Eski aktör, eski senaryodan yeni oyun çıkmaz
Cuma günkü İki cinayet Babacanın Partisi başlıklı yazıma çok farklı eleştiri aldım. Bu yazıda üzerinde durmak istediğim Ali Babacan’ın söylediklerine ciddiyetle yaklaşmadığım ve geçmiş döneme ilişkin sorumluluğu kabul etmesini önemsemediğime ilişkin eleştiriler olacak.
Bu türde eleştiri sahipleri “peşin hükümle” değerlendirdiğimi ve17 yılın bütün sorumluluğunu Babacan ve arkadaşlarına yüklediğimi iddia ediyorlar.
Tabi ki, AKP iktidarın 17 yılın bütün faturasını Ali Babacan ve arkadaşlarına çıkarmak gibi bir derdim yok. Böyle bir şey yapmak AKP’nin patronu Recep Tayyip Erdoğan’a haksızlık olur. Ülkeye bu kadar büyük kötülük yapana haksızlık yapılır. Her zaman ve her koşulda her şeyin ilk sırası onun. Ülkenin içinde bulunduğu siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel sorunların müsebbibi, baş aktörü Recep Tayyip Erdoğan’dır. Başka türlüsü Saray yalakacılarından başka kimsenin aklına dahi gelmez.
Yeni parti çalışması yapan kamuoyuna mal olmuş bütün isimler AKP’nin kuruluşunda son birkaç yılına kadar en etkili veya en yüksek derece sorumluların ilk sıralarındaki isimler, sırada AKP partililer değil. Ülkenin bugünkü krizinin imarların başında gelenler. Bu durum faturası da ağırdır.
Bunların sorumluluğu Recep Tayyip Erdoğan kadar olmasa çok büyük olduğu inkâr edilemez. Bunu Ali Babacan, televizyon programında “Sorumlu olduğumuz dönemdeki sorumluluktan kaçamayız. Günahıyla sevabıyla bizim içimizde olduğu dönem” sözleriyle ifade ettiği basitlikte ve hafiflikte bir sorumluluktan söz edilemez. Geçiştirilemez.
Bu isimlerin hepsinin son birkaç yıla kadar AKP hükümetlerinde icracı bakan olmaları yeteri kadar açıklamaya yetmiyor mu? Örneğin Beşir Atalay, İçişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcılı yaptı. Sadullah Ergin Adalet Bakanlığı ve parti grup başkanvekilliği yaptı.
Her iki isim de AKP’nin açılım politikaları olarak isimlendirilen uzun süre Alevi, Kürt politikaların en önemli aktörlerinin başından geliyordu. Kürt sorununun’ da yapılan bütün girişimlerin veya başlatılan ama ilerletilemeyen süreçlerin en etkili ve yetkili isimleriydiler.
12 Eylül 2010 anayasa referandumu sonucu Hakimler, Savcılar Yüksek Kurulu’nda yapılan değişikliğin mimarı kimdi, ya da mimarlarından biri Sadullah Ergin değil miydi?
Yine Habur Açılımı olarak tarihe geçen PKK’lıların sınır kapısında sorgulanıp serbest bırakıldıklarından üç ay sonra, süreç kesintiye uğrayınca aynı kişileri ayni hakimler tarafında mahkûm edildiğinde Adalet Bakanı değil miydi? Ergenekon, Balyoz, KCK gibi FETO mensuplarının kumpas davaları diye anılan yargılamalar sırasında Adalet Bakan kimdi?
Aynı biçimde, “milli birlik ve bütünlük”, Oslo ve çözüm süreci olarak üç kez başlatılan Kürt sorununda çözüm arayışlarında Koordinatör Bakan olarak görev yapan Beşir Atalay bütün bu süreçlerin başarısızlıkla sonuçlanmasını hesabını vermesi gerekenlerden biri. İktidarın yanlışlarının baş sorumlulardan. Bunlar Ali Babacan’ın ifade ettiği kadar basit, sırada yanlışlar değil.
Eski aktör, eski senaryo ile yeni oyun sahnelemez. Aynı oyunla aynı izleyicinin karşısında ikinci kez çıkma hazırlığına dikkat çekiyorum.
Geçmişin muhasebesini, analizini sağlam ve tutarlı yapmaktan imtina edenlerin akıbeti Recep Tayyip Erdoğan’a benzeyeceğini hatırlatıyoruz. Babacan’ın ifade ettiği gibi ilkeler ve değerlerle siyaset yapmak geçmişin muhasebesi sağlıklı yapılabildiğinde başarılır. Büyük iddia ile yola çıkanlar bundan imtina etmemeliler.
Değilse, Ali Babacan’ın “Kürtler bu ülkenin kurucu unsurları” sözlerinin, Recep Tayyip Erdoğan 10 Ağustos 2005 tarihinde başbakanlıkta bir grup yurttaşla basının önünde ifade ettiği “Kürt sorunu benim sorunum anayasal çerçevede, demokratikleşerek çözmek benim görevim” sözlerinden bir farkı olmayacak.