Tükenmez 2019 Bahar yaz 32-32 sayısı

Hayat  barışa çağırıyor                                              

 

İktidarın Kürt politikasında demokratik değiştirme uğratmadan makyaj tazeleyerek süreci geçiştirmek istemesini  kolaylaştıran tutumlardan kaçınmak, barış çağrısının gerçek toplumsal karşılığı büyütmek, bütün barış isteyenlerin sorumluluğudur.”

 

 

Dört yıl aradan sonra, takvim yaprakları 6 Mayıs 2019 pazartesi gününü gösterdiğinde,   PKK lideri Abdullah Öcalan,  avukatları aracılığıyla  bir açıklama yaptı. En son  İmralı Heyeti Sözcüsü Sırrı Süreyya Önder, Hükümet yetkililerin de katıldığı  28 Şubat 2015 tarihinde Dolmabahçe yapılan   basın toplantısında okumuştu.

Çözüm süreci sonrası iki kez kıza görüşme yapan kardeşi Mehmet Öcalan aracılıyla  yazılı her hangi bir açıklama yapılmadı. İlk görüşme, 15 Temmuz darbe girişi sonra11 Eylül 2016 tarihinde gerçekleşti.  Darbecilerin Öcalan’a yöneldikleri bilgisini edine HDP milletvekilleri yaşamından duydukları endişe nedeniyle bu grup milletvekilinin ve Kürt siyasetçisinin Diyarbakır’da başladıkları açlık grevi sonrasında oldu.

İkincisi ise, tutuklu Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in, Öcalan’a uygulan görüş yasağının ve tecridin kaldırılması talebi ile 7 Kasım 2018 tarihinde başladığı açlık grevinin 68 günü 10 Ocak 2019 Pazar günü gerçekleşti.  Görüşme sonrasında, Türkiye’nin Suriye’nin Afrin bölgesinde yürüttüğü Zeytin Dalı Harekatı adı verilen askeri operasyona eleştiren açıklama yapması ve çeşitli konuşmaları nedeniyle terör soruşturması kapsamında 22 Ocak 2018 gözaltına alınmış 31 Ocak 2018 tutuklan Leyla Güven 7 Kasım 2018 tarihinde tutuklandı 25 Ocak 2019 tarihinde Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmasında tahliye edildi.

 

Açlık grevine evinde devam eden Leyla Güven’e cezaevinde bulunan 300 fazla Kürt tutukluyla birlikte dışarıda y 1000 yakın Kürt siyasetçi katıldı.   Bu süreçte yedisi cezaevinde biri yurtdışında Kürt genci yaşamı yitirdi.  Ulusal ve uluslararası birçok çevre açlık grevinin bitirilmesi için çağrı yaptı. Bunların arasında Almanya ve İngiltere başkanları da bulunuyor. Son dönemde  cezaevindeki 30 açlık grevci   ölüm orucuna dönüştürdü.

Açlık grevleri , tecrit

Öcalan, kardeşi Mehmet Öcalan ile 10 Ocak 2019 tarihinde yaptığı  görüşte “ benim  tecrit durumum açlık greviyle çözülmez,  başka şeyler yapmak gerek, başka şeylere ihtiyaç var” sözleriyle  İmralı’da tutulma biçiminin doğruda Kürt sorunundaki gelişmelerle bağını hatırlattı. Dikkatleri siyasal gelişmeler çekmişti.

 

İmralı’daki tecrit durumu ve görüş yasağı, İmralı’nın   ilk gününden  itibaren    gündemde ve tartışma konusu. Abdullah Öcalan’ın avukatlığını üstlenen Asrın Hukuk Bürosu bu durumu uluslararası, ulusal yasalara, evrensel insancıl hukuka aykırı, kişiye özel keyfi uygulamalardan oluşan   İmralı Sistemini mutlak tecrit olarak tanımlıyor. Öcalan’ın aile bireyleriyle ve avukatlarıyla görüştüğü dönemin de tecrit koşulları olarak tanımlıyorlar.  Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin İmralı cezaevi koşulları ve Öcalan’ın durumuna ilişkin hazırladığı  çeşitli raporlarında ki belirlemeler de avukatların tezlerini doğrular nitelikte.

