NOKTA | HAKAN TAHMAZ*
Birçok insan gibi benim de aklımda son sekiz aydır İmralı’da neler konuşuldu, Ankara’da neler ne oldu, Kandil ne istiyordu, Dolmabahçe’deki basın açıklamasına hükümet ile Cumhurbaşkanı neden farklı yaklaştılar, neden masa devrildi gibi sorular dolaşıyordu. Taraflar bunlara benzer sorulara yanıt verirken sadece birbirlerini suçluyorlar, kimse kendi yanlışından söz etmiyor.
Avrupa’da yayınlanan “Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa” (İmralı Notları) , bu soruların en azından bazılarının yanıtlarını bulabilecek bir doküman. Ancak, Çözüm Süreci’nin bütün fotoğrafını çekmemizi sağlamıyor. Çünkü Abdullah Öcalan’ın Kandil’e yazdığı mektuplar ve devlet heyetiyle yaptığı görüşmelerin tutanakları kitapta yer almıyor. Bazı önemli bölümler yok. Mesela 6-7 Ekim kalkışmasının bitirilmesine neden olan gece yarısı mesajı kitapta yer almıyor. Bunların içeriğine ancak HDP Heyeti ile görüşmelerde gündeme geldiği kadarıyla vakıf olmak mümkün olabiliyor. Yani kitap, buzdağının görünen yüzünü yansıtıyor.
Kitap, çözüm masasının neden devrildiğine ilişkin fikir sahibi olmamızı kolaylaştıracak döneler sunuyor. Bugün Çözüm Süreci’nin başında hükümet ile PKK lideri Abdullah Öcalan arasındaki yaklaşım ve beklenti farklılığının giderilmemesinin sonucuyla karşı karşıya kaldığımız net anlaşılıyor.
Benzer sorunları çözmüş farklı ülkelerde de barış süreçlerinin başında taraflar arasında beklenti ve yaklaşım farklılığının olduğunu biliyoruz. Ancak barış çalışmalarının başarıya ulaşması için taraflar arasındaki bu görüş farklılığının giderilmesinin zorunlu olduğunu da yine bu deneyimlerden biliyoruz. Bu nedenle barış görüşmelerinin ilk aşaması olan ön müzakerede dört önemli nokta olmazsa olmazdır. Birincisi sorunun tanımında tarafların ortaklaşması, ikincisi bağımsız gözlemci bir heyetin oluşturulması, üçüncüsü verilen sözlere tarafların sadık kalması, son olarak da karşılıklı güven artırıcı önlemler geliştirilmesidir. Türkiye’de bunların hiç birinde ciddi ilerleme olmadı. İkinci aşamaya geçilmeden süreç bitti.
İTTİFAK STRATEJİSİ
Kitaptan anladığımız Abdullah Öcalan, PKK’nin silahlı varlığını Türkiye devleti için bir tehdit unsuru olmaktan çıkarmaya çalışıyor. Bunu Ortadoğu’da demokratik Türk- Kürt büyük ittifakını gerçekleştirme stratejinin en önemli parçası olarak yapmaya çalışıyor. “Bizim yaptığımız Türk Kürt ilişkilerinin normalizasyonudur” diyor. (27 Şubat 2015 tarihli görüşme notları)
Bu süreçte Türkiye’nin demokratikleşmesine paralel olarak Kürtlerin haklarına kavuşması beklentisiyle hareket ettiği görülüyor. Öcalan, bu yaklaşımını: “Silahlı çatışmaya son verme sıkı sıkıya yasal demokratik mücadeleye sarılmakla olur. Yasa çıktı çıkmadı tartışması da mesele değil. Bunların hepsi sadece demokratik siyaset aşamasının birer parçasıdır. Tarihi çatışma sürecini sona erdirdik dediysem barış oldu demiyorum, legal siyasete evrensel bağlılıktan ve mücadeleden söz ediyorum. Hiçbir şeyden vazgeçmedim. Ben sadece Demokratik Türkiye olmadan bunların hiç biri olmaz, zamanı da değil, arabayı atın önüne koymayın diyorum. Önce demokratik Türkiye olmalıdır.“ biçiminde özetliyor. (3 Nisan 2013 tarihli görüşme notları)
Abdullah Öcalan, görüşmelerde Türk, Kürt ittifakının oluşmasını istemeyen bölgesel ve uluslararası güçlerin Çözüm Süreci’nin bitirilmesi için provokasyon yapma tehlikesine dikkat çekiyor. Kandil’i ve Ankara’yı uyarıyor. Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı sorun ve tehlikelere ilişkin öngörülerde bulunuyor. KDGM yetkilisinin 27 Şubat 2015 tarihinki görüşmede sarf ettiği “Siz bütün olaylara günübirlik politikalarla yaklaşmadınız, stratejik yaklaştınız. Tanığım, daha önce tespit ettiğiniz her şey gerçekleşti” sözleri durumu anlaşılır kılmaya yetiyor. Öcalan şaşırtıcı bir biçimde İran konusunda uyarılar yapıyor. Kandil’in İran’ın etkisinde kalmasından kaygılanıyor.
Bütün görüşmelerde Kandil ve hükümetin sorumlu davranmadığını, sürece taktiksel yaklaştıklarını iddia ediyor. Hükümetin verdiği sözleri yerine getirmediğinden, ciddiyetsizliğinden şikâyet ediyor. Görüşmelerin her an kesilebileceğinden söz ediyor. Kandil ve HDP heyeti tarafından dile getirilen eleştirilerin büyük kısmına Öcalan’ın hak vermesi ve buna rağmen yeni öneriler geliştirmesi süreci suni teneffüslerle yürütmeye çalıştığını gösteriyor.
