2016 Bahar Nisan sayısı:22
AmedNewroz’u vesilesiyle Kürt yurttaşlarımızın hâletiruhiyesini yakında gözlemleme şansımız oldu. Bu amaçla dört gün önceden Diyarbakır’a gittim. Özellikle Sur’ un bütün sokaklarını gün boyu gezdim. İçim kan ağladı. Utandım, bir süre sonra tanıdık birisiyle karşılaşacağım diye etrafıma bakamaz oldum. Hele sabah 10.00 da polis aramasından hemen sonra yanıma yaklaşan 70 üzerindeki ananın “hoş geldi, ama çok geç kaldınız, neden bizi yalnız bıraktınız” sözleri yüreğime bir hançer gibi saplandı. Ama hemen peşinden daha büyük bir darbe yedim. İnsanlığımdan utandım. Nereye gidiyorsun soruma yıkıntılar arasında eşyalarını aramaya giden Fatma Yıldırım’dan farklı ve çok daha fazla can acıtan “ 16 yaşında torunum kayıp, yıktıkların binaların molozları kaldırıyorlar belki torunumdan bir parça çıkar, oraya gidip bakacağım” yanıtı, aklımı başımdan aldı. Molozların damperlere yüklendiği harabe yere vardığımda 10’dan fazlainsanın aynı nedenle kepçelerin hareketini dört gözle izlediklerini gördüğümde doğrusu dondum kaldım. Böylesine manzaraya en vahşi savaşlarda rastlanmamıştır.
Sur, tanınmaz hale getirilmiş, boş kapalıdükkânlar, yıkılmış binanlar, kapısına kilit vurulmuş işletmeler, her daim yer bulmanın zor olduğu Ulucami önündeki tabureler boş, Hasanpaşa hanı sessizdi.
Karatepe’de Hizbullahçılar
Sur’dan göcenlere kucak açan Karatepe mahallesindeki polis ablukasına ilişkin spekülasyon mu, gerçek mi öğrenme şansımız olamayacak bilgilerin nasıl bir çukura yuvarlanmakta olduğumuzu gösteriyor. Karatepe’de evlerini terk etmiş ama gündüz polis bariyerlerin ardından içerde olup bitenlere, silah seslerini dinleyen onlarca insanla konuştum.
Hendek/ barikatın olmadığı mahallere Hizbullah militanlarının yerleştirilmesiyle başlayan olayların, mahallenin ablukaya alınması ve sokağa çıkma yasağıyla sonuçlanmış. Yaşanan çatışmanın devlet güçleriyle olmadığı, Hizbullah militanlarıyla olduğu bunların dışarıdan getirildiği ve birçoğunun Arapça konuştuğu iddiası almış başını gitmişti. İnsanların çok fazla emin ve kesin bu iddialarınıgüçlendiren manzaralara tanık oldum. Operasyon bölgesinden parkta güvenlik güçleriyle Arapça konuşan, çay içen, dolaşan, çok rahat, altlarında pahalı cip, temiz ve düzgün giyimli genç, boylu boslu insanları gözlerimle gördüm.
19 Mart Cumartesi günü öğleden sonra konuştuğum bazı insanlar bir dizi iddiada bulundular. “İçerden silah sesi gelmiyor. Vali, kısa süre sonra sokağa çıkma yasağını kaldırılacağını ve Newroz’a izin verildiğini açıkladı. Göreceksin yasak Newroz sabahından itibaren kalkacak. Çünkü insanların,Newroz’a gitmesini engelleyecek. Evlerinin, işyerlerinin durumunu görmek için buraya gelecekler. Vali, devlet kurumları Newroz’a katılımı düşürmek için ellerinden geleni yapıyorlar iddiasında bulundular.” Gerçekten de her şey anlatılan gibi oldu.