Çözüm Sürecin ’de cezaevin mekânsal koşullarında yapılan iyileştirmeyle yetinildi. Her hafta görüş için başvuru yapılan başvurunun  hiç kabul edilmedi.  Çözüm Sürecinde avukat ve aile bireylerine yönelik  filen sürdürülen görüş yasağı,  koşulların elverişsin olduğu Kürt siyasal hareketine yönelik kırımın çok yönlü ve çok boyutlu yoğunlaştığı bir dönemde açlık grevleriyle  yeniden gündeme taşındı.

Hatırlamakta yarar var: Oslo sürecinden sonra Abdullah Öcalan’a yönelik tecritte bugünkü gibi görüş yasağı eklenmişti.  Cezaevlerinde yapılan açlık grevleri 2012 son baharında  yaygınlık kazanmıştı.  Uzun ardan sonra 17 Kasım 2012 sabahı Mehmet Öcalan,  İmralı’ya görüşe gitti  ve Öcalan’ın çağrısıyla açlık grevleri bitirildi. Bir ay sonra dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bir televizyon programında Öcalan ile devletin görüşme yaptığını duyurdu.  3 Ocak 2013 tarihinde Ahmet Türk ve Ayla Akat Abdullah Öcalan ile görüşerek fiilen 2013-2015 Çözüm Süreci başladı.

Yeni dönem

2 Mayıs 2019 Perşembe günü yapılan ve 6 Kasım 2019 Pazartesi  günü kamuoyuna duyurulan açıklamada ise  Öcalan,  açlık grevlerine ilişkin eskisi gibi doğruda sonlandırılmasını istemedi. Ama içinde bulunulan durumda ve kendi yeni konumu bakımında  net ve anlaşıla bilir bir tutumu ifade etti. “Cezaevleri içindeki ve dışındaki arkadaşların direnişlerine saygı duymakla birlikte, sağlıklarını tehlikeye atacak ve ölümle sonuçlandıracak konumlara taşıracak noktaya taşımamalarını önemle belirtmek isteriz. Bizim için onların akli, fiziki ve ruhi sağlıkları her şeyin üstündedir. Ayrıca en anlamlı yaklaşımın zihinsel ve ruhi duruşun geliştirilmesiyle bağlantılı olduğuna inanıyoruz.”

Burada geçmişten farklı olan yeni dönemde kendini karar verici bir konumda görmemesi ve buna uygun bir dil geliştirmesidir. Öcalan’ın, açlık grevlerine ve ölüm oruçlarına 1990’larda itibaren sıcak bakmadığı biliniyor. Açıklamadan süreçten kaynaklanan sorunlar nedeniyle çıkarılması gerek sonuç çıkarılmadı.

 

6 Mayıs 2019 Pazartesi günü yapılan açıklama, pozisyon tarifi yapmakta ve Kürt sorununa çözüm perspektifi sunmakta.  Hiç kuşku yok ki, metin, hükümet adına birileriyle müzakere edilmiş. Başka türlüsü düşünülemez.  Ancak avukatların bir mutabakat metni olmadığını belirtmeleri de dikkat çekici oldu.

.Açıklanmanın  içeriğinden bağımsız dikkat çeken hususların biri de  yeni dil ve açıklamanın altındaki dört imza geldi. Kanaatimce çözüm sürecinde Öcalan “bu süreç çökerse beni öldü bilin” uyarısının gereği olarak kendi bir adım geriye çekerek görüş, yaklaşım ve önerisini ifade eden bir tutum içinde.

Çoğul imza kullanılması sorumluluğu paylaşmanın yanı sıra İmralı’da bir şeylerin hazırlığının yapıldığının işareti. Avukatlar basına, Öcalan’ın görüşe tek ve elinde açıklama metni ile geldiğini ifade ettiler. Öcalan, 11 Eylül 2016 tarihindeki görüşmede Mehmet Öcalan’a ,  eğer kendisinden yeniden  bir şeyler bekleniyorsa İmralı’da bulunan    diğer arkadaşlarıyla  birlikte  yetki verilmesini,  üç öneriden bir olarak ifade ettiği biliniyor. İlk kez bu hayata geçirildi. Süreç tartışırken bu önemli hususu gözden kaçırmamak gerekiyor.

