CHP’nin Genel Kurulu’na bir bakış
CHP, İktidar Yürüyüşü olarak tanımladığı 27. Genel Kurulunu geride bıraktı. Parti içi muhalefet bunu, Kemal Kılıçdaroğlu’nun 6.kez Genel Başkan seçildiği, CHP’nin iç iktidar yürüyüşü olarak tanımladı. Bu tanımı yapanlar, açık veya üstü örtük olarak, Kılıçdaroğlu’nun siyasi iktidara talip olmadığı veya AKP’nin iktidarını sürdürmesini kolaylaştırdığı eleştirisinde bulundular, bir çoğu kıymetli öneriler yaptılar.
CHP lideri Kılıçdaroğlu ise Genel Kurulda, 2023 yılında yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerini hedefleyen bir konuşma yaptı. Türkiye’nin beş temel sorununa yönelik “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi” başlığı altında sunduğu 13 maddeden oluşan çözüm önerileri, adeta seçim manifestosu niteliği taşıyor. Beyanname, bazı yönlerden çok önemli bir belge
Tarihi belge
Beyanname, AKP dönemini sona erdirebilmek için ve iktidar alternatifinin nasıl olması gerektiğine ilişkin partinin görüşlerinin temel çerçevesinden oluşuyor. Başka bir ifadeyle CHP, 37. Genel Kurulu’nda iktidar yolculuğuna çıktı; iktidara varış pusulasını orta yere bıraktı. Bu, CHP tarihiyle yüzleşen yakın dönem özeleştirisiyle birlikte yapmış olsaydı, daha fazla heyecan yaratabilirdi.
Hiç kuşkusuz ki, orta yere bırakılan pusulaya ne derece sahip çıkılacağını üç gelişme gösterecek. İlki, 13 maddeden oluşan beyannameyi sahiplenecek ve hayata geçirecek bir yönetimin oluşturulması, ikincisi 13 maddelik çözüm önerilerinin içeriğinin nasıl doldurulacağı, sonuncusu ve en önemlisi bütün bunların seçmen için ne derece inandırıcı ve güven verici olacağı.
Bütün mevzu burada. CHP, yönetimde yenilenmeye gitmeden, ayağındaki kurucu parti prangasından kurtulmadan, çözüm önerilerini evrensel sosyal demokrat çerçevede doldurmadan ve ezberlerini bozmadan, yerinde saymaya devam eder.
31 Mart yerel seçimlerinden sonra, özellikle büyükşehirlerde/İstanbul’da başarılı olunması, parti dışından Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye ilgiyi, dolayısıyla beklentiyi yükselti. Bu daha çok siyasal alanın daraltılmış olmasından kaynaklanıyor. Bugüne kadar parti içi seçim kazanmanın ötesine geçemeyen genel başkanı, son yerel seçim başarısı liderliğe taşıdı. 37. Genel Kurul bunu tescil etti.
Kılıçdaroğlu ilk on yılında sosyal politikalar ekseninde muhalefet yürüterek, yaşam tarzı eksenli muhalefete sıkışmış CHP’yi kurtaran Kılıçdaroğlu, bugün Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığı gibi dar bir siyasal alanda, sosyal demokrasinin evrensel değerlerinden ve kazanılmış haklarının korunmasından uzak duruyor.
Kılçdaroğlu’nun Genel Kurul konuşmasında, iktidar blokunun Ayasofya’yı müze olmaktan çıkarmasına ve kılınan cuma namazının devlet töreni olarak gerçekleştirilmesine ilişkin tek bir cümle tepki göstermemesi izaha muhtaçtır. Keza Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Ayasofya’da kılıç kuşanmasını ve beddua etmesini hiç önemsememek, CHP’nin Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal, ekonomik, kültürel ve sosyal krizden çıkış sürecinde üstlendiği rolün sonuçları. Bu rol nedeniyle CHP, Türk sağının ortak paydası olan fetihçi siyaset ve yaklaşımların kuyruğundan çıkamıyor.
