Kemal Türkler ve Hakikatlerin Araştırılması 

Türkiye yaralarını tedavi etmeyi öğrenemedi ya da daha doğrusu, tedavi etmeye karar veremiyor. Çünkü karşılaşacak manzaradan korkuluyor. Bu nedenle her gün toplumsal bir yaramız yeniden yenide kanatılıyor ve yeni yaralar açılıyor.

Çarşamba günü Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen  DİSK eski Genel Başkanı Kemal Türkler’in katili şüphesiyle yargılanan Ünal Ağaoğlu’nun davasını, zaman aşımı gerekçesiyle ortadan kaldırılmasına karar verdi.

DİSK eski  Genel Başkanlarından Kemal Türkler’in, 22 Temmuz 1980 tarihinde evinin önünde otomobiline binmek üzereyken öldürüldü. Bu cinayet, aynen 1 Mayıs katliamı gibi Türkiye’yi 12 Eylül askeri darbesine doğru sürükleyen dönemin en önemli olaylarından biriydi.  12 Eylül ile hesaplaşmak asıl bu türden cinayet ve katliamların gün yüzüne çıkarılmasıyla olabilecek bir şeydir.

Kemal Türkler’in katillerinden ikisi 12 Eylül sonrası  Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde 12 şer yıla mahkum edildi. Ünal Osmanağaoğlu ise 19 yıl sonra yakalanarak Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandı. Mahkeme iki kez berat kararı verdi. Yargıyat berat kararından birini eksik soruşturmadan diğerini esastan  bozdu.

Yaklaşık bir yıl önce dava Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesinde   tekrar görülmeye başladığında, DİSK ve Kemal Türkler ailesi davanın zaman aşımına uğratılmak istendiğine ilişkin kaygıların kamuoyuyla paylaştılar. Çünkü dosya yerel ve yüksek mahkeme arasında gidip gelmeye ve duruşmalar  uzun aralarla yapılıyordu.

Korkulduğu gibi kaygılar gerçek oldu.  Mahkeme davanın düştüğünü açıkladı. Bunun gibi binlerce davanın ve binlerce olayın üstü aynı gerekçeyle   örtüldü karanlığa terk edildi. 1 Mayıs, Kahramanmaraş ve Sivas katliamları  davalarının sonuçları ortada.Kürt savaşında yakılan köyler adresi belli faili meçhul cinayetler, 17 bin  kayıp insanın akıbeti bunlardan farklı değil.

Bu dava da gösterdi ki, Türkiye’nin tarihinin karanlık olaylarının aydınlatılması, geçmişiyle hesaplaşması ve yüzleşmesi yargı eliyle olabilecek bir şey değil. Zaten dünyanın hiçbir ülkesinde de yargı eliyle bu olmamıştır.

Sorun  yargıya bırakılamayacak kadar derin, çok yönlü ve karmaşık bir sorun olduğu için benzer süreçler yaşamış olan ülkelerde yargı dışında özel kurumlar eliyle yüzleşme, hesaplaşmayı gerçekleştirmiş ve geçmişin karanlık olaylarını aydınlatılmıştır. Hele de bizim gibi yargının her daim siyasetin açık bir biçimde emrinde çalıştığı bir ülkede bu kaçınılmazdır. Yani sorun siyasidir, siyasi araçlarla ve iradeyle çözülebilir.

Bu kurumlar bazı ülkelerde geçmişle yüzleşme komisyonu kimin de Hakikatleri araştırma komisyonları olarak gerçekleşmiştir.Adında daha çok güvenirliği ve işlevi önemlidir. Türkiye’de de bir süredir gündeme getirilen hakikatleri araştırma komisyonun  kurulması artık kaçınılmaz olmuştur.

Kürt  Sorunu’nun çözümü için son yıllarda sıkça dile getirilen bu önerme, sadece son otuz yıllın savaşıyla  sınırlı olarak ele alınmasının mümkün olmadığı Kemal Türkler cinayeti gibi  birçok olaya göz atıldığında mümkün olamayacağı görülecektir. En azından yakın geçmişi kapsamak durumundadır.

Geçmişle yüzleşmekten korkmak veya imtina etmek, tarihle yüzleşmeden kaçınmak geleceğe  dair umutlar köreliyor.

Tarihle yüzleşmeden korkmak, toplumda kin, nefret ve düşmanlık birikimine ve duyguların güçlenmesine yol açıyor. İnsanların toplumla olan aidiyet bağı her yara kanamasında daha fazla zayıflıyor.

Geleceğine güvenle bakmaktan uzaklaşanlar, yaşama tutunmak için toplumsal aidiyet  dışında başka arayışlara girdiklerinde ise iş işten geçmiş oluyor. Toplumun muhafazakârlaşması ve parçalanması tamda bu ortamlardan besleniyor. Barış ve toplumsal sorunların çözümü karmaşıklaşıyor.

Bu bakımdan Kürt Sorunu’nun demokratik ve adil çözümü için hakikatleri araştırma komisyonu öncelikli talepler olmayı hak ediyor. Çözüm iradesinin test edildiği yer burasıdır.

BDP’nin seçimlere kadar mutlaka, bağımsız hakikatleri araştırma komisyonun kurulmasındaki ısrarcı oluşunun arkasında  bu  çıplak gerçek yatıyor.Hakikatleri gün yüzüne çıkarmaktan imtina etmek, bunu savsaklamak veya çekinmek barışın önündeki barikatları kaldırmamaktır.

Türkiye yakın geçmişinde yaşanlarla yüzleşmeden ve korkularını yenmeden bir arpa boyu yol alamaz. Ancak,  zedelenmiş ilişkiler hakikatlerin gün yüzüne çıkarılmasıyla onarılabilir. Üstü örtülü çürütülerek değil.

3 Aralık 2010