yol alamazlar. Yanıltıcı beklenti yaratılmakta ve yanlış hesap yapılmaktadır.