Seçimler,  devrimci tavır ve demokratik odak  

Son yirmi yıldır   seçimler yaklaştığında sosyalist solda  aynı tartışma  yaşanıyor.Tartışmanın tarafları değişiyor, ama içeriği değişmiyor. Tartışma konusu olan, yenilgi sonrası toparlanmayı  ve  koptuğu doğal zemininlerle  ( işçilerle, yoksullarla, işsizlerle, kadın ve gençlik hareketiyle  ve  Kürtlerle, alevilerle vb) bırakalım buluşmayı, yakınlaşmayı dahi  başaramamış, sıyasal, toplumsal etkileri dibe vurmuş,  sosyalist çevre, parti, grupların ne yapacağı ve Kürt hareketinin demokratik zemindeki aktörleriyle nasıl bir ilişki kuracağı veya  kuracak mı ? konular.

Sosyalistlerin hali

Bu tartışmanın bir çok yönü var. Son otuz sene içersinde  Kürt ulusal  hareketi, Ortadoğu’nun en güçlü  toplumsal hareketi oldu. Bu toplumsal güçün ortaya çıkardığı politik ve örgütsel hegemoyla sorunu olan sosyalist yapılar, Kürt hareketinin sol ve Kürtlerin alt kesimlerinin siyasal  bir halk hareketi olduğunu göremiyorlar. Başka bir ifadeyle sosyalistler,  işçilerin, yoksulların,, işsizlerin, alevilerin, kadın ve gençlik hareketinin  en ileri ve en örgütlü  kesiminin  Kürtler olduğunu göremiyorlar.  İstanbul’un proleyeryası, artık Kürt proleteryası olmuştur. Bu nedenledir ki, sosyalist örgütlerin, Kürt Sorunu’yla olan problemleri, sosyalist hareketin bu toplumsal ve siyasal güçlerden uzak kalmalarını  sonucunu doğurmaktadır. Özetle sosyalist sol, gerçek anlamda siyasal mücadelenin kenarına  doğru düşme süreci yaşarken, Kürt hareketi siyasal mücadelenin ana aktörlerinden biri  haline geldi.Ülke siyasetinin ana belirleyeni  oldu.

 

AKP’nin  hedefi

Bu koşullarda yapılacak 12 Haziran seçimleri, Türkiye için her hangi bir seçim olmayacak. Türkiye’nin  geleceğini ipotek altına  alma ihtimali yüksekdir. AKP’nin milliyetçi-muhafazakar,  CHP’nin statukocu  ve MHP’nin  Türk milliyetçi çizgisinin seçim yarışında,  kazancak olanın AKP olması  gelecek dönemin oldukça zor  olacağını gösteriyor.  Bu seçimler,   “yeni anayasa”  tartışmaları ve Kürt Sorunu’nun “çözümü” açısından ise ayrıca  fazlasıyla önem arz ediyor.

Başkanlık sistemi, AKP’nin Cumhuriyetin yüzüncü yılı olan 2023 yılına iktidarda kalma  hedefi dikkate alındığından, anayasayı tek başına değiştirme yeterliğine sahip bir AKP’nin önümüzdeki dönem Türkiye’yi ne yöne doğru sürükleyeceğini kestirmek çok daha kolay olacaktır. Bu süreçte AKP’yi demokratikleşme ve iyileştirmeler konusunda zorlayı  odak işlevi görmüş olan AB ile müzakerenin, teorik ve politik olarak ihtimal dahilinde bulunnan  askıya alınma olasılığının gerçekleşmesi durumda tek parti diktatörlüğüne gidişin çok daha hızlı olacağını bir başka gerçek.  gerek yok.

Bütün bunlar seçim sonrasında Meclis’te güçlü bir demokratik odağının ya da grubun bulunmasının anlamını ve önemini kendiliğinden ortaya çıkarıyor. Parlamentonun bu dönem  faaliyetlerindeki performas ve politik yaklaşımlar dikkate aldığımızda böylesi bir odağının ana ünsürünün BDP’nin  olacağı görülecektir. Yani Kürt hareketi, bu dönemde parlamento çalışmaları sırasında emek, demokrasi, eşitlik,özgürlük mücadelesi yürütenlerin tek sesi  oldukları gibi önümüzdeki dönemde de başka bir seçeneğin oluşma imkanı yoktur.

