Bir süredir tartışılan KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın müzakere sürecinde ABD’nin gözlemci olabileceğine ilişkin açıklaması “üçüncü göz” konusuna yeni bir unsur eklendi. Hâlbuki İmralı ve Hükümet, ” yerli çözüm” konusunda anlaşmış gözüküyorlar. Bunun değişme ihtimali ise oldukça düşük.
Hükümetin sıkça Çözüm Süreci’ nin “bize özgün olacak” vurgusu yapması ilk önce Oslo tecrübesiyle ilgili gibi anlaşılıyordu. Süreç içinde yapılan açıklamalardan bunun tek başına bununla sınırlı olmadığı görüldü.
Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi sürecinde her ülkenin kendi hesap ve planları doğrultusunda davranmasının Kürd Sorunu’nun çözümünü zorlaştırdığı bir gerçek. Çözümün iç dinamiklerinin oldukça zayıf olduğu koşullarda çözümün daha karmaşık ve zor olacağı hesap edilmek durumunda.
Her sorunun kendine özgün yanları olduğu gibi çözümünün de ülkeden ülkeye farklılık göstermesi doğal. Çözüm modelleri kopya edilemez. Dünyayı yeniden keşfetmeye çalışmak ise zaman ve enerji kaybıdır. Yerli çözüm bulmanın zorluklarının nasıl aşılacağı çözümün karakterini belirleyecek derecede önemli bir problemdir. Bu noktada, karşı karşıya bulunduğumuz bazı sorunlara madde madde dikkat çekmek istiyorum.
1- Türkiye, Kürd Sorunu büyük ölçüde Ortadoğu sorununa ve Küresel soruna dönüştüğü bir aşamada çözüm arayışına girdi. 20 yıl öncesi durum tam böyle değildi. Gecikmiş olmak artık çözüm için daha makro bir politikayı gerektiriyor. Yani artık Türkiye’nin Kürd Sorunu’nun çözümü ile bölge politikası “etle tırnak” gibidir.
2- Türkiye’yi çözüm arayışına sürükleyen esas olarak, küresel ve bölgesel gelişmelerdir. Kendi iç dinamikleri belirleyici değil. Türkiye Küresel dünyanın bir parçası olmak zorunda olduğu için ve Kürd Sorunu’nu eski hali ile taşıması mümkün olmadığında çözüm arayışına girmiştir. Bu nedenle de “yerli çözümün” sınırları vardır. İstese de istemese de küreselleşmiş bir sorunun varlığıyla hareket etmek zorunda.
3- “Yerli model” arayışları fazlaca zorlandığında benzer sorunları çözmede elde edilmiş deneyimlere sırt dönmeyle sonuçlanabilir. “Biz başka hükümetlere ve ülkelere benzemeyiz” gibi megaloman, üstenci bir yaklaşım siyasi ufuk darlığına ve kendine güvensizliğe yol açacak bir yaklaşım tarıdır. Her iki durum da bir çok riski içeriyor.
4- Hükümetin bu yaklaşımı aynı zamanda Kürdlerin eşit yurttaşlık haklarına veya başka bir ifadeyle egemenliğin paylaşılmasına kapalı olduğuna ilişkin bir işarettir. Bu Kürd siyasal hareketi ile Hükümetin arasındaki çözüm konusundaki açının genişliğini ortaya seriyor.
5-Hükümetin son yıllarda her konuyu millileştirme tutumunu Kürd Sorunu konusunda da izlemesi yaraların kabuk bağlamasını zorlaştırıcı bir sonuç doğurduğu gibi Kürdlerin en temel evrensel eşit yurttaşlık haklarını (en azında kullanılmasının) tartışılmaya açılmasına yol açıyor ve bu çözümsüzlüğü derinleştirecek gelişmelerin oluşma potansiyelini taşıyor.
6-Millileştirme perspektifinin doğal sonucunun ulaşacağı boyut, Kürdlere evrensel hakları konusunda Kürd olmayanların rıza gösterdikleriyle yetinmeyi istemektir/dayatmaktır. Bu adil- adaletli olmayan bir sonuç doğurur. İnsan haklarına, demokrasiye, özgürlüklere çifte standartlı yaklaşmaktır. Barışın kalıcı olmasını engeller. Kürdlerin siyasallaşmasının ulaştığı boyutun, bu türden yaklaşımlara prim vermenin önünde engel olduğunun görülmesi ise bu yola girmemeyi gerektir.
7- Sorunları veya konuları millileştirerek, insanları geri yönlerini, korkularını harekete geçirerek seçim kazanılabilir. Ama kalıcı sorun çözme yöntemi, tarzı ve yaklaşımı olamaz. Toplumsal değişim ve dönüşüm inşa edilerek ve evrensel hakların kurumsallaşması ve toplumsallaşması sağlanarak kalıcı çözüme ulaşılabilinir.
Sorunları millileştirme yaklaşımı çıkmaz sokağa sapılmasını getirebilir. Böylesi bir yola girmeden çözüm geliştirmek en sağlıklı yoldur.