KANDİL RAHATSIZ
Öcalan, görüşmelerde Kandil’in kendi yaklaşım ve tutumunu anlamadığını ve onaylamadığını ancak karşı duruş da sergilemediğini yansıtıyor. Bunu eleştiriyor ve şikâyet ediyor. Ancak artık savaşın yanında olmayacağını kesin bir dille ifade ediyor. Bu vurgulardan Kandil’in Öcalan’ın inisiyatifine yol verdiği ama hükümetin yaklaşımından kaynaklı büyük bir güvensizlik ve memnuniyetsizlik içinde olduğu anlaşılıyor. Öcalan’ın Kandil’e yazığı ve ağır eleştirilerin olduğunu söylenen bir mektubun “PKK ile ilişkileri bozulabileceği” endişesiyle KDGM tarafından gönderilmemesini (9 Ocak 2015 tarihli görüşme notları) Kandil’in sürece Öcalan’dan çok farklı yaklaştığının kanıtı olarak da değerlendirebiliriz. Bu yaklaşım Kandil’in Öcalan’a iletilen yazılı ve sözlü bütün mesajlarda olduğu anlaşılıyor. Bu noktada Öcalan’ın yalnız kaldığı pekala ileri sürülebilir.
Bütün bunlar Çözüm Süreci’nde 6-7 Ekim Lice, Cizre olayları gibi olayların meydan gelmesine de vesile olduğu için Öcalan tarafından eleştiriliyor.
SÜRECE GÜVENLİKÇİ YAKLAŞIM
AK Parti hükümetinin, Çözüm Süreci’ni güvenlik eksenli ve Kürt sorununu PKK’nin silahlı varlığına indirgediği görülüyor. Bunu İmralı Heyeti ile yapılan iki görüşme gözler önüne seriyor. İlki dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın isteği üzerine Sırrı Süreyya Önder ile yapılıyor. Bu özel görüşme, 17 -25 Aralık operasyonlarından on gün sonra gerçekleşiyor. Başbakan, Önder’i dinledikten sonra, “Bir mastır planlarının olduğunu, bunu zamanı ve yeri geldikçe ve devlet kurumlarında görüş birliği oluştukça paylaşacaklarını, ancak komplo koşullarında bu çalışmanın yürütülmesinin tehlikeli olacağını, bu nedenle basın ve Akil İnsanların ziyaretini bile ertelemek zorunda kaldığını, çünkü kimin nasıl davranacağından emin olamadığın” söylüyor. ( 11 Ocak 2014 tarihli görüşme notları)
İkincisi ise Başbakan Davutoğlu ile İmralı Heyeti’nin Dolmabahçe’de yaptığı görüşme. Bu görüşmede de Kobani olayları nedeniyle neredeyse iki saat boyunca sadece güvenlik sorunu konuşuluyor. Öcalan’ın, yol haritası ve İzleme Heyeti noktasında hükümetin bir iradesi var mı sorusuna: “Heyet olarak ortak görüşümüz, hükümetin tutumu net değildir. Tam bir kararlıktan bahsetmek risktir” yanıtı verilmesi (9 Ocak 2015 tarihli görüşme notları) Çözüm Süreci’nin kırılma noktasının Kobani olduğunu bütün çıplaklığıyla açığa çıkarıyor.
İmralı’daki bu görüşmede her iki taraf, Kobani‘nin kendileri için kırmızı çizgi oluğunu karşılıklı olarak deklere ediyor.
ÇÖZÜM SÜRECİ CAN ÇEKİŞİYOR
9 Ocak 2015 tarihli görüşmenin, kapsamı, ele alınan konular ve tartışmalar itibariyle sürecin en önemli görüşmelerinden biri olduğu anlaşılıyor. Bu görüşmedeki tartışma ve aktarımlardan, Hükümetin sürece taktiksel yaklaştığı ve her türden iyileştirme ve düzenlemeleri son ana bırakarak içini boşaltmaya çalıştığı; Kandil’in ise süreçten hiçbir beklentisinin kalmadığı anlaşılıyor. Öcalan’ın bu görüşmede Kandil ve Hükümet’e yönelik eleştiri ve suçlamaları ağırlaşmaya başlıyor.
2015 yılın ilk görüşmesinden Kandil ve hükümetin çatışma sürecine hazırlık içinde oldukları çok net açığa çıkıyor. Öcalan ve KDGM yetkisinin ise süreci kurtarmak için yoğun bir çaba gösterdiği görülüyor. Öcalan’ın İzleme Heyeti konusundaki ısrarlı tutumu ve Dolmabahçe’de okunan 10 maddelik yol haritası tıkanıklığın aşılması ve müzakere sürecinin yeni aşamaya geçiş önerileri daha sonraki beş görüşmeye damgasını vuruyor.
İzleme Heyeti’nde yer alması için önerilen isimler ve yürütülen tartışmalar iki yıllık süreçten hiçbir ders çıkarılmadan tamamen toplumsal algı yönetimi yapıldığını gösteriyor. Dolmabahçe açıklaması bu koşullarda ve yaklaşımla planlanıyor.
Özetle kitap, İzleme Heyeti’nin kurulmasını ve müzakereye geçilmesini engelleyerek çözüm masasını devirenin hükümet olduğunu anlatıyor. Kitapta yanıtı olmayan sorular ise Kandil, HDP, İmralı Heyeti’nin bu sonucun ortaya çıkmasındaki payları nedir, hangi yanlışları, neden yaptılar gibi sorular. Öcalan’ın görüşmelerde yaptığı sert eleştiriler bunlara cevap bulmamız için yeterli değil.
*Türkiye Barış Meclisi Sözcüsü