Parlamentoyu savunmak
“neden geniş kesimlere güven veren, iktidarı sarsan bir alternatif siyasal odak belirmiyor”
Cumhurbaşkanı Hükümet Yönetim Sistemine ilişkin itirazların en başında “parlamenter sistemin ortadan kaldırılmak istenmesi” geliyor. Son üç senedir muhalefet, çoğulculuğun, çok partili hayatın, denge denetleme mekanizmalarının ve yargı, yasama ve yürütme arasındaki güçler ayrılığının ortadan kaldırılacağını ve tek partili, tek kişi yönetimine geçilmek istendiğini anlatı.
Haksız değil. Ne kadarsa, o kadar da olsa sözü edilen her şey kaldırıldı. Bütün yetkiler Cumhurbaşkanı’nda toplandı. Parlamentonun işlevini Cumhur İttifakı üstlendi. Korku cumhuriyeti yaratıldı. Bunların hepsi doğru.
Ülkenin, toplumun geldiği yer ortada. Bütün bunlara Cumhur İttifakı çevresinden alçak sesle de olsa yapılan itirazlar artık duyuluyor, görülüyor.
Peki neden geniş kesimlere güven veren, iktidarı sarsan bir alternatif siyasal odak belirmiyor?
İş, oy vermeye gelince neden bütün bu konuları dile getiren seçmenler, bir seçimlikte olsa ana muhalefete yeterince kredi açmıyor? Bu kadar mı korkutuldu seçmen ya da bu kadar mı büyük bir “yalan dünya” yarattı AK Parti, MHP ittifakı.
Yoksa, seçmenin çeşitli biçimlerde açtığı krediyi değerlendirme becerisi gösterilememesi ve ana muhalefetin rotasının belirsizliği, bunda başka şeylerin yanı sıra önemli bir etken olmasın?
Örneğin CHP’nin parlamenter sistemi, her koşul altında sonuna kadar savunduğunu ve işlevli kılmak konusunda istekli olduğunu kim iddia edebilir.
2016 yılında parlamento eliyle AK Parti, MHP ittifakının HDP’nin tasfiye girişimine Mecliste destek çıkan CHP yönetimi değil miydi? Keyfiyete dayalı HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldıran teklife “referanduma götürülürse seçmene karşı çıkmayı anlatamayız” bahanesiyle anayasa aykırı ama evet oyu vereceğim denilmesi unutula bilinir, göz yumula bilinir cinsten bir siyaset mıydı?
Birkaç CHP’li milletvekilinin de Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarının yanına sos olarak konulmasına dahi aldırmada teklife evet oyu vererek parlamentoya ilk büyük darbe vurulmadı mı, nasıl unutulabilir?
Tutuklu HDP’li vekillerin isimlerini, tutuklu CHP Başkan Yardımcı ve milletvekili Enis Berberoğlu ile birlikte dahi ağıza almamak bu ülkeye pahalıya patlayacağını öngörememek gibi bir aymazlık olamaz. Muharrem İnce’nin 24 Haziran 2018 seçimlerindeki bu konulardaki alkışlanacak cesaretli tutumunu önceden akla getirmemenin ve sonrasında sürdürmemenin ne anlama geldiği bilmeyen, anlamayan siyasetçi olabilir mi? Seçmen bu kadar mı hiçbir şeyin farkında değil sanıyorsunuz? Yanılıyorsunuz.
Yüzden fazla Kürt belediye başkanı tutuklanırken ne yaptığınıza hiç geriye dönüp baktınız mı ki, parlamenter sistemi savunmak ve “seçilmişlerin seçimle gitmesi” konularında seçmen, siz de bir tutarlılık görebilsin, güven duysun.
Bütün bunları seçim öncesi bir an kenara bırakalım. Peki, hala TBMM üyesi Hakkari milletvekili Leyla Güven’in seçimlerden sonra serbest bırakılmamasına, parlamenter görevi yapmasının engellenmesine sessiz kalarak nasıl parlamenter sistem savunmakta tutarlı olunabilir. Daha da kötüsü açlık grevinin 68’ci gününde dahi Leyla Güven’in yaşam hakkını savunmaktan korkan, geri duran ana muhalefetin, Cumhur İttifakına alternatif odak oluşturmaya önayak olması pek mümkün gözükmüyor.
Silahların susması için siyasetin, barışın önünü açacak talepleri parlamentodan dillendirenlere, açlık grevi yapanlara iktidarın anti demokratik, hukuksuz uygulamalarına sessiz kalarak, iktidara alternatif olunamaz. Bedenini ölüme yatırmış partili milletvekilinin resmini parti binasına asan, il ve ilçe örgütleri güvenlik güçlerince basılıp yöneticileri gözaltına alınacak, tutuklanacak duymayacaksın, görmeyeceksin, iktidar partisinin arkasına takılmış pozisyona düştüğünde geriye söylenecek söz kalmaz, söylense de inandırıcı olmaz.