Türkiye yeni yıla uzun aradan sonra yeniden parti kapatma tartışmasıyla girdi. Tartışmayı, MHP lideri Devlet Bahçeli, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde sosyal medya hesabından “HDP bir daha açılmamak üzere kapatılsın” çağrısıyla başlattı. 10 yıl önce, 12 Eylül 2010 anayasa referandumunda parti kapatmayı zorlaştıran değişiklik yapılmıştı.
İktidar partisi yetkilileri ise HDP’nin kapatılması yerine hazine yardımının kesilmesini savunuyor. Parti sözcüsü Ömer Çelik, 24 Aralık 2020 günü AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı sonrasında bir gazetecinin MHP lideri Devlet Bahçeli’nin HDP’nin kapatılması çağrısıyla ilgili sorusuna, “Sayın Bahçeli’nin de söylediği bunlara müsaade edilmemesi gerekir. Bu tip terör örgütü propagandası yapanların hazine yardımı almasının engellenmesi gibi örnekler dünyada var. …Demokrasinin ve hukukun en büyük düşmanı terördür. Nasıl ki silahlı gücüyle mücadele etme yolları varsa, siyasi mekanizmalar, hukuk mekanizmaları da tedbir alacaktır” açıklamasını yaptı.
Anlaşılan konuyu çeşitli devlet odakları gündemlerine almışlar, bir yol bulmaya çalışıyorlar. Bunun mümkün olup olmadığını ve bulunacak yolun muhtemel sonuçlarına ilişkin görüşümüzü belirtmeden önce, ne oldu da İktidar İttifakı buna ihtiyaç duymaktadır sorusunu yanıtlamak gerek.
Bu itiraf
Çözüm sürecine ve Kürt sorununda çözüm/barış arayışlarına son verilmesi sonrasında, beş yıldır izlenen güvenlik eksenli baskı politikaları beklenen veya arzulanan sonuçları üretememiştir. AK Parti’nin dümeninde olduğu devlet aklının bununla hedefi, 7 Haziran 2015 seçimlerinde Türkiye’nin üçüncü büyük partisi olan HDP’nin Türkiye siyasetindeki ağırlığını kırmak, etkisini sınırlamak ve kontrol edilebilir olmasını sağlamaktı. Baskı politikalarıyla kriminalize edilerek siyasal meşruiyetini tartışmalı hale getirme ve yüzde 13’lere sıçrayan oyunu düşürme planı uygulandı. HDP demokratik siyasetin kenarına doğru sürülmeye çalışıldı.
Son beş yıl içinde yapılan bütün seçimlerde bunun için her yola başvuruldu. HDP seçmeninin yoğun olduğu seçim bölgelerinde hukuksuz güvenlik politikaları uygulandı, bizzat seçim kurulları eliyle sandık birleştirmek gibi özel tedbirler alındı. İstenen sonuç alınamadı. HDP seçmeni, partisini terk etmedi. HDP sandıkta başarısızlığa uğratılamadı, Kürt seçmeni terbiye edilemedi, HDP demokratik siyasetin kenarına itilemedi, kontrol edilebilir olmadı. HDP’yi kapatma veya hazine yardımını kesme tartışmaları, bu politikaların başarısızlığın itirafıdır.
Şimdi HDP’yi kapatmak veya Hazine yardımını kesmek mümkün mü sorusuna yanıt verelim. Bu, kontrol edilemeyen ve etkisizleştirilemeyen HDP’nin demokratik siyaset zeminin dışına atılmak istenmesidir. HDP’siz seçim yapmak ve HDP’siz parlamento anlamına gelmektedir.
Mevcut Anayasa göre, HDP’nin kapatılması veya hazine yardımının kesilmesi Anayasa Mahkemesi kararıyla olabilecek ve oldukça zor bir şey. Bugünden yarına el çabukluğuyla başarılabilecek kadar basit bir şey değil. Ulusal ve uluslararası siyasal sonuçları olacaktır.
Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal kriz ortamında, hukuk tanımayan yönetim ve yargı koşullarında, baskı ve güvenlik politikalarıyla, devlet tarafından Kürt seçmeninin seçimlerde seçeneksiz bırakılması, zorda olsa olmayacak bir şey değil.
HDP’li belediyelere hukuksuz kayyım atanmasının süreklilik haline getirilmesine, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının hukuksuz kaldırılmasına benzer bir yol icat edilebilir. Ancak süreç anayasaya uygun işletilirse; parti kapatmak, hazine yardımından mahrum bırakmak, yeni parti kurulmasını engellemek veya kurulacak yeni partinin seçimlere girmesini engelleme
k söz konusu olamaz. Terörle mücadele başlığı altında büyük olasılıkla muhalefetin bir kesiminin de desteğini doğrudan veya dolaylı olarak almak suretiyle bir kez daha anayasa değişikliği yapılabilir.
Geçen hafta Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının mahkemeye sunduğu, Kobani olayları soruşturması kapsamında Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 27’si tutuklu 108 kişi hakkındaki iddianame bunun mutfak hazırlığı olabilir.
İktidar, Kürt seçmenini yönlendiremez
Ancak Kürt seçmenin yerine sandıklara “kayyım” atanamaz, HDP’ye oy veren seçmenin, İktidarın gösterdiği adrese oy vermesini sağlamak mümkün gözükmüyor.
Son beş yıldır yapılan yerel ve genel seçim sonuçlarının analizi, HDP’li Kürt seçmenin siyasal iradesinin kuvvetli olduğunu gösteriyor. Kürt seçmenin fazlasıyla politikleşmiş bir seçmen kitlesi olduğu, ilk seçimlerde bağımsız adaylara iple oy vererek bunu gösterdiği, devlet eliyle kurulan Kürt partisine itibar etmeyeceği, saha araştırmalarında görülüyor.
Son yerel seçimlerde Batı illerinde HDP seçmeninin sandığa yansıyan iradesi, seçeneksiz bırakma politikasının sonuç vermeyeceğinin işareti olarak görülebilir. HDP’nin, Batı’da Cumhur İttifakı’na kaybettirme politikasının sonuç vermiş olması dikkate alınmak zorundadır. Kürt seçmenin kendi seçeneğini bir biçimde yaratma konusundaki manevra kabiliyetinin sınırlarını kestirmek, o kadar kolay değil.
İktidar ittifakının, HDP’yi demokratik siyasetin dışına itme ve HDP’li Kürt seçmeni seçeneksiz bırakma siyaseti, AK Parti iktidarının sonunu getirebilecek stratejidir. AK Parti, içinden çıkan iki yeni partiyi dikkate almazsa, beklemediği sonuçlarla karşılaşabilir. Son yerel seçimlerde HDP’nin Batı’da CHP’li Belediye başkan adaylarını desteklemeye benzer bir taktik geliştirdiğinde, sonuçlarının ne olacağını bu günden kestirmek mümkün değil. Ya da Kürt illerinde yeni partilerden biriyle benzer bir taktik geliştirmesi, iktidarın hesaplarını altüst edebilir.
Demokratik siyaseti normal güzergâhından çıkaracak arayışlar, sonuçta Kürt sorununun daha fazla kronikleşmesine, demokratik siyaset zemininin tahribatına yol açacaktır. Bu Cumhur İttifakının umurunda olmayabilir, ya da kendi siyasal hedefleri açısından önemsiz olabilir. Ama barış veya Kürt sorununun çözümü konusunda derdi olanların sorunudur. Demokratik siyaset zemini güçlendirildiğinde ve geliştirildiğinde barışa ulaşılabilir.