PKK tarafında 8 askerin Hakkari’de öldürülmesi üzerine Başbakan “sözün bittiği yerdeyiz” ifadesini kullandı.
19 Ağustos 2011 tarihinde PKK tarafında 8 askerin Hakkari’de öldürülmesi üzerine Başbakan “sözün bittiği yerdeyiz” ifadesini kullandı. Bir gün sonra Türkiye Barış Meclis bir grup aydın ve yazarlar birlikte düzenlediği basın toplantısında Başbakanın bu sözlerine itiraz etti.
İtirazımızın nedeni sözün bittiği yerde silahlar konuşacak olmasında duyduğumuz endişeydi. Bu yeni bir savaşın işaretiydi. Ne yazık ki derdimizi anlatamadık.
Sorunun çatışarak, savaşarak değil, konuşarak ve diyalog ile çözülebileceğini anlatamadık. Muktedirlerin, verdikleri savaş kararından dönmelerini sağlayamadık. Bir kez daha savaş, çatışma arzusu içinde olanlar kazandı. Barış ve demokratik çözüm isteyenler yenildi.
Ülke iki ay içinde sanki yas evine döndü. Her gün cenaze törenleri düzenleniyor. Türkiye her saat yeni bir ölüm haberi ile sarsılıyor.
Sokaklardan, caddelerden nefret, öfke ve ayrımcılık fışkırıyor. Küçük küçük linç girişimleri, silahsız Kürtlere dönük saldırılar yaygılaşıyor.
Cumhurbaşkanı intikam yemini eder gibi konuşuyor. Başbakan aydınlara, yazarlara, Kürt annelerine, BDP oy veren seçmenlere ve dün Ankara’da medya yöneticilerine ve patronlarına talimatlar yağdırıyor.
Gazeteci Yasemin Çongar, Başbakanın medya patron ve yöneticileriyle toplantıyı bugünkü yazısında “Gazeteci milleti olarak aynada pek güzel görünmüyorduk velhasıl” sözleriyle anlatıyor. Bu sözler bir çok şeyi açıklıyor olsa gerek.
Başbakan İngiltere eski Başbakanı Margareth Thatcher’ ait: “Propaganda terörün oksijenidir” sözlerini gazetecilere hatırlatmış. Medyada yeni dönem uygun haberler yapmasını istemiş.
Doğrusu propaganda her şeyin oksijenidir. Barış ve çözümün de oksijeni propagandadır. Bu ne istediğinize bağlı bir şeydir.
Muktedirler savaşa, çatışmaya ve yeni ölümlere karar verdikleri için barışın ve çözümün sesinin kesilmesini istiyorlar. Medya patronları ve yöneticileri de emret Başbakanım diyor.
Toplumda Bunu demeyecek medya yöneticileri, sivil toplum örgütleri, inanç grupları, kanaat önderleri çoğunluk olmadıkları sürece ölümler, acılar ve gözyaşılar bitmeyecek.
Başbakanın “sözün bittiği yerdeyiz” sözlerine ister devletin bekası, milletin birliği, ister patronun çıkarı, ister örgütün isteği, isterse de kendi kişisel çıkar nedeniyle itiraz edilemediği sürece her an insanlığımızdan bir adım daha uzaklaşılıyor.
Çünkü savaşa, çatışmaya yaklaştık.
Çünkü öldürme ve ölme üzerine kurulmuş siyasete boyun eğdik.
Bu nedenle savaşa önce kimin karar vermiş olmasını sorgulayarak haklı çıkma arayışı kimseyi ölümlerin, yaşanan acılarının ve toplumsal travmanın günahından arındırmıyor.
İçimizden bazılarımız daha çok olsa da savaşı önlemek için elinden geleni yapmayan herkes günahkâr.
Savaş tek taraflı olmaz. Savaşmak isteyen kendine panter bulmak zorundadır. Savaşa karar vereni pantersiz bırakmak “en kötü barış, en iyi savaştan iyidir” anlayışı ile hareket edildiğinde başarılabilir.
İnsan yaşamından daha kutsal, daha değerli bir şeyin olmadığına inanlar barışı sağlayabilir. Türkiye de gazeteciliğin sorunu da tam burada başlıyor. İnsana değil, güce taptıkları için emret Başbakanım demekten hiçbir beis görmüyorlar.
Yaptıkları haber, attıkları manşet, ölüm yol açtığında da geceleri başlarını yastığa koyduklarında rahat uyuyabiliyorlar.