İmralı’dan barışın sesi geldi

Metin, Türkiye’de yeni bir sürecin önünü açacak üç önemli noktaya ve soruna işaret ediyor. Toplumsal kutuplaşma ve çatışma kültürü; Kritik aşama gelmiş olan açlık grevler; Kürtleri nasıl bir geleceğe doğru harekete geçeceğini belirleyecek olan Suriye’deki sorunların çözümü.

Sorun çözme kapasitesini, ufku ve kudretini neredeyse büyük ölçüde yitirmiş, beka sorunu icat etmiş hükümet partisinin en fazla sıkışmış olduğu gündemleri Öcalan ile müzakere etmesinin şaşılacak veya yadırganacak bir şey olmasa gerek. Müzakereyi İstanbul seçimlerinin malzemesi yapmasına ve metropollerde yitirdiği muhafazakâr Kürt seçmenine göz kırması da bildik, tanıdık bir huyu. Yadırganan, kırıcı ve üzücü olan, haklı tepkiye yol açan muhalefetin cumhuriyetçi, solcu kanadının irice bir kitlenin, Kürtlerin bu göz kırpmaya sandıkta yanıt verecekleri korkusuna kapılarak içlerindeki Kürt düşmanlıkları kusmalarıdır. Tanımadıkları Kürt toplumunu her kritik eşikte test etmeye kalkmalarıdır.

İktidar partisinin, çözüm arayışlarını araçsallaştırıcı tutumunun farkında olan ve bunun olası sonuçlarını  çözüm sürecinde İmralı  Heyetine birkaç kez çok açık bir ifade  eden Öcalan,  6 Mayıs açıklamasında esas olarak “İmralı duruşu” tanımlamasıyla pozisyon açıklıyor.  “Bizlerin İmralı’daki duruşu, 2013 Newroz Bildirgesinde belirttiğimiz ifade tarzının daha da derinleştirerek ve netleştirerek sürdürme kararlılığındadır….Bizim için onurlu bir barış ve demokratik siyaset çözümü esastır.” Cümlelerinde oluşan bu iki küçük paragrafta çözümün yoluna işaret ederek, ilgili ve alakalı bütün siyasal öznelere  çağrı yapar  veya soru soruyor.  Biz Onurlu barış ve demokratik çözüm noktasındayız ya  siz nerede duruyorsunuz ve ne öneriyorsunuz demekteler.

Bunun Kandil ve Hükümete yönelik   sınırlı bir mesaj olarak değerlendirmek eksik olur.  Açıklamanın ağırlıklı ve öncelikli konusunun Suriye meselesi olması Türkiye’nin sorunlarını çözmeye aday olanlara yönelik bir çağrı olması niteliğindedir.  Suriye’nin bütünlüğü; Yerel demokrasi ve anayasal güvence ve Türkiye’nin hassasiyeti dikkate alınmasından oluşan üç başlık altındaki Suriye konusu, 28 Şubat Dolmabahçe perspektifinin pratikleştirilmesidir.

PYD’nin kurucu lideri Müslim Şahın 13 Mayıs 2019 tarihinde basına yaptığı “Öcalan doğru yolda olduğumuzu gösteriyor” açıklamasıyla bir kez daha bu perspektifi benimsediklerini ifade etti.

 

Suriye’de yürütülen vekalet savaşının sona erdirilmesine yönelik sunulan çerçeve aynı zamanda Türkiye’nin normalleşmesi ve barışın önünün açılmasına yönelik bir çağrıdır. Türkiye’nin barış kapısının aralanmasıdır.  Suriye savaşının sorunlarında beslenen Türkiye siyasal krizinin aşılmasının yolunu döşemeye yöneliktir. Çözüm sürecinde Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlayacak açılımlarla Suriye krizine çözüm arayışı yerini Suriye krizini çözerek, Türkiye’nin Kürt sorununda çözüm yoluna girmesi yaklaşımına bırakmış gözüküyor.

