HDP Kongresi ve Kürt değişimi

HDP Kongresi ve Kürt değişimi

 

Kongrede olmadığım için gözlerimle görmedim, yazanların ve söyleyenlerin yalancısıyım. Hafta sonu yapılan HDP’nin 3. Olağan Kongresi’ne Cizre’den yoğun katılım olmuş. Bundan nasıl bir sonuç çıkarmak gerek ya da bir sonuç çıkarmak gerekir mi?

 

Bunun olağan bir şey olmadığı çok açık. Cizre, Kürt mücadelesinin bütün evrelerinde özgün yere sahip bir kent.

 

Cizre’nin benim için bir de özel anlamı var. Geç tanıdığım, erken kaybettiğim sevgili dostum Orhan Doğan’ın mücadele şehri, onu sonsuzluğa uğurladığımız,

toprağına emanet ettiğimiz yer Cizre.

 

Cizre zulmün de direnişin de en katmerlisinin yaşandığı Kürt kentlerin en başında gelir. Boyun eğmemenin simgesi olagelmiş tarih boyunca.

 

Gazetelerde HDP 3. Olağan Kongresi üzerine haberleri okurken Cizre’de katılımın yüksek olduğunu görünce, Anadolu’nun “eski tas eski hamam” sözünü hatırladım.

 

Kongre öncesi ve sonrası olup bitenler, devletin bütün olanaklarını kullanarak kongreyi engelleme çabaları, yoğun güvenlik önlemleri ve polis devleti uygulamaları tasın eski tas oluğunu bariz bir biçimde ortaya koyuyor.

 

Ancak   kent savaşı sonrasında büyük yıkım yaşamış, adeta ölü kente dönüştürülmüş, sokakları sessizleşmiş, karanlık geceleri uzamış Cizre’den kongreye yoğun katılımın olması “hamamın eski hamam” olmadığını gözler önüne seriyor.

 

Cizre bir örnek. Şehir savaşlarında büyük yıkıma uğramış bütün kentler, kapısına devletin zulmü dayanan bütün Kürtler aynı şeyi yaptılar.  Bin bir badireyi atlatarak, bugüne kadar görülmüş ve görülmemiş tehditlere kafa tutarak Kongre salonunu tıka basa doldurdular. Ve bir gerçeğin çıplak olarak bir kez daha görülmesine yardımcı oldular. Tabi ki, görmek isteyenlere, anlamak isteyenlere.

 

Burada başta sorduğum soruya geri dönecek olursak; HDP 3. Olağan Kongresi’nden   çıkarılması gereken sonuç, Kürt toplumunda, Kürt sosyolojisinde, Kürt hallerinde çok büyük değişiklik  olduğudur.

 

Bu, 90’larla ve daha önce her hangi bir dönemle kıyaslanma yapılanmayacak  boyutlara ulaştı.

Kürtler, HDP’nin Türkiyeleşme projesine sahip çıktıklarını göstermek için kongre salonunu doldurmuş değiller, devletin Kürt politikasına rıza göstermediklerini, boyun eğmeyeceklerini ve barış taleplerindeki kararlılıklarını göstermek için Şubat’ın ayazında yüzlerce kilometre yolu ve onlarca noktada keyfi GBT (Genel Bilgi Tarama) uygulamasından geçerek siyasal iradelerini gösterdiler.

Kongrede açığa vurulan bu siyasal irade HDP’ de yeni bir dönemin işaret fişeği midir bilemem ama çok açık ki, Kürt siyasal duruşunda yaşanan farklılaşmanın bir işaret fişeğidir.

 

Gerek Selahattin Demirtaş’ın Kongreye gönderdiği mesajın her satırında gerekse yeni Eş Başkan Pervin Buldan’ın konuşmasının her satırında bu var.

 

Pervin Buldan’ın Kongredeki konuşmasında yer alan “Ben, faili meçhullerin kol gezdiği bir zamanda babası katledildiği gün doğan bir evladın anası oldum. Ölüm nedir bildim. Zulüm nedir gördüm. Elimde sihirli bir program yok! Ama acı deneyimlerle edindiğim gerçek bir bilgi var. En zayıf barış bile bir günlük bir savaştan daha iyidir.” sözleri Kürt mücadelesinin ulaştığı boyutu gösteriyor.

 

Keza Ankara Cumhuriyet Baş savcılığının HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ile HDP Ankara Milletteki ve Kongre Divanı Eş Başkanı Sırrı Süreyya Önder hakkında yaptıkları açıklamalar nedeniyle soruşturma başlatması da devletin kendini ne derece rutine bağladığını gösteriyor.

 

Bu rutin, siyaseten tasfiye edilemeyen HDP’ yi Anayasa Mahkemesi eliyle kapatma hazırlığı olarak görülebilir klasik bir uygulama ve gelişmedir.

 

30 yıldır sorunun çözümüne bir gram katkısı olmamış politikalar tekrarlanıyor. Ama hiç birşey eskisi gibi değil. Dün, bu politikalara toplumun destek vermesi, ‘beka’ sorununu ortadan kaldırmadığı gibi bugün de kaldırmayacaktır.

Anlaşılan bu ülkenin ‘beka’ sorunu, daha uzun yıllar baki kalacak.