Güney Afrika Deneyimiyle Türkiye’ye Bakmak
Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) bu hafta sonu Diyarbakır’da oldukça anlamlı ve yararlı bir toplantı gerçekleştirdi. DİTAM yöneticileri uzun süredir Güney Afrika barışının mimarlarından Güney Afrika Ulusal Parti Baş Müzakereci Roelf Meyer ve Afrika Ulusal Kongresi (ANC) Müzakerecisi Mohammed Bhabha’yı Diyarbakır’da ağırlamak istiyorlardı. Yeniden İmralı kapısının açıldı bir dönemde gerçekleşmesi ise tamamen tesadüf bir o kadar da isabetli oldu. Keşke fırsat olsa da önümüzdeki dönem aynı konuşmacılar, İstanbul’da da ağırlanabilseydi.
Hafızam beni yanıltmıyorsa Güney Afrika konusunu Türkiye’de ilk ve kapsamlı çalışan HDP milletvekili TBMM Başkan Vekili Prof. Mithat Sancar’dır. DİTAM yönetimi, toplantının kayıtlarını basacaklarını duyurdular. Bunun kısa sürede gerçekleşmesi çok iyi olacaktır.
8 yıl aradan sonra Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmeye başlamasını ve yapılan açıklamalar yeni bir çözüm süreci başlıyor düşüncesiyle kuşkuya yol açtı. İnsanların kafaları karışık. Bu durumun oluşmasının nedenleri olduğu kesin. Ancak barış isteyenlerin, çözüm arayışı içinde olanların bu nedenlerin esiri olmamaları gerekir. Konuşmacılar böylesi durumlarda ne yapılması ve nasıl yapılması gerektiğini anlatmaya çalıştılar. Türkiye’nin içinden geçtiği kritik süreç açısından katılımcılar için öğretici bir toplantı olduğunu söyleyebilirim.
Güney Afrika çözüm süreci, Türkiye için çözüm modeli olabilecek bir örnek değil. Çok fazla farklı yönlere ve niteliklere sahip iki ülkeyiz. Çatışma çözümünde hiçbir ülke, bir başkasına örnek model olamaz. Her ülkenin, her sorunun kendi özgünlüğü vardır. Yine de her ülkeden çıkarılacak bir ders, öğrenilecek bir şey mutlaka vardı. Güney Afrika deneyiminden ise çıkaracağımız çok ders, öğreneceğimiz çok şey var. Ülkelerin sosyal, siyasal, coğrafi, kültürel, inançsal özellikleri, siyasi konjonktürü, sorunun ve örgütün niteliği barış süreçlerinin belirleyici özellikleridir. Mesela din ve nüfus yapısı çoğu zaman çözümü ya kolaylaştırıcı ya da tersine zorlaştırıcı rol oynar.
Güney Afrika deneyimi, yıllardır azınlığın egemenliği altında ezilen çoğunluğun siyasal, sosyal, kültürel yaşamda ve egemenliğin paylaşımında eşit yurttaşlık mücadelesinin inişli, çıkışlı serüveni. Çoğunluğunun azınlık olduğunu kabul etmesinin hikayesi. Keza ırkçılığın anayasal ve yasal çerçevesinin güçlü ve yaşam düzeyinin oldukça farklı, yoksulluğun, sınıf farklılığının derin olduğu bir ülke. Hala daha birçok sorun çözüme kavuşturulmuş değil. Ama çatışmayı, ırkçılığı bitirmeyi ve yeni anayasa yapmayı başarmış bir ülke. Başardıklarını konuşmacılar çok ama çok önemsiyor ve kıymet veriyorlar. Bu nedenle olsa gerek Meyer, Kuzey İrlanda, Sri Lanka, Ruanda, Burundi, Irak, Kosova, Bask Bölgesi, Guyana, Bolivya, Kenya, Madagaskar ve Güney Sudan’da Mohammed ise, Kenya, Güney Sudan, Madagaskar, Sri Lanka, Yemen, Filistin, Bahreyn ve Zimbabwe’de yeni anayasa yapım çalışmasında danışmanlık görevi üstlenmiş durumdalar.
Diyaloğa, başarıya ulaşmanın aracı olarak güvenilmeli
Güney Afrika deneyimi ile Kürt sorunu başlığı altında toplantıda aklımda kalan veya işte tamda bu bize örnek olmalı dediğim bazı noktaları paylaşmak istiyorum. Her iki konuşmacının geçmişlerini geride bırakıp geleceğe birlikte yürüdüklerine gözlemledik. Diyaloğun gücüne sonsuz inanmalarının buna yol açtığını vurgulamaları ve katılımcılara diyaloğu başarıya ulaştırmanın iyi bir aracı olarak, zamanında ve yerinde kullanmaları çağrısı yapmaları Türkiye’nin halini kavradıklarının göstergesi oldu.
Başarının sırrının, düşmanın homojen olmadığını ve diyalog kurulacak, konuşulabilecek birilerin mutlaka var olduğunu, bunları bulmak gerektiği gerçeğin de saklı olduğunu ve insan ilişkilerinin çatışma çözümündeki önemini anlatıyor. Müzakerede liderlik yapmanın en önemli kriterinin, düşmanı ikna edebilme kabiliyeti değil, kendi kitlenizi, taraftarınızı ikna edebilme gücünde saklı olduğunu bizzat yaşayarak öğrendiklerini aktardılar.
Barış reçeteyle gerçekleşmez. Barışı öğrenmesini bilenler, paylaşmayı başaranlar gerçekleştirir. Öğrenmeyi ve paylaşmayı bilenler düşmanıyla dost olurlar. Düşmanına vereceği hiçbir şeyi olmayanlar barış yapamazlar. Korkunuzu yenebilirseniz düşmanınızla dost olabilir gibi anekdotlarla nasıl özveriyle barış için çabaladıklarını anlatmaya çalıştılar.