 

Açıklamada Suriye sorununun Türkiye merkezli çözüm perspektifinin tamamen terk edilmediğini gösterecek ve gerçekleşebilir bir çözüm yolu olarak “Türkiye’nin hassasiyetini dikkate alınmalı” vurgusu yapılmak.

Sıra Ankara’da

Bu yoldan ilerlemenin mümkün olup olmayacağını Ankara’nı yaklaşımı belirleyecek. Ankara’da ile sadece iktidar bloğunu kast etmiyorum. Muhalefet cephesini de içine alan bir genişlikte konuyu ele almak gerek.  İktidar bloğunun aklı,  açıklamada ifade edilen yöntemle sorun çözmekten  çok uzak. İktidar bloğunu,   Suriye’deki gelişmeler ve ABD, Rus çekişmesi ve diğer  dış faktörler fazlasıyla zorluyor ve tavrını belirliyor. İktidar büyük bir çaresiz, sıkışmışlık yaşıyor.  Kürtlerin menfaatine olmayan hiçbir şey Türkiye’nin yararına olamaz.  Ya da tersi de geçerlidir. Türkiye’nin yararına yapılacak her şey Kürtlerin menfaatini gözetmek durumundadır.

Tam bu noktada sorumluluk esas olarak ana muhalefetin omuzlarında. Çözüm süreci deneyiminden ve sonrasında yaşananlarda ders çıkarma yoluyla mevcut politikasında radikal değişim cihetine gitmeli, yeni dönemde çözümün siyasal aktörü olmaya yönelmelidir. Aksi her tutum, çözüm sürecinde olduğu gibi ana muhalefeti, ana muhalefet olmasını dahi engelleyeceği gibi, yine çözüm ve barış konusunu “kendi bekasının ötesinde bir şey düşünemez durumda olan iktidar partisinin insafına terk etmiş olacak. Bununda sonunun da yeni bir hüsran olma olasılığı yüksektir. Bu yol açmamanın biricik yolu barışın dönüştürücü büyük enerjisine tutunmak, tereddütsüz barış yoluna girmektir. Başkada çıkış yok.

Hayat barışa çağrıyor
Hakan Tahmaz
“İktidarın Kürt politikasında demokratik değiştirme uğratmadan makyaj tazeleyerek süreci geçiştirmek istemesini kolaylaştıran tutumlardan kaçınmak, barış çağrısının gerçek toplumsal karşılığı büyütmek, bütün barış isteyenlerin sorumluluğudur.”

Dört yıl aradan sonra, takvim yaprakları 6 Mayıs 2019 pazartesi gününü gösterdiğinde, PKK lideri Abdullah Öcalan, avukatları aracılığıyla bir açıklama yaptı. En son İmralı Heyeti Sözcüsü Sırrı Süreyya Önder, Hükümet yetkililerin de katıldığı 28 Şubat 2015 tarihinde Dolmabahçe yapılan basın toplantısında okumuştu.
Çözüm süreci sonrası iki kez kıza görüşme yapan kardeşi Mehmet Öcalan aracılıyla yazılı her hangi bir açıklama yapılmadı. İlk görüşme, 15 Temmuz darbe girişi sonra11 Eylül 2016 tarihinde gerçekleşti. Darbecilerin Öcalan’a yöneldikleri bilgisini edine HDP milletvekilleri yaşamından duydukları endişe nedeniyle bu grup milletvekilinin ve Kürt siyasetçisinin Diyarbakır’da başladıkları açlık grevi sonrasında oldu.
İkincisi ise, tutuklu Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in, Öcalan’a uygulan görüş yasağının ve tecridin kaldırılması talebi ile 7 Kasım 2018 tarihinde başladığı açlık grevinin 68 günü 10 Ocak 2019 Pazar günü gerçekleşti. Görüşme sonrasında, Türkiye’nin Suriye’nin Afrin bölgesinde yürüttüğü Zeytin Dalı Harekatı adı verilen askeri operasyona eleştiren açıklama yapması ve çeşitli konuşmaları nedeniyle terör soruşturması kapsamında 22 Ocak 2018 gözaltına alınmış 31 Ocak 2018 tutuklan Leyla Güven 7 Kasım 2018 tarihinde tutuklandı 25 Ocak 2019 tarihinde Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmasında tahliye edildi.

