HDP, iktidarın siyasal tasfiye operasyonlarının gölgesinde 8. kuruluş yılını kutladı. Hiç tartışmasız 15 Ekim 2012’den bugüne kadar geçen 8 yıl, çok zor ve sert oldu. Hafta sonu İstanbul Bostancı Gösteri Merkezi’nde düzenlenen kuruluş şöleninde Eş Genel Başkan Pervin Buldan konuşmasında süreci “Büyük fırtınaları, darbeleri, barajları birer birer aşarak, bugünlere gelen emeğimiz, alın terimiz, onur kaynağımız” biçiminde tanımladı.
HDP, başarısız çatı partisi deneyimi sonrasında Türkiyelileşme projesi olarak çok bileşenli, alışıla gelinen partilerin dışında farklı bir parti olarak kuruldu. Türkiye’yi Kürt, Türk, Ermeni, Arap, Çerkez, Alevi, Süryani, Êzîdî, Rum, Laz, Hıristiyan, Müslüman, Roman, Pomak bütün inanç ve kültürlerin ortak evi yapmak amacıyla kurulduğu açıklandı. İki yılını politik çizgisini netleştirme, örgütlenmesini tamamlama ve rüşdünü ispat etme mücadelesiyle geçirdi.
Son 6 yılı ise, devletin/iktidarın ağır ve şiddetli siyasi, mali, polisiye ve yargısal baskısı altında,ayakta kalma mücadelesi verdiği zor bir dönem oldu. Türkiye siyasi tarihinde en uzun ve çok yönlü yürütülen siyasal kırım hareketine rağmen, TBMM’nin üçüncü büyük partisi olmayı ve bu özelliğini korumayıbaşardı. Nasıl olduğu ayrı bir tartışma konusu. Neredeyse her iki yılda bir eş genel başkan değişiklii yapmak ve her kademedeki yöneticilerini değiştirmek durumunda kaldı.
HDP’nin siyasi etki gücünü zayıflatan, ancak sandık sonuçlarını değiştiremeyen ve Meclisin üçüncü büyük milletvekili grubu olmasını engelleyemeyen iktidar, HDP’yi demokratik siyaset alanının dışına itme oyununu Kobani operasyonuyla sergiledi. Tutuklamaların bir süre daha devam edeceğinden kimsenin kuşkusu yok.
Osman Kavala’nın tutukluğunda olduğu gibi, HDP yöneticilerin tutuklu hallerinin sürekliliğini sağlamak için de yasalar, anayasa ve hukuk taammüden ilga edilmeye devam edilecek.
Bütün bunların dışında ama bu politikalarında etkisiyle, HDP’nin kuruluş amaç ve hedeflerinden çok farklılaştığını düşünenlerin, gelinen noktada çok arttığı da bir gerçek. Ne olduğu üzerinde anlaşılamayan Türkiyelileşmenin başarılamadığı veya yanlış anlaşıldığını savunanlar çoğaldı. Haksız da değiller.
Tabi ki, iktidar yandaşlarının, yeminli Kürt karşıtlarının, ırkçıların, Türk milliyetçilerinin, sosyal şovenlerin, ulusalcı ve muhafazakar bağnazların değerlendirme ve yaklaşımları bu kategori içinde yer almıyor. Bunların eleştiri diye yazdıkları, konuştukları HDP’nin başarısızlığını arzulayan siyasi maruzatlar.
Eleştirilerin bunlarla sınırlı olduğunu düşünmek veya yapılan eleştirileri bu türden eleştirilerle paralellik kurarak değerlendirmek, siyasetin ve demokratik düşünme anlayışının doğasına aykırı.
Son operasyon sonrasında Ayhan Bilgen kamuoyu önünde HDP’ye ve parti üyelerine bir çağrıda bulundu. Ayhan Bilgen partisine bir muhasebe çağrısı yaparken belli noktalarda eleştirilerini satır başlarıyla izah etmiş. Eleştirilerini çok zor koşullarda ve kısıtlı olanaklarla yapması, HDP’ye verdiği değeri de gösteriyor olsa gerek.
Her şeyden önce Ayhan Bilgen’in çeşitli konulara ilişkin partisinden farklı düşündüğü bilinmeyen bir konu değil. Başka şeyleri bırakalım, 2017 yılında ilk tutuklandığında Silivri Cezaevinde yazdığı “Ya Adanmış Siyaset Ya Toplumsal Felaket” ve “Gereği Düşünüldü“ isimli iki kitabında bir anlamda bunları anlatıyor. Milletvekilliği döneminde kamuoyuna yansımış görüş ve önerileri ise önemsenmeyecek veya ciddiye alınmayacak cinsten hiç değil.