Meyer, Ulusal Parti Hükümeti, iç güvenlik bakanı olarak Mandela’nın 27 yıl cezaevinde tutulmasını gerçekleştiren kişi olmasına rağmen önce Baş Müzakerecisi görevi üstlendi daha sonra Cumhurbaşkanı Nelson Mandela Kabinesinde Anayasa Bakanı Roelf, Güney Afrika Savunma İnceleme Komitesi’nin (2011-2014) başkanlığını yürütmüş olması bu yaklaşımın sonucu olsa gerek.
Türkiye’de İçişleri bakanı Süleyman Soylu’ nun Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı döneminde görevine devam etmesi en az Selahattin Demirtaş’ın bu ülkede cumhurbaşkanı olması kadar imkânsız olduğu bir dönem yaşıyoruz. Barışın ufukta görünmesi için ise her ikisinin de konuşulabilindiği veya düşünün kurulabildiği bir ülke haline gelmemiz gerekiyor. Türkiye’nin normalleşmesi demek. Bunu başarmaktan uzak olmamız ise barışa uzaklığımızın göstergesidir.
Konuşmacılar, STK’ların çatışan tarafların konuşabilir duruma gelmelerinde önemli ve etkili katkıları olduğunun altını çizdiler. Sivil toplum kurumları, Güney Afrika’da güvenin tesisinde önemli rol üstenmişler. Durumu “bizim konuşamadıklarımızla konuştular, ulaşamadıklarımıza ulaştılar, işimizi kolaylaştılar” diye tanımladılar.
Yine Meyer “ben Mandele ile görev yaptığım dönem birçok toplantıya birlikte katıldım, birçok kez baş başa kaldım, bana bir kez bile bana neden bunu yaptınız, ne istediniz demedi, ima dahi etmedi” sözleri tarafların barışı ne derece içselleştirdiklerinin bir göstergesi olduğu kadar güven sağlamanın önemini gösterdi.
Bhabha’nın “çözüm sürecinde medyayı mutlaka uzak tutun” tavsiyesi, Türkiye’nin 2013-2015 çözüm sürecini ve gelişmelerini yakından takip ettikleri anlaşılıyor. Bu ezber bozan bir tavsiye oldu. Tıpkı Güney Afrika’da müzakere sürecinde üçüncü tarafın yer almadığını ama müzakerenin belli aşamasında, gözlemci olarak değil tartışmacı toplam 20 partinin görüşmelere dahil ettiklerini ifade etmesi gibi. Barış sürecin de çözüm için üçüncü göz, üçüncü taraf şart sözlerinin tartışmalı olduğu ortaya çıktı. Her sorunun her ülkenin kendine has çözümünün karşılıklı güveni geliştirerek, keyfiyetten uzak yasal ve anayasal çerçevede aranmasına dikkat çekildi.
Tüm bunlar Türkiye siyasetinin ve STK’larının önünde barışa ulaşmak için almaları gereken daha çok uzun bir yol olduğunu gösteriyor. Bu çerçeveden bakıldığında 6 Mayıs 2019 Pazartesi günü Abdullah Öcalan adına avukatlarının yaptığı açıklama ve sonrasındaki gelişmelerin kıymeti daha gerçekçi anlaşılabilir.
.
ROELF MEYER KİMDİR:
Ulusal Parti Hükümeti Baş Müzakerecisi olarak Roelf, Güney Afrika ihtilafının çözümüyle yakından ilgilendi. Afrika Ulusal Kongresi (ANC) Baş Müzakerecisi, mevkidaşı Cyril Ramaphosa ile birlikte, Roelf apartheidin sonunu müzakere etti ve 1994’te Güney Afrika’daki ilk demokratik seçimlere yol açmaya yardımcı oldu.
Cumhurbaşkanı Nelson Mandela Kabinesinde Anayasa Bakanı Roelf, Güney Afrika Savunma İnceleme Komitesi’nin (2011-2014) başkanlığını yaptı ve şu anda çeşitli şirketlerin kurullarında görev yapıyor. Barış süreçleri konusunda aktif bir danışman ve Kuzey İrlanda, Sri Lanka, Ruanda, Burundi, Irak, Kosova, Bask Bölgesi, Guyana, Bolivya, Kenya, Madagaskar ve Güney Sudan’daki partilere danışmanlık yaptı.
MOHAMMED BHABHA KİMDİR:
Eski bir Milletvekili, nitelikli avukat ve deneyimli müzakerecidir. Demokratik Güney Afrika Konvansiyonu’ndaki (CODESA) Afrika Ulusal Kongresi (ANC) ekibinin bir parçası ve daha sonra son Güney Afrika Anayasası ile ilgili anlaşmaların bir parçası olarak görev yaptı. 1994 yılında ilk demokratik parlamentoda Senatör olarak atandı ve Anayasa İşleri Seçme Komitesine başkanlık etti. 2001 yılında Mpumalanga’da bir İl Yerel İdare Bakanı (MEC) olarak atandı. 2004 yılında kamu görevinden ayrıldığından bu yana çeşitli bakanlıklara danışmanlık yapmıştır ve şu anda Kooperatif Hükümeti ve Geleneksel İşler Bakanı’nın danışmanıdır. Mohammed, Kenya, Güney Sudan, Madagaskar, Sri Lanka, Yemen, Filistin, Bahreyn ve Zimbabwe’de geçici ve anayasal destek projeleri üzerinde çalıştı.