Son günlerde Boğaziçi üniversitesinde yaşan gelişmeler, İktidar Blok’unun gerçek yüzünü bir kez daha gösteren turnusol kâğıdı oldu.
AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, üniversite rektörlüğüne Melih Bulu’yu ataması, protesto eylemlerinin ve kayyım istifa talebinin yurtiçinde ve yurtdışında yankı yaratmasına yol açtı.
Protestocuları düşmanlaştıran, yaftalayan, ötekileştiren nefret söylemli dil ve güvenlikçi politikalar, “yeni anayasayı konuşmanın zamanı geldi” sözlerinin ne anlama geldiğinin kavranmasına yardımcı oldu.
Bir tek canlıya, bir tek kamusal veya özel mala zarar verilmeden yapılan, tamamen barışçı bir biçimde anayasal bir hakkı savunan protesto eylemlerinin kriminalize edilmeye çalışılması, 500’ün üzerinde öğrencinin gözaltına alınması ve 9 öğrencinin tutuklanması, yeni anayasa ile ne yapılmak istendiğinin işaretleri.
Protestoda yer alan LGBTİ’li ve başörtülü öğrenciler nefret ve ayrımcı söylemlerle hedef haline getirildi, aşağılandı ve değersizleştirildi. Bunun ardından Prof. Dr. Ayşe Buğra gibi uluslararası akademi çevresinde saygınlığı olan bir öğretim üyesi AK Parti lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan tarafından provokatör olarak ilan edildi. Bütün bunlar, bu konuda daha fazla söz etmenin anlamsızlığını gösteriyor.
Prof. Ayşe Buğra’nın eşi, iş insanı ve sivil toplumcu Osman Kavala’nın üç yıldan fazla bir süredir yasadışı olarak siyasal öfke nedeniyle tutukluluğu iktidarın talimatlarıyla devam ettiriliyor. Bu durumun bir işkenceye dönüşmüş olması halini yeterli görmeyenler, örgütlü kötülüğü daha da artırmak istiyorlar.
Boğaziçi öğrencilerinin ve öğretim üyelerinin ısrarlı, göğe bakan dik başlı direnişlerinin toplumda yaydığı heyecan, bütün bunların nafile bir çaba olduğunun açığa çıkmasına az kaldığını gösteriyor, bunu söylemek abartı olmayacaktır. Evet, Türkiye’yi daha zor bir süreç bekliyor. Bu süreçte iktidar bloku, iktidarını korumak için her yola başvuracak ve her kesimden destek almak için elinde geleni yapacaktır.
Çakıcı ile anayasa yapmak
Hafta başında organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı’nın kendi el yazıyla sosyal medyada yayınladığı iki sayfalık mektup bunun ilk işaretiydi. Çakıcı mektubunda, Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanan Melih Bulu’ya “Lütfen! Sakın istifa etmeyin” çağrısında bulundu.
Ama mektubun esas önemli noktası “İstifa ederseniz bu terörist eylemcilerin önünü açarsınız. Bu kutlu ittifakta gedik açmaya hakkınız yok. Devletine, aziz milletine gönül vermiş, tüm duyarlı Türk vatandaşları, devletin ve Cumhur ittifakının yanında olmalı” cümleleriydi.
Çakıcı’nın, siyaseti dizayn etmeye yönelik buna benzer birkaç mektubu olmuştu. İlki Karar Gazetesi yazarlarına yönelikti, sonuncusu da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit eden açıklamasıydı. İktidar partileri bunlardan hoşnutluklarını gizleme gereği bile duymamışlardı.
Muhalif herkesi teröristlikle suçlayan, iktidara sahip çıkılmasını, yanında durulmasını isteyen çağrının; Devlet Bahçeli’nin dava arkadaşı, ülküdaşı, organize suç örgütü lideri olduğuna mahkemelerin hükmettiği ve bütün dünyanın bu kimliği ile bildiği Alaattin Çakıcı’dan gelmiş olması, tesadüf değildir. İktidarın nasıl bir yoldan ilerlediğini veya ilerlemek istediğini gösteren emarelerdir.
AK Parti lideri, bu günkü zifiri karanlık siyasal ortamda Çakıcı ve ülküdaşlarıyla yeni anayasayı konuşma ve yapma ihtiyacı duymuşa benziyor. 2017 anayasa değişikliğinin mimarlarından biri olan bugünkü TBMM Başkanı Mustafa Şentop ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, liderlerinin “yeni anayasayı konuşmanın zamanı geldi” sözlerinden heyecan duyduklarını açıkladılar. Açıkçası, imkânsız gibi görünen “yeni anayasa yapma” çağrısı, herkesi endişelendirdi. Bu girişim de toplumu daha fazla zapturapt altına almanın aracına dönüştürülecektir.
Yargının, medyanın büyük ölçüde iktidarın emrinde olduğu; siyasi iktidarı yönlendiren aktörlerin olduğu; anayasanın, ulusal ve uluslararası hukukun, yargı kararlarının bağlayıcılığının yaygın bir biçimde iktidar eliyle tartışıldığı; cezaevlerinin muhaliflerle dolu olduğu ve hukuksuzluğun hukuksallaştırıldığı bir dönemde, yeni anayasayı konuşmak bile muhalifler için risklerle dolu. İktidarın konuştuğu, iktidar gibi düşünen akademisyenlerin yazacağı yeni anayasa, Kenan Evren anayasasından daha beter, adı sivil kendisi biat anayasası olmanın ötesine geçemez.
Anayasayı konuşmak için hemen yarın yapılması gereken; Boğaziçi öğrencilerinin, öğretim üyelerinin, mezunlarının taleplerini karşılamak, dinlemek olmalı. Siyasi rehin alma işine son verilmeli, muhalif siyasi tutsaklar ve gazeteciler serbest bırakılmalı.
Anlaşıldığı gibi Türkiye’nin bu iktidar döneminde, bu siyasi ortamda anayasa tartışmasıyla geçireceği zamanı yok. Türkiye’nin MHP, AK Parti iktidarı kabulünden kurtulmadan ve normalleşmeden yeni anayasayı konuşması lüks olur. Çakıcılarla sivil anayasa yapılamaz.