AKP  ve  aydınlar

Hükümetin aydınlara, aydınların hükümete yaklaşımlarının aydın hareketinin geçirdiği değişimi gösteriyor.

AKP’nin küreselleşen dünyaya Türkiye’yi uyumlu hale getirmede üstlendiği rolü başarıyla yerine getirdiği kesin. Bunda AKP’ye gözü kapalı destek veren “iktidarın eteğine yapışık demokratlığı da elden bırakmayan” aydınların payı büyüktür.

Bu aydınlar, Türkiye’nin yaşamakta olduğu değişimin ne yöne doğru geliştiğini ve değişimin ana dinamiklerinin ne olduğunu doğru kavramış değiller. Bu aydınlar ideolojik, siyasal tutarlılık ve aydın olmanın etiksel sorumluluğundan daha çok sosyal, siyasal faydacılıkla iktidarla ilişki kuruyorlar.

AKP’nin, 12 Eylül referandumunda mutlak iktidar isteğine destek verdiler. AKP’nin ileri demokrasiye ulaşma gayreti olarak sunduğu referandumunu desteklememeyi, demokrasi adına büyük ayıp, günah olarak sundular.

12 Eylül referandumunun asıl amacının yüksek yargı kurumlarını ele geçirme operasyonu olduğu, referandum sonrası yüksek yargının pratikleriyle kısa sürede gün yüzüne çıktı.

12 Eylül referandumu döneminde Başbakanın, Türk milliyetçilerine, geleneksel muhafazakâr seçmene dönük politika ve söylemi bir anlamda olacakların işaretiydi.

Buna tutum alan aydın ve siyasetçilere, bir kısım liberal karalama kampanyası yürüttü. Bugün AKP, aydınlara karşı buyurgan, dışlayıcı ve otoriter tutum ve yaklaşımlar sergilemesinde çok büyük veballeri var.

Nitekim Nuray Mert gibi bazı aydınlar AKP ve yandaşlarının hedefi haline böyle geldi.

AKP, referandumda,  askeri darbelerden ve statükocu yapılardan rövanş alma güdüsüyle seçmeni harekete geçirmeyi başardı. Milliyetçi, devletçi eksende sürdürdüğü kampanya, yeni dönemin daha fazla militarist ve milliyetçi öğelerle bezenmiş olacağına dair oldukça fazla işaret veriyordu.

AKP’nin Kürt Açılımı da toplumun değişik kesimlerinden ve aydınlardan çok büyük destek gördü. Bu nedeni Kürt sorununun toplumda açtığı yaranın çok fazla derin olması, etkilerinin boyutlu olmasıdır. Bir anlamda verilen destek,  bu dönemin geride bırakılması isteğidir.   Türkiye’nin geçmişiyle yüzleşmesi için bir kapı aralandığını ve bu kapının sonuna kadar açılması için çaba gösterdiler. Ama eş zamanda hükümeti, açılım siyasetinin sonuca ulaşabilmesi uyarılar ve öneriler yaptılar.

Bugün bu önerilerin bir tanesinin dahi hayata geçirilmemiş veya geçirilmeye dönük hamle dahi yapılmamış olması, hükümetin muradının ne olduğunu göstermeye yetiyor olsa gerek.

AKP 12 Haziran 2011 seçimlerinden sonra ise mutlak iktidara sahip olmanın zamanın geldiğine karar vererek aslına ruju etmeye yöneldi. Önceki dönemden kalma beklentilerini dillendiren aydınlara yollarını ayırmaya karar verdi. Artık mutlak iktidara yürüyüşünde  dikensiz gül bahçesi arzusu içersine girdi. Ayağına dolandığını düşündüğü aydınlara ya ötekileştirici tavır alıyor ya da hizaya çekmeye çalışıyor.

AKP “ya benden yanasın ya da düşmandan siyasetiyle”  insanları sindirme  yolunu seçti. Bu yolla mutlak iktidarını inşa etmeye çalışıyor. Ahmet Şık, Nedim Şener, Büşra Ersanlı, Ragıp Zarakolu, Ayşe Berktay gibi insanların tutuklanması, polis eliyle internet sitelerinde KCK’yı destekleyen aydınlar haberinin yapılması,  İsmail Beşikçi gibi birçok insanın terör örgütü propagandası yapmakla cezalandırmak,  Hopa’da yaşanlar ve Başbakanın medya yöneticileriyle ve sahipleriyle yaptığı toplantıda  medyaya ayar verilmesi  “mutlak iktidar olma yolunda yürüyüşün bir gereği olarak icra ediliyor.

AKP kararını vermiştir. Aydınların “iktidarın eteklerinden tutunarak “demokrat” olunamayacağını sıra kendilerine gelmeden anlamaları gerekir. Başbakanın “bizi eleştirenler önce KCK’nın ne olduğunu öğrensinler” sözleriyle başlayan, Başbakan “Ankaralaşıyor” biçiminde süren tartışma AKP’nin aydınlarla balayı döneminin bittiği gösteriyor. Aynı zamanda liberal aydınların AKP’ye, biçtikleri misyonun ve yükledikleri anlamın tükenmediğini gösteriyor.

22 Kasım 2011