Kamuoyunun fazla dikkatini çekmiyor ama sendika kongrelerinden bir şeyler oluyor.
Sendika kongrelerini imkânlarım el verdiği ölçüde takip etmeye çalışıp zaman zamanda paylaşıyorum. Sendikal hareketin içinde bulunduğu krizin aşılmasıyla solun krizinin aşılması eş zamanlı ve paralel süreçte doğrudan birbirine bağlı olacak. İşin doğası bunu gerektiriyor. Sol, krizini aşıp, iktidara yürümeye başladığından sendikal harekette yükselişe geçmiş olacaktır. Ya da sendikal hareket, ülkenin siyasal hayatına güçlü bir biçimde müdahil olmaya başladığında, sol siyasetin toplumsal etkisi ve belirleyiciliği hızla artacak. Bu iki güç arasından ilişki her ikisinin sosyal yapısından kaynaklanan doğal bir ilişkidir.
Her iki kanaldaki tıkanıklık ülkeyi ciddi derecede tehdit eden siyasal gelişmelere yol açıyor. Siyaset, akması gerek olağan mecrada akmıyor. Her iki alanda ortaya çıkmış olan sorunlar ve bunların çözümleri diğerini kolaylaştırıcı veya zorlaştırıcı oluyor.
Sendikal hareketin krizden çıkış arayışları kongrelerin ana gündemi. Sendikal hareketinin derlenip sıçrama yapabilmesinin yükü en diri, birikimli ve yüzü geleceğe dönük sendikal yapıların omuzlarında. Bu yapılar yeni sendikal hareket yaratmakta manivela rolü üstlenmekten kaçınamazlar. Bu rollerini çalışanlarının eylemliliği zemininde geliştirebildikleri ölçüde krizden çıkış hızlanacaktı.
Bunlardan biri de hiç kuşkusuz hafta sonu kongresini yapan Birleşik Metal-İş Sendikasıdır. DİSK’in sınıf ve kitle sendikalcığı felsefesini hayata geçirmeye en fazla özen gösteren, en militan, birikimli, konfederasyonun en diri örgütü adına ve misyonuna yakışır bir kongreyi geriden bıraktı. Metal işkolundaki 65 yıllık sendikal mücadeleyi bir belgesel olarak kongrede gösterildiğinde izleyen herkese “vay ne günlerdi” dedirtirdi.
Türkiye tarihini anlatan belgeselde insanın içini burkan tek şey, bölgede yaşanmış 1. ve 2. Körfez savaşının, Irak savaşının ve nihayetinde bu topraklarda 30 yıldan fazla süren çatışmanın her gün yol açtığı ölümlerden tek bir kelime bile denilmemesidir. Bu Birleşik Metal-İş’in sahiplendiği geçmişine ve bugüne yakışmadı. Kürt sorununun yol açtığı problemleri ağza almamak bu sorunu ortadan kaldırmıyor. Kongrede Kürt sorununa ilişkin ilk kez karar alınması durumun vahametini ortaya koyuyor. Son kongrede alınan barış kararıyla Birleşik Metal –İş, kendi Kürt Açılımı’nı yaptı. Akıbetinin AKP’nin açılımına benzemesi en küçük ihtimal dahilinde değil.
Buna rağmen Birleşik Metal-İş, kongre gibi kongre yaptı denebilir. Kongrede DİSK yönetimine talip olduklarını ilanı oldukça önemli bir gelişme. Bu DİSK açısında hayırlı sonuçlar doğurma potansiyeli taşıyan demokratik bir tutumdur. Birleşik Metal –İş’in mücadeleci çizgisini DİSK’e taşımak için irade beyan etmesi, sendikal geleceğe olan güvenin, umudun yansımasıdır. Bu yoldan yürümek yeni sendikal hareketinin yaratılmasının önünü açan bir tercihtir.
Bu iradeyle, benzer arayış içinde olan Türk-İş üyesi Sendikal Güç Birliği Platformunu oluşturanların ve KESK içindeki benzer arayış sahiplerin buluşmalarını sağlayacak olan ise çalışanların sosyal, demokratik ve ekonomik hak direnişleridir.
Bunlarda ilki 21 Aralık 2001 Çarşamba günü KESK’in çağrısıyla genel grev olarak gerçekleşiyor. Sendikal hareketin üzerindeki ölü toprağı dert edinen, AKP’nin neo liberal ekonomik, sosyal ve anti demokratik politikalarında mağdur ve şikâyetçi olan herkes, meşrebince bu grevle dayanışma geliştirmelidir. Ortak mücadele ve ortak örgüte ulaşmanın yolu budur. Ortak mücadeleden ve ortak örgütlenmeden uzak durmaya çalışılarak ya da gizli veya açık örgüt fetişizmi yaparak, sendikal hareketin ve solun içinde bulunduğu krizden çıkmasına katkı sunulamaz.
Bu bakımdan kongrelerde öne çıkan örgüt fetişizmi sendikal hareketini kemiren en büyük virüslerden biridir. Buram buram sekterizm kokan bu yaklaşım, solun ve sendikal hareketinin ortak kanalda buluşmasının önünde engeldir. Emekçi ve yoksulların oturduğu semtlerde, sağ oylar tavan yaparken, sol oyların erimesi büyük ölçüde bu sekterizmden kaynaklanıyor.
Sendikal hareketin esas problemiyle değil, kendi küçük dünyalarıyla boğuşmayı tercih edenler, bir gün mecalsiz kaldıklarını fark ettiklerinde, çok geç kalmış olacaklar. Ama iş işten geçmiş olacak. Yeni sendikal hareket yaratma perspektifiyle hareket etmeyen hiçbir çabanın kalıcı başarıya ulaşma şansı yoktur. Hiç kuşkusuz, tek tek her bir sendikanın önce kendine çeki düzen vermesi tartışma konusu değildir. Tartıştığımız ana yönelim ne olacağıdır. Kendi örgütünün mü geleceği, yoksa sendikal hareketinin geleceği mi?
Yeni sendikal hareket derdi olanlar hiç işi yokuşa sürmeden 21 Aralık greviyle dayanışmak ve ortaklaşmak zorundadır. Dayanışmanın yolu ve yöntemi güç ve olanak sorunudur.