Kürt Meselesi’nde birçok gelişme aynı anda yaşanıyor. Bunların her biri tek başına değerlendirmeyi gerektiren ağırlıkta konular. Ben Leyla Zana’nın “sahaya inme denemesi” üzerinde duracağım.
Bütün tartışmalardan azade olarak Leyla Zana’nın “silahların susması” için elini taşın altına koyması koşulsuz desteklenmelidir. Bizim için yanan bu ateşe dökülen her damla gözyaşı da bir kova su da çok kıymetlidir. Bu sınırlılıkta, bu çabayı alkışlamak gerekiyor. Ama o kadar.
Leyla Zana’nın Hürriyet Gazetesi’nde ve Başbakan ile görüşmesinde dile getirdiği talepler, BDP çevresinin de dile getirdiği talepler. Bu konuda herkes hemfikir.
GECİKMİŞ BİR BULUŞMADA TEK BAŞINA
Tartışmayı Zana’nın “Başbakan’a güveniyorum, bu sorunu çözebilir” değerlendirmesi alevlendirdi. Hükümet çevresi bu sözlere çok sevindi. BDP çevresi de kızdı. Bu da bir yere kadar çok doğal. Ama Başbakan ve çevresi fazla aceleci davrandılar. Başbakan, BDP’de ayrılık çıkarabileceğini zannetti. Yandaşları da Leyla Zana’yı bir anda kahraman ilan ettiler.
Şimdilik “denize düşen yılana sarılır” sözünü ve Leyla Zana’nın iki ay önce “silah Kürtlerin sigortası”, “demokratik özerklik yetmez, federasyon gerek” sözlerine Başbakan’ın ve çevresinin gösterdiği tepkiyi hatırlatmakla yetineyim.
Zana, görüşmeyle ilgili düzenlediği basın toplantısında cezaevinden çıktıktan sonraki ziyaretlerine gönderme yaptı ve Başbakan ile görüşmesinin gecikmiş bir buluşma olduğunu ima etti. Sözü edilen görüşmeleri, Hatip Dicle, Orhan Doğan, Selim Sadak ve Leyla Zana yaptı. Zana, Başbakan’la görüşmeyi ise 8 yıl sonra tek başına yaptı.
CHP’den sonra Leyla’da AKP’ye yaşam öpücüğü sundu. AKP’nin Kürtler üzerindeki etkisinin zayıfladığı bir zamanda yapılması eleştiri konusu oldu. Zamanlama gerekçesiyle barış arayışının karşısında konumlanılamaz. Bazen barış tam da böylesi dönemeçlerde yakalanabilir.
ZANA HEP AYRI DURDU
Yanlış sürdürülen tartışmalardan biri de, Leyla Zana’nın bu hareketini BDP ile önceden paylaşmaması oldu. Bu tartışma üçüncü şahısları doğrudan ilgilendiren bir tartışma değil. Bu tartışmaya katılanlar kendi durdukları politik yeri unutmamalılar. Mehmet Öcalan’ın, Zana ile aynı görüşte olduğunu açıklaması ve BDP çevresinin ilk sert çıkışlarından sonra tepkide düzey düşürmelerini ve Murat Karayılan’ın düşük profilli eleştiri yapması gibi gelişmeleri hesaba katmayanlar her an duvara toslayabilirler.
Leyla Zana’nın çıkışının ardında Öcalan var sözleri yabana atılamaz. Leyla Zana’yı tanımak ve Abdullah Öcalan ile ilişkisini anlamak isteyen Faruk Bildirici’nin Yemin Gecesi ve Cengiz Kapmaz’ın İmralı Günlüğü kitabına bakmalı.
2000’li yılların başında Zana, Öcalan’a telgraf çekerek “sizinle ilgili hiç bir bilgi edinemiyoruz” diye şikâyette bulunur. Öcalan, avukatlara “neden Leyla’yı özel bilgilendirmiyorsunuz” diye çıkışır.
Tahliyelerden sonra DTP’nin kuruluş çalışmaları sürdüren Leyla Zana yine Abdullah Öcalan’a bilgilendirme mektupları yazar. Mektuplarından birinde Zana “AB’de ne diyorsa Kürtler bunu yapsın” talebini iletir. Öcalan buna Leyla beni anlamış yanıtı verir. (12 Eylül 2004 tarihli görüşme notu) DTP çalışmalarına ilişkin görüşlerini ve şikâyetlerini aktardığı diğer mektuplarına ise Leyla, Öcalan’dan arzuladığı yanıtları alamaz. Leyla Zana’nın, Öcalan’ın partide görev alması çağrılarını yanıtsız bırakması da tesadüf değildir. (23 Eylül 2006 tarihli görüşme notu)
Hatırlanacağı üzere Leyla Zana ve diğer üç vekil DTP’nin kuruluşunda etkin görev almışlardı. Ancak çalışmayı Leyla Zana ve Orhan Doğan, Celal Doğan’ın parti kurma çalışmasıyla birleştirme yaklaşımı Kürt hareketinden onay alamayınca Leyla Zana ve Orhan Doğan geri çekildi. Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un Eş Genel Başkanlığında DTP kuruldu. Leyla Zana partinin kuruluş toplantısına ve daha sonraki çalışmalarına katılmadı. Orhan Doğan 1. Olağan Kongre’den sonra görev aldı. Ama Leyla hep partiden uzak durdu. Newroz gibi büyük kitlesel etkinliklere katıldı.
