Nefret söyleminin yarattığı tehlike

Bu topraklarda son yıllarda yetişmiş en değerli insanlardan biri olan Meral Okay’ın ölümü üzerine kaynatılan cadı kazanı ve geliştirilen nefret söylemi geçiştirilecek gibi bir boyutta değil.

Bize büyüklerimiz ölenin arkasından kötü konuşulmayacağını öğretti. Anadolu’da insanlar düşmanları öldüğünde sevinçlerini aleni yaşamazlar.

Kendini dini inancı güçlü sananların bundan muaf olduğunu öğretmediler.

Ama inançlı insanlara seslenme iddiasında olan bazı gazete ve yazarlar bunu son yıllarda çok sık yapmaya başladırlar.

Dün  Meral Oktay’ın ölümü üzerine habervaktin.com sitesinden  olduğu gibi nefret söylemiyle kin kusuyorlar.

Siyasi görüşlerinin gereğini yapıyorlar denebilir. Bu kadar basite alınabilecek bir şey değil.

Ya kendine demokratım, sosyal demokratik, liberalim, solcuyum, sosyalistim diyenlerin nefret söylemini nasıl izah edeceğiz.

Mesela sitemizin konuk yazarlarında eski CHP milletvekili Şahin Mengü’nün yazılarındaki nefret söylemi’ne ne demeli.

“Yılgınlığa hiç neden yok, tek çıkış yolumuz anti emperyalist Atatürkçülüktür.Tek yolun bu olduğu, İran ABD, AB, Bölücüler ve Ermeni Milliyetçileri ile CHP içindeki yeminlilerin tek ortak hedefinin Atatürk olduğu gerçeği bunu ortaya koymaktadır.” (2 Nisan 2012 tarihli AKP’nin B Planı başlıklı yazısından)

“Bu ülkede bölünmesine neden olacak, aslında altında iç barışın ve kardeşlik ortamının bozulmasına sebep olacak, ilk bakışta da masum gibi görülen talepleri, demokrasi, insan hakları bağlamında gördüklerini ileri sürerek destek verecek, bir yazarımızın deyimiyle “küresel sürtükler” de var. ( Bir dostum yazmış “Nevroz Güzelliktir” diye başlıklı yazısından)

Bu iki paragraf, nefret söyleminin nerelere kadar dayandığını gösteriyor. Tehlikenin büyüklüğünün farkına varılmadan demokrasi adına hiçbir ilerleme sağlanamaz.

Bu türden yazılar sadece yazarının durduğu  yeri göstermekle kalmaz. Aynı zamanda bunun aracı olanlarında da zaafını gösteriyor.

Son çeyrek yıldır nefret söylemi çok boyutlu ve yönlü yaygınlaşıyor, derinleşiyor. Nefret söylemi farkında olarak veya olmayarak günlük hayatın ağırlıklarını toplumla sosyal, siyasal, kültürel değişimin eşiğinden olduğu dönemde fazlasıyla hissedilir.

Bu süreçte toplumun nefret söylemine karşı geliştireceği demokratik direnç ve tavır “yeni” siyasal, kültürel yapının karakterini tayin eder.

Nefret söyleminin zihinsel arka planını monoletik dünya görüşü oluşturuyor. Bu tekçi anlayış,   çoğunlukçu toplum anlayışına beslenir. Farklı yaşam tarzına, siyasal ve etnik kimliğe, inanca, sosyal ve kültürel yaşama hayat hakkı tanımaz.

Bu nedenle egemen olandan farklı olan herkes, her kesim ötekidir; eşitliği sözde savunan çoğunluk, farklı olana düşman gözüyle bakar, bir biçimde halledilmesi gereken münafık olarak telaki eder. İşte nefret söylemine hayat suyu bu düşünsel zemin veriyor.

Bununla mücadele, daha özgür, daha demokratik, daha eşikçi bir Türkiye’ye ulaştıracak mücadele hattıdır.

10 Nisan 2012