Uçurumun Kenarındayız
“Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde 14 Mart’ta başlatılan operasyonlar devam ederken, güvenlik güçleri Yüksekova’ya Türk bayrağı dikti”.http://www.karar.com/gundem-haberleri/yuksekovaya-guvenlik-gucleri-turk-bayragi-dikti-83904
Son altı aydır sosyal, yazılı ve görsel medyada bu veya benzer haberleri çok okur, duyar olduk. Bu ne ki daha beterlerini okuduk, gördük diye itiraz edilecek. Doğrudur daha ırkçısı, daha tehditkârı, daha ve daha ahlaksızlarını gördük, okuduk. Ama bu haber 7 Haziran sonrasında bölgede süren savaşın, çatışmanın neyin savaşı/çatışması olduğunu gösteriyor. Bu haberi yapanlar farkında olmadan savaşı adını koymuşlar: egemenlik savaşı. Bayrak devletlerin egemenliğinin simgesi nede olsa. Bayrağın dalgalanamadığı veya dalgalanmasını istedikleri yerleri için bunca ölümler. Bu hareketin literatürde bir adı var onu da yazsalardı tamı tamına olacaktı.
Bu yıl AmedNewroz’u, Cumhurbaşkanı’nın “temizlik hareketi” “bir yıl içinde yeni bir güneydoğu inşa edeceğiz” “ya terörden yanasınız ya bizden yanasınız” diye tanımladığı savaşa/ duruma Kürtlerin bir yanıtı gibi oldu. KürtlerNewroz alanını AK Parti hükümetinin 7 Haziran seçimleri sonrasında bütün devlet kurumlarıyla ahenkli bir biçimde sürdürdüğü siyasi kırım hareketine karşı direnerek doldurdular.
Evet, daha öncekilerle kıyaslanacak kalabalık yoktu. Ama alanın boş olacağını bekleyentrollerin heveslerini kursaklarında bırakacak, devlet yetkililerinin ağız tadını kaçıracak, tankın, tüfeğin, anayasa, yasa takmayan uygulayıcıların yasakları ve keyfi davranışların önünde diz çökmek istemeyenleri cesaretlendirecek dik başlı bir kitle vardı.
Kürt siyasal hareketi bu yıl AmedNewroz’unuçeşitli nedenlerle daha öncekiler gibi merkezi bir etkinlik olarak planlamamış. Bu nedenle il dışından katılım yok denecek kadar azdı. Her yıl protokol bölümünde yaşanan izdihamdan da bu yıl eser yoktu. Bir grup yabancı konuklar dışında iki elin parmağa kadar insan ancak vardı. Bu,Newroz müdavimlerinin kendi tercihleriydi. Sırrı SüreyyaÖnderi’n konuşmasındamedyanın ilgisizliğine yönelik sitemkâr sözleri bunların birçoğu için de geçerli olsa gerek.
Amed mitingine katılımın az olmasına zil takıp oynayanlar, bunun nedenleri anlamaya çalışsalar muhtemel başlarına gelebilecekleri fark etme şansını belki yakalayabilirler. Keyfi uygulamalar, yasaklar, sokak infazları, kentleri yağmalama, işyerlerini ve evleri insanların tepelerine yıkma, kadın bedenlerini teşhir etme, yargısız infazlar, ırkçı duvar yazıları, belediye başkanlarını keyfi tutuklama, dokunmazlıklarıfilen kaldırma, Türkiye’yi, adım adım uçurumun kenarına getirdi.
Yeni bir yol arayışımı
AmedNewroz’undaniki önemli sonuç çıkarmak mümkün. Bunlardan ilki Kürt siyasetinin krizden çıkış için yeni bir yol aradığıdır. Newroz kitlesinin nefes almadan dikkatle dinlediği HDP lideri Selahattin Demirtaş’ın yaptığı konuşma bu arayışın bir ifadesiydi. Demirtaş, siyasi muhatabı Başbakan Ahmet Davutoğlu’na çözüm masasına dönülmesinin neden kaçınılmaz olduğunu anlatmaya çalıştı. Ve ilk kez Cumhurbaşkanı’nı adını anmadan, hiçbir göndermede dahi bulunmadan konuşması ise dikkate alınması gereken önemli bir noktadır. Bunu 20 Mart tarihinde Murat Karayılan’ın “gerilla harekete geçmeden masaya dönülmesi ve müzakereye hazırız” açıklamasıyla birlikte değerlendirdiğimizde 8 aydır karşılıklı çekilmiş kılıçlardan sonra Kürt hareketinin yeni bir yol arayışı, ya da masaya dönüşün imkânını yaratma girişimidir. Her iki konuşmada PKK lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrittin kaldırılmasına yapılan vurgu gücü masaya dönüşün nasıl sağlanacağına ilişkin işaret olsa gerek.