Ta ki seçimlere kadar. BDP/blok seçimlerde Kürt çevreleriyle geniş bir ittifak kurduğunda Zana, çekildiği kabuğundan çıktı. Yoğun bir tartışmadan sonra aday oldu ama hep ayrı durdu. BDP’nin Meclis’i boykotunu doğru bulmadığını açıklayarak da farklılığını dışarı vurdu.
Bir ay kadar önce Erbil’de yapılan Kürt Kadınları Konferansı’nın örgütlenmesinde de BDP’li Kürt kadınlarla ayrı düştü. Mesut Barzani’nin Kadın Konferansının açış konuşmasına ve delege dağılımındaki adaletsizliğe BDP’li kadınlar karşı çıkarken, Zana onay verdi, KDP’lilerle birlikte davrandı. Sonunda, BDP’lilerin dediği oldu. Bu olay Zana’nın Kürt siyasal hareketiyle arasındaki mesafenin genişlemesine ve son çıkışına vesile olmuş olabilir.
KÜRTLERDE GÜÇLENEN İÇE KAPANMA EĞİLİMİ
AKP ve bazı aklıevveller Leyla Zana’nın hareketiyle BDP’nin bölünebileceği beklentisi içine girdiler. Son dönemde yapılan bütün sosyal araştırmalar ve siyasal gelişmeler tam tersine Kürtlerdeki içe kapanma eğiliminin güçlenmesine dikkat çekiyor.
5 Temmuz 2012 tarihli Hürriyet gazetesindeki Şükrü Küçükşahin’in yazısında anlatılan hikâye ve 2 Temmuz 2012 tarihli Milliyet gazetesinde Kadir Gürsel’in sözünü ettiği araştırma bu eğilimin güçlüğünü gösteren örneklerdi.
Irak’ta kritik konuma yükselmiş Mesut Barzani, PKK ile dalaşarak kendi ayağına kurşun sıkacak kadar toy bir siyasetçi değil. Erbil’deki PKK, KDP işbirliğini göremeyenler, Barzani’den medet umar haldeler. Bu durum, Kürt siyasetinde güçlülük vehmine yol açıyor.
Yeni bir Kürt siyasal hareketi doğuyor heyecanına kapılanların atladıkları, Leyla Zana, siyasal bir hareket kurma kudretine ve düşüncesine sahip olsaydı, bunu prestijinin en yüksek olduğu ve Kürt siyasal hareketi bakımından da bu günkünden daha elverişli koşulların olduğu DTP’nin kurulma aşamasında sınardı, kenara çekilmezdi. Türkiye’nin Gerry Adams’ı olma yolunda ilerliyor değerlendirmesi de Zana’yı ve Kürt hareketini isabetli tanımamanın sonucudur. Bu türden değerlendirmelerden Zana’nın, en azından hoşlanmayacağı kesin.
AKP’Yİ ÇÖZÜME ZORLAYACAK ADIMLARA İHTİYAÇ VAR
Leyla Zana, şaşılacak bir şey yapmadı. Kendini hatırlattı. Çözümün adresinin Abdullah Öcalan, yolunun ise Öcalan’ın ev hapsinden geçtiğini hatırlattı. Her şey Öcalan’dır dedi.
Fazladan ise “Başbakana güvendiğini” söyledi. Başbakan “isterse bu sorunu çözer” deseydi tartışma bu kadar alevlenmezdi. Evet, AKP lideri, bu gün Kürt sorununu çözme kudretine sahip. Devletin bütün organlarıyla büyük bir ahenk sağlamış durumda. Ama çözüm zihniyetine sahip değil. Zana, bunun üzerini örttü, bunun çözüm sürecinde küçük mesele olduğunu düşündü. Oslo sürecinde masanın devrilmesine bu yaklaşım ve AKP’nin çözüm zihniyetine sahip olmaması yol açtı. Zana, AKP ile birlikte yürüyerek çözüme ulaşmak istiyor ama AKP’de çözüm iradesinin olmadığını ve Kürt sorununun geldiği noktada bütün siyasal ve sosyal aktörlerin hesaba dâhilini dayattığını önemsemiyor.
9 Temmuz 2011
BirGün Gazetesi