Barışın Araçsallaştırılması

Bu,  toplumdaki barış duyarlığını, istemini istismar eden yaklaşımdır.  Son yıllarda bunu çok yoğun bir biçimde                                                      yaşamaktayız.  Özelikle seçim   dönemlerinde siyasetin bütün renkleri barış kelimesinin cazibesiyle oy avcılığı yapıyorlar.                                 Anaların evlat acısını, gözyaşlarını sömürüyorlar. Kürt   sorununun çözümüne veya barışa dair tutarlı,                                                                         gerçekleşebilir  ve Türkiye’nin demokratikleşmesini, silahların kalıcı susmasını sağlayacak                                                                                                   önerilerde bulunmak yerine, toplumda  hayali barış beklenti   yaratan söylem ve yaklaşımlarla Kürt seçmenin ve barış                                        isteyenlerin oylarına talip   olunuyor.”

 

 

Seçimler ve barışın araçsallaştırılması

 

Seçim tartışması, milletvekilleri listelerinde yer alan ve alamayan isimler üzerinde sürecek.  Ben bu hafta seçimler bağlamında daha köklü bir sorunu ele alacağım. Evrensel hakların en başından gelen barış hakkını.  Türkiye’de barış hakkı Kürt sorunu bağlamında  büyük ölçüde anlam kırılmasına uğradı.  Barış fikri suç kapsamına alındı.  Toplumsal algı operasyonunda kullanılan enstrüman oldu.  Barış talep etmek, iyi şeyler çağrıştırmıyor. Kürt siyasal hareketinin taleplerini, politikasını dile getirmek olarak anlaşılıyor.

 

Doksanı yıllarda siyasetçiler barış talebini insanların zihninde   Türkiye’nin bölünmesi olarak kotladılar.  Bu süreçte barış mücadelesini yürütenlerin ve barış talebinde ısrar edenlerin yanlışları da siyasetçilerin işlerini kolaylaştırdı. Toplumdaki bu yanlış algıyı değiştirmek, barışın gerçek ve evrensel kıymetini iade edebilmek yoğun ve özenli bir çaba gerektiriyor.

 

Sorun,  Kürt hareketiyle ve  Kürtlerin inkârıyla ve haklarıyla sınırlı bir sorun değil; Türkiye’nin tam ve gerçek anlamda demokratikleşememesi  sorunu. Farklı halkların haklarını tam ve eksiksiz kullanmaları  sorunudur. Ne yazık ki, otuz kusur yıldır barış böyle anlaşılmadı.  Yanlış siyasi öncelikler veya dar grupsal veya kurumsal çıkarlar temelinde yaklaşıldı.  Bu yaklaşım, barış istemini etkili bir güce dönüşmesini engelliyor. Toplumda barış fikrinin zayıf, barış hareketinin etkisiz olması ve yanlış temellerde yükselmesi siyasetçilerin savaş, çatışma konusunda iştahlarını da kabartıyor.

 

Sorunun bir başka boyutu ise doksanlı yılların ortasından itibaren gelişen Kürt sorununa çözüm arayışlarının çeşitli aşamalarının özellikle de çözüm sürecinin değerlendirmesinde öne çıkan  barış arayışlarının siyasiler tarafından araçsallaştırılması  sorunu.

 

Bu,  toplumdaki barış duyarlığını, istemini istismar eden yaklaşımdır.  Son yıllarda bunu çok yoğun bir biçimde yaşamaktayız.  Özelikle seçim dönemlerinde siyasetin bütün renkleri barış kelimesinin cazibesiyle oy avcılığı yapıyorlar. Anaların evlat acısını, gözyaşlarını sömürüyorlar. Kürt sorununun çözümüne veya barışa dair tutarlı, gerçekleşebilir  ve Türkiye’nin demokratikleşmesini, silahların kalıcı susmasını sağlayacak önerilerde bulunmak yerine, toplumda  hayali barış beklenti   yaratan söylem ve yaklaşımlarla Kürt seçmenin ve barış isteyenlerin oylarına talip olunuyor.

 

Bunu en ustaca  beceren partilerin başında hiç kuşkusuz iktidar partisi geliyor.  Son on yıldır, her seçim öncesi  çeşitli yöntemler kullanarak  Kürt siyasetiyle iletişime geçiyor, seçim sonrası bir şeyler olacak algısı veya beklentisi yaratıyor. Ama hiçbir zaman dört başı mamur çözüm, barış planı,  programı sunmuyor.  Sonrası ise  “avladığı”  Kürt seçmenin oyunu  “bakın biz de Kürtleri temsil ediyoruz. Hatta biz birinci partisiyiz” biçiminde pazarlanıyor.

 

24 Haziran seçimleri gündeme geldikten itibaren benzer şeyler oluyor. Siyasi partiler barış ipine sarıldılar. Seçmene yalancı meme vermeye çalışıyorlar. Neredeyse hepsi Kürtlerle kardeş olmaktan barış getirmekten söz ediyorlar. Kürtlerle, Kürt siyasal hareketin ayrıştırılması masalı tekrarlanıyor.  Kürt sorunu, barış konusu babından söylenenlerin hepsini,  her çıkışı aynı kefeye koymak da yanlış olur. Ancak öylesine bariz tekrarlar ve toplumsal mühendislik yapılıyor ki, her şey her an bir birine karışabiliyor.

 

Benzer biçimde iki ay önce Democratik Progress İnstitute (DPI) Oslo’da düzenlediği toplantıya iktidar partisinden dört  yetkilinin  katılması AKP,  ne yapmaya çalışıyor sorusuna yol açtı.   Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İlnur Çevik’in, “Seçimlerden sonra yeniden çözüm süreci olabilir” açıklaması ise tuzu biberi oldu.  Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın’ın  Cumhurbaşkanının danışmanını kesin bir dille “Cumhurbaşkanın böyle bir gündemi yok” açıklaması kafaların iyice karıştırdı.  Barışın araçsallaştırılması ve algı yönetimi tamda böyle bir şey zaten.

 

Bunları muhalefet medyasının veya partilerinin köpürtmeleri tersten aynı amaca hizmet etmektir. Kürtlerin mağduriyetini ve savaşın yarattığı problemleri  kullanıyorlar.

 

Dün bunu hükümete yakın medyanın  yaptığın bugün muhalif medya  yapıyor. İktidar partisi “her an Kürtlerle anlaşacak” algısı yayarak barış karşıtlığını  hiç elden bırakmıyorlar.