Ancak bu yeni yol arayışı,akıllara kısa süre önce Kandil’de ilan edilen Birleşik Devrim Hareketi’ni ve HDP’nin son kongresinde aldığı Demokrasi Bloku kararını getiriyor. Çünkü her iki gelişme de AKP iktidarına son verme hedefli çalışma. Bir taraftan bu çalışmaları başlatmak diğer taraftan AKP’yi müzakere masasına davet etmek ciddi bir çelişki olarak görülebilir. Bu noktada çözüm sürecinde benzer bir ikili durumun ciddi sorun ve sıkıntılara yol açtığını hatırlatmakta yarar var. Kürt hareketi, Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki bir AKP’nin çözümün partneri görüp görmediğine karar vermeli. Bu gibi ikili yaklaşım ciddi kafa karışıklığı yol açıyor. Propaganda amaçlı sözler toplumsal zeminlerin aşınmış olması nedeniyle ters sonuçlar üretiyor. Bu giderilmediği müddetçe bu tür çağrıların araçsallaşmasıve güvensizliğin daha da derinleşmesi kaçınılmaz olur.
Demokratik siyasete ve mücadeleye sırt dönülüyor.
Ne zaman Kürt sorununun müzakere, diyalog ile çözümünden söz açılsa ilk duyulan üç beş sözden biri mutlaka “ yeni bir genç kuşak geliyor bunlarla konuşmak çok zor, son kuşağın kıymeti bilinmeli ve zamanı iyi değerlendirmeliyiz” sözleri edilirdi. Bu ve benzer sözlerle anlatılmaya çalışılanlar artık geride kalmışa benziyor. 7 Haziran seçimlerinde Kürt hareketinin elde ettiği müthiş seçim başarısızdan sonra bölgede adeta kıyametin kopması, Ankara’da çözüm arayışının dibe vurmasına yol açmış. Demokratik siyasetle ve mücadeleyle ilişkileri soğumuş, güvenleri sarsılmış. Daha önce gençlerde var olan “Ankara çözüme yaklaşmaz” yargısı ortak kuşakta da yaygınlaşmaya başlamış. Buna AK Parti’nin tutarsızlığı, yanlış hesapları, Kürt sorununu idrak edememesi ve geleneksel devlet siyasetine dönmesi kadar, demokratik yasal Kürt siyasetinden özellikle de HDP’den beklentilerine yeterince yanıt bulamamaları HDP’nin süreçte yeterince inisiyatif alamaması, yol açıcı olamamasının da neden olduğu anlaşılıyor. Bunlar sadece HDP ile sınırlı iddia, değerlendirmeler değil. Her düzeyde seçilmişleri kapsıyor. Devlet kurumlarına olan kızgınlık, nefret olduğu ölçüde Kürt demokratik yasal siyasete karşı kızgınlık söz konusu. Hatta zaman zaman bu o derece ileri boyutlara taşınıyor ki,Kandil’in hiç mi günahı, hatası yok gibi sorularım karşısında hayrette düşüren yanıtlar aldım. Kandil’in,Kobani direnişte üstlendiği rol ve Temmuz ayından itibaren neredeyse her gece TSK’nin Kandil’e tonlarca bomba atması, saatlerce operasyon yapmasını ileri sürerek, Kandil ne yapsın ki yanıtları verecek kadar toleranslı eleştiri yapıyorlar. Bu daha önce tam tersiydi.
Belediye Başkanlarına, Belediye Meclis üyelerine acımasız eleştiriler yapılmaya başlanmış. Ancak bukişisel hataların bir sonucu gibi gözükmüyor. Demokratik, yasal mücadeleye karşı gelişen tepkinin ve çok sistematiği olmayanyaklaşımın ürünü gibi görünüyor. Kırgın kitlelerin büyük kısmı hala siyasal tercihlerinde değişiklik yapmış değiller. Ancak demokratik siyaset ve mücadelenin değer kaybına uğramasının yaratacağı siyasal ve sosyal sonuçlarıhesaba katmadan üretilecek siyasetin sonuç alıcı ve geliştirici olması beklenmemeli.