Açlık grevine evinde devam eden Leyla Güven’e cezaevinde bulunan 300 fazla Kürt tutukluyla birlikte dışarıda y 1000 yakın Kürt siyasetçi katıldı. Bu süreçte yedisi cezaevinde biri yurtdışında Kürt genci yaşamı yitirdi. Ulusal ve uluslararası birçok çevre açlık grevinin bitirilmesi için çağrı yaptı. Bunların arasında Almanya ve İngiltere başkanları da bulunuyor. Son dönemde cezaevindeki 30 açlık grevci ölüm orucuna dönüştürdü.
Açlık grevleri , tecrit
Öcalan, kardeşi Mehmet Öcalan ile 10 Ocak 2019 tarihinde yaptığı görüşte “ benim tecrit durumum açlık greviyle çözülmez, başka şeyler yapmak gerek, başka şeylere ihtiyaç var” sözleriyle İmralı’da tutulma biçiminin doğruda Kürt sorunundaki gelişmelerle bağını hatırlattı. Dikkatleri siyasal gelişmeler çekmişti.

İmralı’daki tecrit durumu ve görüş yasağı, İmralı’nın ilk gününden itibaren gündemde ve tartışma konusu. Abdullah Öcalan’ın avukatlığını üstlenen Asrın Hukuk Bürosu bu durumu uluslararası, ulusal yasalara, evrensel insancıl hukuka aykırı, kişiye özel keyfi uygulamalardan oluşan İmralı Sistemini mutlak tecrit olarak tanımlıyor. Öcalan’ın aile bireyleriyle ve avukatlarıyla görüştüğü dönemin de tecrit koşulları olarak tanımlıyorlar. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin İmralı cezaevi koşulları ve Öcalan’ın durumuna ilişkin hazırladığı çeşitli raporlarında ki belirlemeler de avukatların tezlerini doğrular nitelikte.
Çözüm Sürecin ’de cezaevin mekânsal koşullarında yapılan iyileştirmeyle yetinildi. Her hafta görüş için başvuru yapılan başvurunun hiç kabul edilmedi. Çözüm Sürecinde avukat ve aile bireylerine yönelik filen sürdürülen görüş yasağı, koşulların elverişsin olduğu Kürt siyasal hareketine yönelik kırımın çok yönlü ve çok boyutlu yoğunlaştığı bir dönemde açlık grevleriyle yeniden gündeme taşındı.
Hatırlamakta yarar var: Oslo sürecinden sonra Abdullah Öcalan’a yönelik tecritte bugünkü gibi görüş yasağı eklenmişti. Cezaevlerinde yapılan açlık grevleri 2012 son baharında yaygınlık kazanmıştı. Uzun ardan sonra 17 Kasım 2012 sabahı Mehmet Öcalan, İmralı’ya görüşe gitti ve Öcalan’ın çağrısıyla açlık grevleri bitirildi. Bir ay sonra dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bir televizyon programında Öcalan ile devletin görüşme yaptığını duyurdu. 3 Ocak 2013 tarihinde Ahmet Türk ve Ayla Akat Abdullah Öcalan ile görüşerek fiilen 2013-2015 Çözüm Süreci başladı.
Yeni dönem
2 Mayıs 2019 Perşembe günü yapılan ve 6 Kasım 2019 Pazartesi günü kamuoyuna duyurulan açıklamada ise Öcalan, açlık grevlerine ilişkin eskisi gibi doğruda sonlandırılmasını istemedi. Ama içinde bulunulan durumda ve kendi yeni konumu bakımında net ve anlaşıla bilir bir tutumu ifade etti. “Cezaevleri içindeki ve dışındaki arkadaşların direnişlerine saygı duymakla birlikte, sağlıklarını tehlikeye atacak ve ölümle sonuçlandıracak konumlara taşıracak noktaya taşımamalarını önemle belirtmek isteriz. Bizim için onların akli, fiziki ve ruhi sağlıkları her şeyin üstündedir. Ayrıca en anlamlı yaklaşımın zihinsel ve ruhi duruşun geliştirilmesiyle bağlantılı olduğuna inanıyoruz.”
Burada geçmişten farklı olan yeni dönemde kendini karar verici bir konumda görmemesi ve buna uygun bir dil geliştirmesidir. Öcalan’ın, açlık grevlerine ve ölüm oruçlarına 1990’larda itibaren sıcak bakmadığı biliniyor. Açıklamadan süreçten kaynaklanan sorunlar nedeniyle çıkarılması gerek sonuç çıkarılmadı.