Şimdi parlamentoda  rüştünü ıspatlamış olan BDP’nin bunu daha etkin yapmasına katkı sunmaktan başka, sonuç alıcı bir anternatif gözükmüyor.Bu odağının güçlendirilmesinin, parlamento dışı muhalefetin mücadelesi ve AKP’nin dizginlenmesi açısında tahmin edilmesi mümkün olmayan yararları vardır.Bu sesin daha güçlü hale getirlmesi sadece 22 milletvekili yerine 30-45 milletvekili seçilmesiyle sınırlı bir sorun değildir. Dört yıllık dönemden çıkarılacak dersler ışında sözüyle, davranışıyla, arkasına aldığı sosyal, siyasal kesimlerle etkili ve sarsıcı olma potansiyeline sahip bir bileşimin meclise gitmesi gerekir. Dört yılda görüldüik, meteforlarla, siyasette zikzak çizerek, geçmiş karalanarak gelecek inşaa edilemiyor. Hatta milletvekili olmak için işi maskaralığa vardırmakta çare olmuyor.

Devrimci tavır

Bu nedenle adaylarının  Ermeni, sosyalist, alevi veya Kürt kimliğine sahip olması hiç bir biçimde yeterli değildir. Parlamentoda oluşturulacak demokrasi  bloğunu temsil etme, taşıyabilme yeterliğine sahip kişilerden  oluşması zorunludur.Hiç kuşkusuz sorunu “bir yolunu bularak milletvekili olmaya indirgeyen  yaklaşımlara” kapı aralamadan,  toplumsal,siyasal bir güçün  mücadelesini parlemento  zemine taşıyacak nitelikler aranmalıdır.

Sosyalist solun kümelerinin bunları  ve siyasal tabloyu gözardı ederek,  grup çıkar ve çekincelerle belirleyecekleri seçim politikasıyla elde edilebilecek bir sonuç olmaz.. Sadece “biz kaç kişiyiz” indirgenmiş seçim siyaseti kadar Kürtler ayrı yerde, aleviler ayrı yerde biz sosyalistler ayrı yerde durmalıyız iddiasının arkasına gizlenecek her türde seçim siyaseti, kaçış siyasetidir. Bu siyaset,  son yerel seçimlerde olduğu gibi sosyalist potansiyelin CHP’nin ardına dizilmesinin önünü açmakltan başka bir anlamı yoktur.

Seçimlerde,  kaba hatlarıyla üç blok yarışacak:  AKP’nin başını çekeceği milliyetçilik sosuna bandırılamış  muhafazakarlar, CHP-MHP ikilisinin başını çektiği statukocu, milliyetçi blok ve BDP’nin ön almasıyla oluşacak  demokrasi blogu. Arada durmaya  tercih edenlerin ise anlamlı, inandırıcı gerekçeleri olmak durumundadır. Arada durmak yada başka bir cephe açmak ise üç günde  ya da seçimler kapıyı çaldığında olabilecek bir şey değildir.  Bu, ancak uzun süreli politik ve örgütsel inşaa perspektifiyle  bir çalışmnın sonunda uzun vadeli bir yönelim ile olabilirdi. Bugün sosyalsit solun ulusalcı  olmayan kesimlerde böyle bir yönelim ve çaba ne yazık ki yok.

Kısacası kibrinden, kemalizmden ve ulusalclıktan arınmış sosyalistlerin, BDP’nin öncülüğünde oluşacak bloktan ayrı durmalarının inandırıcı hiç bir gerekçesi  olamaz. Böylesi bir blogun  oluşmasına katkı sunmak sosyalist sol için AKP yönelişleri karşısında tarihsel bir sorumluluktur.

Milletvekili pazarının kurulduğu bu günlerde,  sosyalistlerin, BDP ile seçim işbirliği yapmak için kendi adaylarını dayatması bir   başka kaçış yöntemidir. Sosyalist  kümeler kendi küçük gruplarının ihtiyaçlarını ya da solun rekabetçi yaklaşımla hareket etmekten hızla vaz geçmeliler. 30 kişilik  sosyalist grupların aday dayatması da, BDP’yi sadece  liberal  sol ile işbirliği yapmaya zorlamak da, Kürt hareketine zarar verici bir tutumdur. Bu zorlama ve çabalar,  Kürt hareketinin  genel yönelimini  baypas etme arayışları olarak tarihe geceketir.

13 Mart 2011