Bu anlamda, Genel Kurul ve 13 maddeden oluşan çözüm önerileri için, herkes ve her kesim kendi beklentileri doğrultusunda değerlendirme yapıyor ve sonuçlar çıkarıyor. Son yirmi yılına dönüp baktığımızda, CHP’de ciddiye alınabilecek önemli değişiklikler olduğunu kabul etmek durumundayız.
Her ne kadar Afrin’de Kürtlerin üzerine atılan bombaya imzasını atan Aydın belediye başkanı Özlem Çerçioğlu divan başkanı yapılıyor olsa da, ilk kez bir genel kurulda, Genel Başkanın ağızından “Kürt sorunu başta olmak olmak üzere, tüm toplumsal sorunlar demokrasi temelinde ve TBMM öncülüğünde çözülecek” cümlesini duyabiliyoruz. CHP’nin bir süredir arayış içinde olmasıyla birlikte düşündüğümüzde, bütün bunların barış için umut verici olduğu çok açık. TBMM’de çözülmesinden, TBMM öncülüğünde çözülecek” aşamasına gelinmesi, çatışma çözümü bakımından çok önemli bir gelişmedir.
Ancak CHP’nin evrensel ölçülerde bir sosyal demokrat parti olmaktan hala uzak. Devlet için parti olmaktan çıkıp, Türkiye yurttaşları için bir parti olmaya hala niyeti yok.
Eski milletvekili ve Parti Meclisi üyesi İlhan Cihaner’in, Kılıçdaroğlu dışında başkan adaylarına imza veren delegelerin, belediye başkanları tarafında işlerinden atılmakla tehdit edildiklerini veya parti yöneticilerinin baskısına maruz kaldıklarını iddia etmesi, birçok şeyi izah ediyor.
Bu türden uygulamalar, özellikle CHP’li ilçe belediye başkanlarına uzak değil. Birçok belediye başkanının kendi çalışanlarını işsizlikle tehdit ettiğini ve bunu pratiğe geçirdiğini sağır sultan bile duydu. Bunlar, Türkiye klasiği ve CHP’yi içine çeken büyük bir kirli çukur. Tıpkı liderin, konuşmasını yaptıktan sonra, muhaliflerin veya delegelerin konuşmalarını dinlemeye tenezzül etmeden, yönetici ekibiyle birlikte genel kurul salonunu terk etmesi gibi.
Başarı şımarıklığı
Diğer yandan 31 Mart belediye seçimleri “başarısının” sarhoşluğu yaşanmakta ve bu yeni bir 89’sedromuna zemin hazırlamakta. Özellikle ilçe belediyelerinde yaşananlar CHP’nin iktidar yürüyüşünü sekteye uğrayacak nitelikte ve kapsamda. Yerel seçim sonuçlarının şımarıklığı genel kurulda parti meclisi seçimlerinde kendini gösterdi. Seçimlerde başarı elde edilen yerlerin liste savaşına şahit olundu.
CHP liderinin, “Millet İttifakı’na vurgu yapması, İYİ Parti ile ittifak konusundaki kararlılığını gösteren bir durum. Partisini sosyal demokrat bir parti yapmak ve ülkeyi sosyal demokrat görüşler doğrultusunda dönüştürmek gibi bir önceliği yok. Bu kapsamda beyannamenin maddelerinin büyük bir bölümünün genel geçer, bilinen şeyler olması fazla heyecan verici değil. Yeni bir yaklaşım olarak değerlendirilebilecek çözüm önerilerinin nasıl uygulanacağının büyük ölçüde belirsiz olması ise başka bir sorun.
CHP lideri ve yöneticileri, partilerinin yüzde 25-27 bandındaki oylarını yukarı çekmesi için, demokrasi ve özgürlükler adına salondan yapılan eleştirilere ve genç yüzlerin önerilerine kulak vermeleri yeter de artar bile. Unutmamak gerekir ki, liderin karşısında emmebasma tulumba gibi başını sallayanlar, her zaman kendi liderlerinin sonunu hazırlayanlardır.