Fettullah Gülen ile PKK arasında diyalog ve işbirliği arayışı, son yıllarda çok sık tartışalan başka bir konuyu tekrar gündeme taşıdı. Tartışma konusu olan Fettullah Gülen hareketi mi, cemaatimi meselesi.
Fettullah Gülen taraftarları “cemaat” tanımlanmasına karşı çıkıyorlar. Kendilerini sivil toplum örgütü olarak ve Gülen hareketi veya gönüllüler hareketi olarak isimlendiriyor, kendilerine böyle hitap edilmesini istiyorlar. Okuyucularımızın hatırlayacağı gibi bir yıl önce merkez medyada bu konudan tartışma oturumları düzenlendi.
AKP eliyle cemaat, toplumsal ve kamusal alanda etkin konuma geldiği ölçüde çalışmalarını “alenileştirdi”. Devlet burokrasi içersinde siyasi kadrolaşması normal bir hak ve tassaruf gibi algılanmaya başlandı. Gülen Cemaatinin toplumsal ve kamusal hayatını ele geçirme operasyonu değiş dinamizi olarak sunulması kadar vahim bir yanılgı olabilir mi?
Gülen cemaati, iki nedenle kendilerinin cemaat olarak tanımlanmasından rahatsız oluyor. Birinci cemaat sözü doğrudan dini çağrıştırdığı için toplumla diyalog kurmada zorluk çıkarıyor. Diğeri ise hareket kelimesinin hegemonik bir çağrışım yapmasıdır. Kısacası takkiye yoluyla toplumsal meşruiyetlerini geliştirmeye ve güçlendirmeye çalışıyorlar.
Abdullah Öcalan’ın, Fettullah Gülen gönderdiği mesajında ise, cemaatin isteğini güçlendiren tanımlamlar mevcut. Öcalan’ın hangi gaye güderek, Gülen Cemaati ile işbirliği arayışına girdiği ayrı bir konu. Ama Öcalan’ın yaptığı tanımlama tam anlamıyla fecaat. Öcalan basına yansıyan görüşme notlarındaki “Ben, kendilerini bir tarikat-cemaat olarak görmüyorum. Hatta tek başına ne bir tarikat ne de bir cemaattir. Biraz sivil toplum örgütü hatta bir siyasi parti işlevine sahip olduğunu düşünüyorum” cümlesi düşündürücüdür.
Herşeyden önce ciddi bir kafa karışıklığı ile çözüm süreci ilerletilemez. Öcalan’ın tanımlamasının hayatın gerçekliği ile ilgisi yoktur. Gülen Cemaati’ni, sivil toplum örgütü olarak tanımlamak bir anlamda sivil toplum örgütü konusundaki kafa karışıklığını ele vermektedir. Sivil toplum örgütü/tanımının çok değişik yapıldığı bir gereçek. Mesela “ Locke, sivil toplumun tümüyle devletten bağımsız olduğunu savunup, görevinin devleti kontrol etmek olduğu öne sürerken Konrad anti-politika savıyla sivil toplumun devlete bir alternatif olduğunu iddia ediyor. Montesquiue ise daha birleştirici bir yaklaşımla devlet ile sivil toplum arasında keskin bir çizgi olmadığını ve sivil toplumun devlete toplumsal katılımı sağlaması için destek olmakla sorumlu olduğunu savunuyor.” Bunların dışından onlarca farklı tanım yapmak mümkün.Ama bunların hiç birine Fettullah Gülen cemaatine uymaz.
Cemaa’tin sözlük anlamı” bir imamın etrafına toplanmış, ona inanan insan toplu” olarak yapılmaktadır. Fettullah Gülen’ın varlığı, tek belirleyiciliği, gözardı edilmeye çalışılması ciddi bir hatadır. İkincisi Gülen cemaatinin din temelinde örgütlenmiş siyasal hareket gerçekliği, Türkiye’de yaygın bir kanat olan sivil toplum realiteisiyle çatışıyor.
Devlet kurumlarını ele geçirme operasyonu yapan, toplumsal yaşamı buna uygun dizay eden bir yapının devleti denetleme işlevini yerine getirmesi söz konusu dahi edilemez. Hanife Avcı’nın yazdığı kitap gerçeğin tam kendisi olmasa da cemaat gerçekliğinin bir bölümünü gün yüzüne çıkardığını kimse inkar edemez.
İslam dininin Küresel emperyalizmin bir tür yorumuna dayalı toplum ve istem yaratma güdüsü ve amaçıyla yürütülen faaliyeti sivil toplum faaliyeti olarak ve toplumsal değişim dinamiği olarak tanımlamak tarihsel bir hatadır. Gülen cemaatin dinamizi Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce’nin Salı günkü pişmanlık yazısında kendi ortaya serdi.Gülerce açıkça imama biat etti, imam karşısında diz çöktüğü ve imamın kudretini gösterdi. Bumu değişim dinamizmi?
Öcalan’ın çıkışının amaçını ve sonuçlarını bir kenara bıraktıpımızda dahi ki, ( bu arada Öcalan’ın Gülen çıkışını tehlikeli bulduğumu belirtemk isterim) yapılan değerlendiremenin Fettullah heyulasının hafife almaktır. Bu tehlikeli bir oyundur. Sonunda toplumda derin sorunlara yol açacak bir konudur. Dikkat gerektirir.
17 Aralık 2010
Gazeteyol