6 Mayıs 2019 Pazartesi günü yapılan açıklama, pozisyon tarifi yapmakta ve Kürt sorununa çözüm perspektifi sunmakta. Hiç kuşku yok ki, metin, hükümet adına birileriyle müzakere edilmiş. Başka türlüsü düşünülemez. Ancak avukatların bir mutabakat metni olmadığını belirtmeleri de dikkat çekici oldu.
.Açıklanmanın içeriğinden bağımsız dikkat çeken hususların biri de yeni dil ve açıklamanın altındaki dört imza geldi. Kanaatimce çözüm sürecinde Öcalan “bu süreç çökerse beni öldü bilin” uyarısının gereği olarak kendi bir adım geriye çekerek görüş, yaklaşım ve önerisini ifade eden bir tutum içinde.
Çoğul imza kullanılması sorumluluğu paylaşmanın yanı sıra İmralı’da bir şeylerin hazırlığının yapıldığının işareti. Avukatlar basına, Öcalan’ın görüşe tek ve elinde açıklama metni ile geldiğini ifade ettiler. Öcalan, 11 Eylül 2016 tarihindeki görüşmede Mehmet Öcalan’a , eğer kendisinden yeniden bir şeyler bekleniyorsa İmralı’da bulunan diğer arkadaşlarıyla birlikte yetki verilmesini, üç öneriden bir olarak ifade ettiği biliniyor. İlk kez bu hayata geçirildi. Süreç tartışırken bu önemli hususu gözden kaçırmamak gerekiyor.
İmralı’dan barışın sesi geldi
Metin, Türkiye’de yeni bir sürecin önünü açacak üç önemli noktaya ve soruna işaret ediyor. Toplumsal kutuplaşma ve çatışma kültürü; Kritik aşama gelmiş olan açlık grevler; Kürtleri nasıl bir geleceğe doğru harekete geçeceğini belirleyecek olan Suriye’deki sorunların çözümü.
Sorun çözme kapasitesini, ufku ve kudretini neredeyse büyük ölçüde yitirmiş, beka sorunu icat etmiş hükümet partisinin en fazla sıkışmış olduğu gündemleri Öcalan ile müzakere etmesinin şaşılacak veya yadırganacak bir şey olmasa gerek. Müzakereyi İstanbul seçimlerinin malzemesi yapmasına ve metropollerde yitirdiği muhafazakâr Kürt seçmenine göz kırması da bildik, tanıdık bir huyu. Yadırganan, kırıcı ve üzücü olan, haklı tepkiye yol açan muhalefetin cumhuriyetçi, solcu kanadının irice bir kitlenin, Kürtlerin bu göz kırpmaya sandıkta yanıt verecekleri korkusuna kapılarak içlerindeki Kürt düşmanlıkları kusmalarıdır. Tanımadıkları Kürt toplumunu her kritik eşikte test etmeye kalkmalarıdır.
İktidar partisinin, çözüm arayışlarını araçsallaştırıcı tutumunun farkında olan ve bunun olası sonuçlarını çözüm sürecinde İmralı Heyetine birkaç kez çok açık bir ifade eden Öcalan, 6 Mayıs açıklamasında esas olarak “İmralı duruşu” tanımlamasıyla pozisyon açıklıyor. “Bizlerin İmralı’daki duruşu, 2013 Newroz Bildirgesinde belirttiğimiz ifade tarzının daha da derinleştirerek ve netleştirerek sürdürme kararlılığındadır….Bizim için onurlu bir barış ve demokratik siyaset çözümü esastır.” Cümlelerinde oluşan bu iki küçük paragrafta çözümün yoluna işaret ederek, ilgili ve alakalı bütün siyasal öznelere çağrı yapar veya soru soruyor. Biz Onurlu barış ve demokratik çözüm noktasındayız ya siz nerede duruyorsunuz ve ne öneriyorsunuz demekteler.
Bunun Kandil ve Hükümete yönelik sınırlı bir mesaj olarak değerlendirmek eksik olur. Açıklamanın ağırlıklı ve öncelikli konusunun Suriye meselesi olması Türkiye’nin sorunlarını çözmeye aday olanlara yönelik bir çağrı olması niteliğindedir. Suriye’nin bütünlüğü; Yerel demokrasi ve anayasal güvence ve Türkiye’nin hassasiyeti dikkate alınmasından oluşan üç başlık altındaki Suriye konusu, 28 Şubat Dolmabahçe perspektifinin pratikleştirilmesidir.
PYD’nin kurucu lideri Müslim Şahın 13 Mayıs 2019 tarihinde basına yaptığı “Öcalan doğru yolda olduğumuzu gösteriyor” açıklamasıyla bir kez daha bu perspektifi benimsediklerini ifade etti.

