Temel amacı silahlı çatışmaların durdurulması ve Kürt Sorununun barışçıl çözümü başta olmak üzere, Türkiye’de ayrımsız herkes için demokrasinin, insan haklarının, özgürlüklerin ve sosyal adaletin tesis edilmesi olan Türkiye Barış Meclisi kurulduğu günden bu yana ülkede barışın yeşermesi için sahip olduğu tüm olanaklar ile mücadele yürütmektedir. Bu çerçevede her fırsatta başta AKP iktidarı olmak üzere barışa katkı yapabilecek tüm kesimlere sorumluluklarını hatırlatarak daha fazla görev üstlenmeleri gerektiğini ısrarla dile getirmiştir.
Nitekim 2 Kasım 2010 tarihinde gerçekleştirilen basın açıklamasıyla PKK’nın eylemsizlik kararını 2011 genel seçimlere kadar uzatmasından duyduğumuz memnuniyeti belirterek çözümden yana olan tüm güçleri, barış için yakalanan bu fırsatın kaçırılmaması amacıyla daha fazla sorumluk ve görev üstlenmeye çağırmıştık. Bununla birlikte, toplumun barıştan yana olan ısrarına ve verdiği güçlü desteğe rağmen AKP tarafından çözüme yönelik henüz hiçbir ciddi adımın atılmamış olmasından duyduğumuz kaygıyı da dile getirmiştik.
Süreç içersinde çözüme yönelik başta anayasa değişikliği olmak üzere, temsilde adaleti sağlamak üzere seçim barajının kaldırılması, Kürt siyasetçiler hakkında açılan davaların düşürülmesi, baskıların sonlandırılması, Kürtçenin kamusal alanda kullanımının önündeki engellerlin kaldırılması gibi pek çok konuda somut adımların atılmasını beklerken AKP iktidarı, aksi bir tutum sergileyerek çatışma içinde olduğu ordu ve ana muhalefet partileriyle milli mutabakat içine girerek “tek millet, tek dil, tek devlet, tek bayrak” tarzındaki vesayetçi ve statükocu söylem ve siyasete geri dönüş yapmıştır.
Bunun üzerine 9 Ocak 2011 tarihinde yaptığımız basın açıklamasıyla bu biçimde siyaset dışı güçlerin icazetiyle barışa ve çözüme doğru, yol almanın imkânsız olduğunu, artık kırmızı çizgileri kaldırmanın zamanının geldiğini ve AKP iktidarının oyalama taktiklerinden vazgeçmesi gerektiğini belirtmiştik.
EL VERİR TALKINI…
Zaman hızla akıp gidiyor ve Türkiye adım adım seçim sürecine doğru yol alıyor. Buna karşın oy hesapları peşinde olan AKP iktidarı, barış ve çözüme yönelik hiçbir somut adım atmıyor. Barış ve çözüm açısından değeri ve önemi hiçbir şekilde yadsınamayacak olan Abdullah Öcalan ile yürütülen görüşmelerin de çok iyi yürümediğini ve sonuçsuz kaldığını basından öğreniyoruz.
Öte yandan Ortadoğu’da dünya çapında etkiler yaratan/yaratacak olan çok önemli gelişmeler yaşanıyor. Ortadoğu halkları özgürlük, demokrasi ve sosyal adalet talepleriyle diktatörlüklere baş kaldırıyor. AKP iktidarı da eşitlik, özgürlük ve demokratikleşmenin halkların en temel hakkı olduğunu belirterek diktatörlere halklarının sesine kulak vermesini tavsiye ediyor.
Ne gariptir ki, AKP iktidarı kendi halkının sesine hiçbir şekilde kulak vermiyor; Türkiye’de eşit yurttaşlığın ve birlikte yaşamanın zeminini oluşturacak, bu anlamda Kürt Sorunu’nun çözümünü mümkün kılacak olan demokratikleşme adımlarını bir türlü atmıyor. Türkiye halkları, söz konusu haklara Ortadoğu halklarından çok daha mı az layık? Bu akıl almaz tutumu anlamakta gerçekten güçlük çekiyoruz.
Seçime doğru giderken AKP iktidarı bu oyalama, yok sayma hatta inkâr ve imha niteliğindeki siyasetinin yol açtığı/açacağı sonuç ve etkileri çok iyi değerlendirmelidir. Bu siyasetin olası ve en tehlikeli sonuçlarından biri de çatışmaların yeniden başlamasıdır. Türkiye’nin artık yeniden içine girilecek sonu belirsiz bir şiddet sarmalına hiçbir şekilde tahammülü yoktur. Hele, bölge dengelerinin tümüyle altüst olduğu karmaşık bir siyasal konjonktürde böylesi bir gelişmenin olası sonuçlarını tahayyül bile edemiyoruz.
Bu nedenle AKP iktidarı eğer gerçekten herkes için demokrasinin, insan haklarının, özgürlüklerin ve sosyal adaletin tesis edildiği güçlü bir Türkiye arzu ediyorsa yapılması gerekenler çok açıktır:
DİYALOG ZEMİNLERİ GÜÇLENDİRİLMELİ
Kürt siyasetçilerle diyalog ve müzakere zeminlerini güçlendirmeli, eylemsizliğin yarattığı fırsatı seçim hesaplarıyla kaçırmamalıdır. Kürtlerin en temel hakları tartışma konusu yapılmaktan çıkarılmalıdır. Yargının Kürt demokratik siyasetini tasfiye etme misyonu sona erdirilmelidir. Her türlü etnik ve dinsel imadan arındırılmış, birlikte yaşama iradesinin ifadesi olacak eşitlikçi ve özgürlükçü yeni bir anayasa başta olmak üzere barış ve çözümün önünü açacak temel demokratik taleplerin karşılanmasına yönelik toplumsal ve siyasal zeminleri inşa edecek bir siyaset izlemelidir.
Sonuç olarak, defalarca dile getirdiğimiz şu ifadeler Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler ışığında şimdi daha bir anlam kazanıyor:
“Bu ülke topraklarında insanların gönüllülük temelinde eşit, özgür ve demokratik bir ortamda bir arada yaşayacakları ve bunun da bir gereği olarak insanı önceleyen ortak değerler zemininde, insanların nasıl yaşamak istiyorlarsa öyle yaşayacağı bir toplum için çaba göstermekten daha anlamlı ve değerli ne olabilir ki…”
2 Mart 2011-03-03
Not: Adana Barış Meclisi tarafından 26 Şubat 2011 cumartesi günü düzenlenen Barışın Olanakları panelinde Türkiye Barış Meclisi sekreteryası adına yapılan konuşmanın metnidir.