Ayhan Bilgen’in muhasebe çağrısının ekseni, parti içi demokrasi kanallarının işletilmesine dayanıyor. 4 Mayıs 2020 tarihinde gazeteci İstanbul milletvekili Ahmet Şık ta HDP grubundan istifa ederken “parti yönetiminde bulunan hâkim bir anlayışın HDP’nin gücü, anlamı ve değeri hilafına demokratik teamüllerden uzak tutumlarında ısrarları nedeniyle HDP’den istifa ediyorum” şeklinde açıklama yapmıştı.
Ayhan Bilgen’ e benzer eleştiriler, Kürt medyasında ve değişik mecralarda birçok kez yer aldı. Projenin yanlış anlaşıldığı yazıldı, çizildi. Partinin kuruluşunda yer alan EMEP çevresi 17 Haziran 2017 tarihinde benzer iddia ile HDP’den çekildi.
Diğer taraftan Abdullah Öcalan’ın, tekrarlanan İstanbul seçimleri öncesinde 18 Haziran 2019 tarihli tartışmalı açıklamasında da HDP’ye yönelik ifadeler bu bakımdan dikkat çekiciydi. Seçimin telaşıyla yeterince tartılmadı veya tartışılamadı.
HDP eski Eş Genel Başbakanlarından Selahattin Demirtaş’ın da açıklamalarının büyük bir kısmı açık veya örtük muhasebe ve eleştiri içeriyor. Bu bakımdan şimdi bu tür eleştiri veya açıklamaların zamanı değil yaklaşımı doğru değildir. Hiç kimse kendine şimdi bunun zamanı değil sözünün çağrıştırdığı anlamların arkasına saklamamalı. Bunca yıldır partiye emek vermiş ve uzun yıllar değişik zeminlerde Kürt sorununun çözümüne katkı sunmak için farklı sorumluluklar üstlenmiş bir insanın gözaltı, cezaevi gibi en zor koşullarda neden bu açıklamayı yaptığını düşünmekte büyük yarar var.
Ayhan Bilgen’in görüşlerini partinin demokratik zeminlerinde dillendirip dinlendirmediğini veya ne derece yaptığını bilecek konumda değilim. Bunun ne önemi var ki?
Kaldı ki, HDP büyük bir saldırı alında olduğu döneme, Türkiye’de de her şey yerinden oynadı. Devlet, rejim değişti, yeni bir toplum inşa ediliyor. Bu değişimin karşısında alternatif yaratma mücadelesi yürütenler, kendilerini yeni sürece uygun konumlandırmak, yapılandırmak ve örgütlemek zorundalar. Ülkeye demokrasi getirmenin tutarlılık ölçütlerinden en önemlisi, parti içinde eleştiriye, özeleştiriye açık olunması, demokrasinin kural ve kurumlarıyla mükemmel işlemesidir. Keşke olanaklar ve siyasal zemin uygun olsa da, bütün politik tartışmalar, eleştiri ve öz eleştiriler kamuoyu önünde ve her türlü medyada özgürce yapılabilse.
HDP’nin, 2012’de kurulan, hatta 2015 seçimlerinde çözüm sürecinin de büyük etkisiyle sıçrama yapan HDP olmadığı gerçeğiyle yüzleşilmesi ve önümüzdeki dönemin yeniden anlamlandırılması gerekir. Bu, 8 yılın deneyimiyle, riskler, olanaklar ve yeni dinamikler analiziyle yapılabilir. Ayhan Bilgen’in davetine paralel çaba sarf etmek bir fırsatı kıymetlendirmek olur. Zor mu, hem de HDP için çok daha zor. Eminim HDP, esas bunu başardığında HDP olacak. Türk siyasetindeki etkisi artacak.
Eş Genel Başkan Mithat Sancar’ın hafta sonunda İstanbul kuruluş şölenindeki konuşmasında parti içi demokrasi vurgusu Bilge’nin çağrısını daha anlamlı kıldı. Bir anlamda Türkiye’nin yeni döneminde HDP’nin eski gibi kalamayacağına dikkat çekmeye çalıştı. Önümüzdeki seçimlerin ülkenin kaderini tayin edilecek çok kritik bir süreç olacağı çok açık. İktidarın değişimi muhalefetinin her bir parçasının değişimine doğruda bağlıdır. Kendi pozisyonunu değiştirmek istemeyen hem ülkeni hem de kendini ateşe atmış olacak.