Suriye’de yürütülen vekalet savaşının sona erdirilmesine yönelik sunulan çerçeve aynı zamanda Türkiye’nin normalleşmesi ve barışın önünün açılmasına yönelik bir çağrıdır. Türkiye’nin barış kapısının aralanmasıdır. Suriye savaşının sorunlarında beslenen Türkiye siyasal krizinin aşılmasının yolunu döşemeye yöneliktir. Çözüm sürecinde Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlayacak açılımlarla Suriye krizine çözüm arayışı yerini Suriye krizini çözerek, Türkiye’nin Kürt sorununda çözüm yoluna girmesi yaklaşımına bırakmış gözüküyor.

Açıklamada Suriye sorununun Türkiye merkezli çözüm perspektifinin tamamen terk edilmediğini gösterecek ve gerçekleşebilir bir çözüm yolu olarak “Türkiye’nin hassasiyetini dikkate alınmalı” vurgusu yapılmak.
Sıra Ankara’da
Bu yoldan ilerlemenin mümkün olup olmayacağını Ankara’nı yaklaşımı belirleyecek. Ankara’da ile sadece iktidar bloğunu kast etmiyorum. Muhalefet cephesini de içine alan bir genişlikte konuyu ele almak gerek. İktidar bloğunun aklı, açıklamada ifade edilen yöntemle sorun çözmekten çok uzak. İktidar bloğunu, Suriye’deki gelişmeler ve ABD, Rus çekişmesi ve diğer dış faktörler fazlasıyla zorluyor ve tavrını belirliyor. İktidar büyük bir çaresiz, sıkışmışlık yaşıyor. Kürtlerin menfaatine olmayan hiçbir şey Türkiye’nin yararına olamaz. Ya da tersi de geçerlidir. Türkiye’nin yararına yapılacak her şey Kürtlerin menfaatini gözetmek durumundadır.
Tam bu noktada sorumluluk esas olarak ana muhalefetin omuzlarında. Çözüm süreci deneyiminden ve sonrasında yaşananlarda ders çıkarma yoluyla mevcut politikasında radikal değişim cihetine gitmeli, yeni dönemde çözümün siyasal aktörü olmaya yönelmelidir. Aksi her tutum, çözüm sürecinde olduğu gibi ana muhalefeti, ana muhalefet olmasını dahi engelleyeceği gibi, yine çözüm ve barış konusunu “kendi bekasının ötesinde bir şey düşünemez durumda olan iktidar partisinin insafına terk etmiş olacak. Bununda sonunun da yeni bir hüsran olma olasılığı yüksektir. Bu yol açmamanın biricik yolu barışın dönüştürücü büyük enerjisine tutunmak, tereddütsüz barış yoluna girmektir. Başkada çıkış yok.

Not: Bu yazı Tükenmez Dergisinin 2019 Bahar ve yaz sayısı 32-33 sayıda yayınladı.