Krizi aşmak veya sürdürmek
Türkiye siyasetini, 31 Mart’ta gerçekleşecek yerel seçimlerin berbat, bugüne kadar şahit olmadığımız kirli siyasi atmosferinin huzursuzluğu teslim aldı. İktidar partisi ve ortağı seçimlerin sıradan bir seçim olmadığını “ beka seçimi”, “ölüm, kalım seçimi” olduğunu her fırsatta güçlü bir biçimde vurguluyor.
Türkiye tarihinin en yoğun nefret söyleminin ve ayrımcılığının yaşandığı ve egemen olduğu seçim kampanyasına şahitlik ediyoruz. Zıvanadan çıkmış “beka” odaklı kampanya ve propagandayla bütün siyasal rakipler kriminalize edilmeye çalışılıyor.
Beka sorunu eksenli propagandanın seçmende ters tepme olasılığı da belirdi. İktidar bloğu, bu olasılığı bertaraf etmek için elinden geleni ardına koymadan propagandasının sertlik dozajını sürekli artırıyor. Akla, hayale gelemeyecek, imalar, ithamlar ve iddialar havada uçuşuyor.
Eskiden kitabına uydurarak yargı, idare eliyle değişik yöntemlerle ve yollarla siyaset dizayn edilirdi. Şimdi bunlara dahi gerek duymadan doğrudan partilerinin liderleri, yöneticileri siyaseti, toplumu korkuyla şekillendirmeye çalışıyorlar. Hem de öyle yapılıyor ki, insana “yok artık” dedirtiyor.
Millet İttifakının başkent belediye başkan adayı Mansur Yavaş’ın çekilmeye zorlanması, seçilse de görevden alınacağının ima edilmesi ve muhalefet liderlerine “yargı sopası” gösterilmesi hiçte basite alınabilecek, demokrasiden azda olsa nasiplenmiş ülkede olağan bir şey değil.
Dağınık muhalefet
Muhalefet partileri CHP, İyi Parti ve Sadet Partisi ise yerel yönetimlerin sorunları ve ekonomik kriz eksenli seçim kampanyası yürütüyorlar. İktidar bloğunun partilerin ağırlık verdikleri siyasal konulardan ve sorunlardan uzak durmaya çalışıyorlar.
HDP’yi ve yöneticilerini yargısız, sorgusuz sualsiz “terör” destekçisi ilan eden iktidar bloğu, CHP, İyi Parti ve Sadet Partisi’ni HDP ile korkutmayı büyük ölçüde başarmış durumdalar. İki blok arasındaki sınır bu nedenle bulanık ve farklılık nüans düzeyinde. Muhalefet partileri, “milliyetçilikle ve terörle” büyük ölçüde terbiye edildiler.
Bir ölçüde ürkeklik olarak tanımlayabileceğimiz bu durum, muhalefetin rotasını belirsizliğini gösteriyor. Ekonomik krize ve bir dizi siyasal sorunun demokratik ve katılımcı çözümü perspektifinden uzak durmak konusundaki istekleri ve ısrarları alternatif siyasal odak olmayı başarmalarını engelliyor. İktidar bloğunu şimdiye kadar desteklemiş seçmene güven telkin etmiyor.
Bu tabloda seçimlerin sonuçları ne olursa olsun siyasal krizin derinleşmesi ve siyasal kutuplaşmanın artarak sürmesi olasılığı yüksek gözüküyor.
Ekonomik krizin sürmesi ise siyasal krizin daha hızlı derinleşmesini getirecek. İktidar bloğunun, iktidarı elinde tutabilmek için daha fazla baskıya, hukuksuzla başvurması hiçte sürpriz olmayacaktır. Türkiye’yi 31 Mart sonrasından zor günler bekliyor. Türkiye demokratik siyaset zemini kaybetmenin eşiğinde.
Bu tablonun değiştirmesine ancak muhalefet partilerinin Türkiye gerçekleriyle yüzleşmeleri ve kendilerine demokratik bir zemin tarif etmeleri yol açabilir. İktidar bloğunun HDP’yi, kriminalize etmesine, dışlanmasına ve demokratik siyaset dışına itme çabalarına dur diyerek yola koyulmak başarıyı getirecektir. Türkiye bugün 7 Haziran seçimlerinden sonra adım adım HDP’nin demokratik siyaset dışına atılmasına rıza göstermesinin veya sessiz kalmasının bedelini ödüyor. Bu duruma ne ölçüde son verilirse siyasal krizin çözümüne de o ölçüde yaklaşmış olacağız.