Bugün soluduğumuz hava kadar, yediğimiz ekmek kadar, içtiğimiz su kadar barışa ihtiyacımız var. Bu topraklar barışa susadı. Hem de çok acil.
Şimdi bir şey yapmanın tam zamanıdır. Yarın geç olmadan; dünkü gibi dizimizi dövmek istemiyorsa şimdi vicdanımızın bizi götürdüğü yere gitmeliyiz.
Ölümlerin durmasını, bombaların, füzelerin, silahların susmasını, acıların dinmesini, yaralarımızın kabul bağlamasını ve savaş suçu işleyenlerin cezalandırılmasını isteyenlerle buluşmanın, seslerine ses katmanın, çığlıklarını büyütmenin zamanı şimdi değilse, ne zaman?
Her gün barıştan biraz daha uzaklaşıyoruz. Ülkede her geçen gün savaş daha fazla şiddetleniyor. Ölümler sıradanlaştı. Ölülerimizi sayılarla nesneleştirilmesi kanıksandı.
Savaş kadermiş gibi sunulur oldu. Bebeklerin kör kurşunlarla ölmesi kader olarak izah edilir oldu.
Bu ülke, bu acılara dayanamaz oldu.
Gaziantep’te yaşanan vahşet ve katliam tehlikenin boyutunu gözümüze soktu.
İktidarın Suriye siyaseti, Türkiye’yi bölge savaşının eşiğine getirdi. Bölge gücü olma sevdası savaş halini yaygınlaştırdı ve kalıcı kıldı.
AKP, savaşı kendini yeniden, yeniden üretmenin aracı haline dönüştürdü
Ölümleri durduracak çözümlerden ısrarla kaçınıyor. Çözüm için gösterilen her çaba, her türden arayışı ‘terörizmle mücadele’ konseptine dâhil edilerek, damgalıyor.
Herkesi bu savaş oyununa dâhil etmek için ırkçı, milliyetçi ve nefret söylemi her saat, her dakika kulaklarımızda çınlatılıyor.
Yangına körükle gitmeyi marifet ve çare sanan zavallılar, parti binalarına saldırıyorlar. Dokunmazlıklara dokunma oyununu çok sevenler, yeni oyunlar tezgâhlamanın peşindeler.
Kitlesel linçlerin eşiğindeyiz.
Daha iki gün evvel silahla sorun çözülmez diyenler, şimdi şiddetin, silahın önünde adeta secde ediyorlar. Ülkenin dört bir yanında silahların kutsama seanslarının düzenlendiği görmek toplumu daha da karamsar kılıyor, umutları söndürüyor.
Bu Cumartesi günü 1 Eylül dünya barış günü. Bir gün de olsa barışın sesi, silahların sesini bastırmalı.
Her şeye rağmen, inadına barışın sesi yükselmeli.
Kürt sorununda savaş son bulsun, gençlerimiz yeni Osmanlıcılığı kurbanı olmasın diye;
Çok dili, çok kültürlü, çok inançlı Türkiye’de herkesin eşit, özgür ve demokratik bir ülkede birarada yaşamamız sağlansın diye;
Gaziantep, Uludere katliamları tüm çıplaklığıyla aydınlatılsın diye;
AKP, küresel güçlerin taşeronluğunu terk etsin diye;
Ülke toprakları başkalarının üstü olmaktan çıkarılsın diye,
Suriye halkının, kendi kaderini belirlemesine fırsat verilsin diye;
VicdanımIzın sesine kulak verelim. Gelecek nesiller karşısında utanmamak için;
TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in dün çağrısının yaptığı 11 maddelik güvenlikçi milli mutabakat manifestosunun karısına demokrasi ve özgürlüğün manifestosuyla çıkmak için;
Herkes için her yerde barış ve adalet diyenlerle birlikte olalım.
1 Eylül’de AKP’ye dur diyelim.
Üzerimizdeki ölü toprağı atalım.
28 Ağustos 2012