Newroz’a katılan kitlenin sayısına bakarak çıkaracak doğru ders bu güne kadar izlenen siyasetin ancak sorgulanması olmalıdır.
HDP neden daha önceki daha sert ve çetin süreçlerde Newroz alanına akın eden Amed’liler bu kez alana gelmediler sorusuna yanıt vermeli. Bunu devlet baskısıyla sınırlı bir izah yolunu seçmesi durumunda ise ancak kendini avutabilir. Aleni olan demokratik siyasete tepkinin nedeni ve köklerini açığa çıkaracak bir cesaret göstermesi ise gönlü kırık Kürtleri 7 Haziran öncesi gibi yeniden kazanma ihtimali doğar.
Hükumet, üç gün bilemedin bir hafta içinde (bu sözler özel bir toplantıda bir Başbakan Yardımcısı tarafından söylenmiştir) sonuç alınacağını sanarak uygulamaya soktuğu güvenlik eksenli politikalarının aylardır neden sonuç vermediğinin ve sorunu daha da büyüttüğünün yanıtlarını bulmalıdır.
Amed Newroz alanında toplanan siyasal kırım politikasına isyan etmek/direnmek için direngen, hınç dolu, ölümüne kendi davasına bağlı on binlerin varlığını kitlelerden gizlemek kendi ayaklarına kurşun sıkması sonucunu doğuracaktır. Çünkü demokratik Kürt siyasetine destek vermeyi bırakanların bir kısmı sokaktan çekilmiş evinde oturuyor. Evinde oturanlar,başka bir harekete ve partiye yönelmiş değiller. Büyük olasılıkla ilk seçimlerde yine oylarını Kürt siyasetinin işaret ettiği partiye vereceklerdir. Unutmayalım demokratik Kürt siyasetine her zaman sokaktakiler yön veriyor. Bu Kürt siyasal hareketi ile diğer partiler arasındaki temel farklılıklardan biridir.
Bugüne kadar Ankara’ya yüzü dönük olanların yaşadıklarından sonra sırtlarını dönmeye başlamış olmasından ders çıkarması gerekenesas hükümettir. Kamu güvenliğini sağlanacak iddiasıyla tam bir polis devleti olma yolunda ilerleniyor.. Demokratik ve sivil siyasette değer verenler ancak demokratik zeminleri geliştirdiklerinde kendi önlerini de açmış olurlar. Bu gün AK kendi eliyle Kürt siyasetinin önüne diktiği her engelin, kurduğu her bariyerin kendi sonunu hazırlamak olduğu Başbakanın son Sur gezisinde görüldü. Onca güvenlik tedbirine rağmen Başbakanın Ulu Cami’de Cuma namazı kılması dolayısıyla camiye yalnız önceden kayıt yaptırmış olanların alınması hükümetin güvenlik batağına saplandığının kanıtıdır. Bu yolun yol olmadığını Başbakanın Sur’daki yalnızlığı anlatmış olmalıdır.
Sonuç olarak bu yıl ki mitingi önceki Newroz ile karşılaştırmak doğru değil. Son üç yılın Newroz’unda insanlar barışı nasıl inşa edeceğini görmek, dinlemek büyük umuduyla akın ettiler. 2016 Newroz’u ise siyasi kırıma karşı dik duruştu.
Bu yıl ki Amed Newroz’una katılım Kürtlerin demokratik mücadele ve siyaset acısından tehlikeli sulara kulaç atma eğilimi içine girdiklerini ya da bu eğilim daha da güçlenmekte olduğunun işareti olarak değerlendirmek gerek. Bu eğilimi güçlendirecek her uygulama, her siyaset Kandil’in güçlenmesine ve barışın gerçekleşme ihtimalinin zayıflanmasına hizmet ediyor. Çünkü barış ancak demokratik siyasetin güçlenmesiyle inşa edilebilir.
Amed Newroz’una bu gözle baktığımızda barışı inşa etmek için yeni bir yol arayışının olduğunu söyleyebiliriz. Ama üzerinden 10 günden fazla zaman geçti; aksi yönde bir ilerleyişvar.