ABD Seçim Sonuçları ve Kamala’nın Seçilmesi

Dünyanın yakından takip ettiği ABD seçimleri, eski Başkan Donald Trump’ın itirazlarına, mızmızlanmasına ve şantajlarına rağmen sonuçlandı. Resmi olmayan sonuçlara göre Demokrat Partili Joe Biden ve Kamala Harris ikilisi Başkanlık koltuğunun yeni sahipleri.  Aslında oylama Trump dört yıl daha devam etsin mi etmesin mi oylamasıydı. Trump’a Amerikalılar vize vermedi. Kısacası ABD, küresel küstahlığını sınırladı.

Sandıktan çıkan sonuçlara ilişkin rakiplerinin “şarlatan, patolojik yalancı” ismini taktığı Trump’ın yargıya taşıma çabaları ve uzmanların seçim analizi, daha uzun süre devam edecek gibi görünüyor.

Bu seçimlerin, ABD’nin yakın tarihinde gerçekleşen en kritik seçimler olduğuna hiç kuşku yok. Demokrat Parti’nin sol kanat temsilcisi ve ön seçimlerde başkan adayı olarak yarışan senatörü Bernie Sanders, seçimleri kazanan Joe Biden’ı tebrik ettiği konuşmasında süreci, “Bu seçimler, modern Amerikan tarihindeki en önemli seçimlerdi, çünkü demokrasimizin geleceği ve hukukun üstünlüğü risk altındaydı” diye tanımladı.

Yani seçim sonuçlarının, kimi analizcilerin ifade ettiği gibi, Trump’ın dört yılda yarattığı siyasal, sosyal ve toplumsal sorunları bir çırpıda ortadan kaldırmaya yetecek güçte ve siyasal muhtevada “devrim niteliğinde” değişime yol açmayacağı açık. Kaldı ki, ABD’nin Seçilmiş Başkanı ve Yardımcısı, kampanyalarının hiçbir aşamasında böyle bir iddiayı dile getirmediler.

Bu ikilinin seçimleri kazandıklarının kesinleşmesi sonrası yaptıkları teşekkür konuşmalarında da  görülüyor. Her ikisinin de iç siyasetle sınırlı konuşmaları dikkat çekici. Donald Trump’ın toplumu kutuplaştıran, bölen siyasetine ilişkin cümleler kurdular, birleştirici olacaklarını ve hukukun üstünlüğünü savunacaklarını vurguladılar. Konuşmaların senatör Bernie Sanders’ın tanımlamasına benzer içerikte olması, Trump muhaliflerinin saflarında bu görüşlerin etkili olduğuna ilişkin bir işaret sayılabilir.

Trump’ın ABD’nin yerleşik kurumsal siyaseti sarsan, göçmen karşıtı, içe kapanmacı, siyahileri dışlayıcı siyaseti ve dengesiz yönetim tarzının ilerlemesinin durdurulması, çok önemli ve ilerici bir gelişme ve sonuçtur. Sadece ABD açısından değil, bütün mazlum, mağdur halklar açısından böyledir. Farklı ülkelerdeki benzer yönetim ve siyasetçi tiplerin miatları dolduğuna dair belirtiler ortaya çıkmıştır. Otoriter yönetimlere son verilebileceği görülmüştür.

ABD seçimlerinin ortaya çıkardığı, bir anlamda görünür kıldığı, ama gerektiği kadar üzerinde durulmayan önemli bir konuya dikkat çekmek isterim.

Bunlardan ilki sandıktan çıkan sonuçlar üzerinde önemli etkisi olduğu çok açık olan göçmen karşıtı, ırkçı, söylem ve politikalar. İkincisi Kamala Harris’in etkili bir pozisyona, başkan yardımcısı görevine gelmesidir.

Siyahi George Floyd’un 25 Mayıs 2020’de ırkçı olduğu çok açık olan polis Derek Chauvin tarafından öldürmesi sonrasında başlayan protestolar, gerçek bir öfke patlamasına dönüşmüştü. Zaman zaman isyan hareketi niteliği kazanan protesto dalgasına 20 milyondan fazla kişinin katıldığı ifade edildi. Bu olayın Trump’ın sonunu hızlandırdığı söylenebilir. Trump’ın göstericileri suçlayan, ırkçı faşistleri kışkırtan konuşmaları yenilgisini hazırlayan önemli bir sosyal duyarlılık oldu. Kısacası ABD seçimleri üzerine yapılacak analizlerde  göçmen, kadın, iklim, savaş ve silahsızlanma karşıtı gibi yeni toplumsal hareketlerin etkisinin göz önüne alınması gerekir. Özellikle iklim değişikliği ve kadın duyarlığının gelişim eğilimi, küreselleşen dünyanın krizinden çıkış adresini gösterecektir.

 

Kamala Harris’in Başkan Yardımcı olarak seçimlerde oynadığı rol fazlasıyla dikkat çekici. Seçilen ilk kadın, ilk siyahi ve ilk Asyalı olmasına yapılan vurgular bütünüyle burun kıvrılacak bir durum değil.

Siyahilere ve göçmenlere karşı açık ve agresif politika ve söylemlerin ciddi bir toplumsal karşılığının açığa çıkarıldığı bir dönemde dominant karakterde bir siyahi kadının Başkan Yardımcısı olarak belirlenmesi ciddi pozitif toplumsal hareketliliğin yeşermesine fırsat sunabilir. Bu durum, rejimin değilse bile çok şeyin değişebilir olduğunu gösteren bir gelişmedir.

Harris’in Dünya halklarının baş belası ve en haydut devleti ABD rejiminin, yeniden restorasyonunda üstlendiği rol ve yerine getireceği işlev kadar olmasa da toplumun nasıl algılandığı nasıl bir siyasal atmosferin oluşmasına katkı sunduğu dikkate alınmalı.

Biden ve Harris ikilisinin adeta eş başkanlık yürütüyorlarmış gibi kampanya yürütmeleri ve davranmaları rejimin yeniden restorasyonu sırasında ya da 2016 yılı ABD’sine dönemi sürecinde kadın mücadelesi açısında dikkate değer bir gelişmedir. En azından, daha önce Müslümanın, bir siyahinin Başkan seçilmesi kadar önemlidir. Hiç kuşku yok ki, sadece kadın veya siyahi ya da başka bir azınlıktan olması tek başına önemli bir gelişme değildir.

Türkiye Türk milliyetçileriyle demokrasi cephesi kurmaya çalışanların veya AK Parti’den kurtulma projesi geliştirmeye çalışanları bu durumu kavramaması siyasi körlüktür.

Kimliğine sahip çıkarak seçilmesi bir kadını, bir siyahiyi, her hangi bir azınlık mensubunu değerli kılar. Başka bir dünya, başka bir ülke hayalini mümkün kılmanın kapısı bir nebzede olsa aralanır.

Gerisini getirmek antikapitalist, özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik cinsiyetçi ve ayrımcı olmayan siyasal muhalefetinin sorumluluğu ve görevi olsa gerek.