Türkiye 2011 Haziran’ında yapılacak genel seçimlere hazırlanmaya başlandı. Referandum sonrası AKP’nin genel seçimlerde elde edeceği mühtemel sonuçları aşağı çekmenin hesapları, stratejik ve taktik planları yapılmaya çoktan başlandı.
Görünen o ki, seçimlerde genel olarak üç çephe arasındaki kıyasıya yarış ve çekişme yaşanacak.
Seçimlerin başaktörü yine AKP ve etrafınatoplarladığı liberal ve küreselleşmeci muhafazaksiyasal güçler olacak. Bu birinci odağınhedefi, seçimlerdeAKP’nin, tek başına anayasa değişikliği yapacak parlementer sayısına ulaşmasını sağlamak ve Başbakanın, Cumhurbaşkanı olması sürecinin önünü açacak bir sonuç elde etmek olacağa benziyor. Bunun içinAKP’nin referandum sonucunda esen rüzgarın devam ettirilmesine dönük bir seçim startejisi ve taktiği izlemesi büyük olasılık. Seçmlerde propagandasının en temel unsuru sadece yeni sivil anayasa yapma ekseninde sürdürümesi büyük olasalılıktır. Yani referandum sürecinde olduğu gibi Kürt Meselesi”nde dişe dokunur bir “açılım” yapma olasılığı zayıf bir olasılık. Çünkü, Kürt Mesele’sinde “açılım” yapmaya yönelmesi, referandumda AKP’ye oy vermiş olan milliyetçi ve muhafazakar seçmenin ürkürtme riskini göze almayı gerektiriyor. AKP ise bunu göze alamayacak. Alması için bu iki siyasal eğilimle sahici bir hesaplaşma yapmış olması ve miliyetçilikten, muhafazakarlıktanarınma sürecine girmiş olması gerekiyor. Hem Türk milliyetçilerin oylarınatalip olmakla Kürt Meselesi gibi Türkiye’nin demokratik değişiminin anahtarı olan bir sorunun çözümünün önünü açacak bir “açılım” yapmak, aynı anda, aynı siyasal öznenin gerçekleştirmesi siyasetin doğasına aykırıdır. İşin doğrusuzaten bunaAKP’nin ideolojik ve siyasal tercihi de izin vermez.
Seçimlerin ikinci en güçlü odağı, Türk milliyetçisi MHP ile statukununkoruyucusu CHP oluşturacak. MHP, referandumda AKP kaptırdırdığı seçmenini geri almaya ve gerilemeyi durdurmaya çalışacak. Bunu başarması ise oldukça zor görülüyor.Bunun en büyük nedeni ise, MHP’nin Fırat’ın batısında yıllardır Kürt savaşının mağdurlarından gördüğü desteği alamaz bir nokta gelmiş olması, kafatascı Türk milliyetçiliğinın gelişme eğiliminin değişen ülke, bölge ve dünya gerçekliği karşısında kalmamış olmasıdır. Bu nedenle, Kürt karşıtı propagandasını seçimlerin ana ekseni yapmaya devam edecek. Saldırgan, hırçın ve kışkırtıcı olma misyonuna dört ellesıkısıkya sarılacak.
CHP’nin seçimlerde geleneksel siyasal misyonunun çok dışında bir tutum sergilemesi ve seçim startejisi izlemesi mümkün gözükmüyor. CHP’nin yeni lideri Kemal Kılıçtaroğlu’nun,seçimlerde AKP’den rol kapmaya çalışan sınırlı çıkışlarının çok ileriye götürme olasılığı oldukça zayıfıtr. Buçıkışlarda bugün görüldüğü gibi CHP’nin seçmen karşısındaki inandırıcılık sorunu daha da derinleştireceğe benziyor. Cumhuriyetçilerden kerhen alacağı destek, CHP’nin ciddi bir sıçrama yapmasına yetmeyecektir.Buna AKP korkusuyla CHP’nin kuyluğuna takılan “demokrat” seçmen kitlesinineklemlenmesi de sonucu çok fazla değiştirmeyecektir.Yapısal ve politik sorunlarını aşamamış CHP’nin refernadumdan çok daha ileri sonuçlar alması imkan dahilinde değildir.Kemalist, cumhuriyetçi ve AKP korkusuyla CHP’den beklenti içersine girmiş olanların ellerinin böğürlerinde kalacağı şimdide kesin gibi gözüküyor.
Seçimlerin üçüncü güçlü odağı, toplumsal değişimin bu anlamda toplumsal muhalefetin tek demokratik adresi BDP etrafında oluşacak demokratik seçim bloğu olacaktır.Türkiye’nin her türden toplumsal sorunlarının demokratik çözüm kürsü bu üçüncü odak olacaktır.
Bunların dışında kalanlar ise ara renkler olarak kendilerine en yakın odağa karışacaklardır. Referandum sürecine benzer seçim manzarası oluşması en güçlü ihtimaldir. Tabiki yedi ay içinde önemli gelişmelerin yaşanması ihyimal dışı değildir. Ancak bunlar süpriz olacak gelişmelerdir.Bu tabloyu değiştirmesi de güçdür.
Sosyalist solun seçimlerde ciddi bir varlık gösteme ihtimali ise neredeyse yok denecek kadar azalmıştır. Hatta AKP’nin hegemonik bir güç haline gelmiş olması, sosyalist hareket içersinde CHP’ye meil etme eğilimini güçlendirmiştir.Bunun kendisi başlı başına sosyalsitlerin durumunun vahametini gösteriyor. Bunun önlenmesinin imkanıda oldukça sınırlı gözüküyor.
Bunun dışında kalan demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi bir sosyalizm perspektifiyle hareket eden veya en azında bu iddiada bulunnanların muhafazakar ve milliyetçi, statukocu iki seçim odağına karşı, demokratik seçim odağı BDP ile aynı cephede yer almaları artık bir zorunluluk olmuştur.
Kürt hareketinin 2007 seçimlerde parlementoda kaç milletvekili ile temsiledilleceği çok önemliydi. Bugün ise bunun yanı sıra her bir seçim bölgesinde ne kadar oy aldığı da çok önemli bir konu olacaktır.
Bu iki noktayı daha sonraki yazılarımda açmaya çalışacağım.
19 Kasım 2010