Bir süre önce şu iki kısa paragrafı bu köşede yazdım “Parlemento açıldığından herkes CHP’nin değişme potansiyelini daha iyi anlayacak. Ak koyun, kara koyun bir kez daha görülecek.
Kılıçdaroğlu’nun, bu ikili parti hayatını uzun süre sürdürmesi mümkün değil. Siyasetin doğasına aykırı… Köklü değişime dair ciddi emare yok. Seçim sonrası CHP’de büyük kapışma yaşanacağa dair işaretler oldukça fazla.” (13 Ekim 2010)
Bu yasama yılı başladığından CHP’de iç tartışma kızıştı. Doğrusu parti bu beklediğimde erken oldu. Benim öngörüsüslüğümden daha çok, CHP yöneticilerinin beceriksizliği bunda önemli rol oynadı.
Seçimlere 8 ay kaldı. CHP’deki bu yarılmanın ortaya çıkardığı sorunların ve zafların 8 ay içinde giderimesi oldukça zor görünüyor.
AKP’liler, sevinçten göbek atıyor olsa gerek. Hazıran ayındanki seçimlerde kendilerini zorlama imkani olan CHP’nin, kolu kanadı kırıldı. AKP, bu kriz sonrası kendini seçimlerin mutlak galibi ilan etse yerindedir. Çünkü , seçimlerde AKP’yi zorlama ihtimali olan bütün partiler iç krizlerle ciddi bir biçimde güç yitirdiler. Erbakan’ın Sadet Prtisi’nin de, CHP’nin de durumu budur.
BDP, genel seçimlerde 2009 Mart yerel seçimlerindeki oylarını konsolide etmeye çalışacak. Bunu nederece başaracağı, izleyeceği seçim statejisine bağlı. En fazla AKP’yi Kürt Sorunu’nda ciddi ölçüde zorlayacak bir siyasal odak olabilir. Ayrıca eylemsizliğin rantını esas olarak AKP’nin toplayacağını şimdiden söylemek mümkün.
Bunun dışında güçlü demokratik anternatifin çıkabileceğine dair her hangi bir emare yok. Seçim platformunda yer alacak sosyalist güçlerin etki alanı ise fazlasıyla sınırlı kalacağı kesin gibi gözüküyor.
MHP ise referandumda içine girdiği gerilemeyi durdurmakla yetinecek. CHP’ye küsen milliyetçi seçmenin çok azının MHP’ye kayma ihtiymali var. Bu da MHP’yi kurtarmaya yetmeyebilir. Hele de MHP, referandumda yaptığı gibi seçimlerde de propagandasını Kürt Meselesi üzerinden AKP eleştirisiyla, oy almaya çalışırsa kendisini kurtarma şansı yok.
Bütün bunlar, CHP’nin ciddi bir fırsatı kaçırmak üzere olduğunun göstergesidir. CHP lideri sayın Kemal Kılıçtaroğlu’nun Yeni CHP diye tanımladığı çıkışının, ne kadar real bir şey olduğu fazlasıyla tartışmalıdır.
CHP’nin seçimlerde AKP karşısında güçlü bir odak olma şansı hala var. Ama bunun gerçekleşmesi düne göre çok zayıfladı.
Herşeyden önce yarılmanın günyüzene çıkmasına esas olarak, parti içi politik tartışmadaki farklılaşmanın sebep olamdığı çok aşıkar. Daha çok Yargıyat Cumhuriyet Başsavcısı’nın tüzük konusudan yaptığı uyarının yarattığı sorunlar nedeniyle kılıçlar çekildi.
Kılıçtaroğlu, parti içi krizi, anti demokaratik tüzükten aldığı yetkiyle aşmaya çalıştı. Demokratik mekanizmaları kullarak aşmaya çalışmadı.Yeni CHP’yi, demokratik olmayan bir yöntemle inşa etmeye çalıştı. Kılıçtaroğlu, Deniz Baykal’ın kendini padişah ilan etmek için yaptığı tüzük değişikliğiyle parti içi iktidarını güçlendirdı. Hiç kuşkusuz ki, aynı yolla korumaya çalışacaktır. Bu yol, CHP’yi ancak, Tayyip’in değişim diye yutturmaya çalıştığı şey kadar değişebilir. Türkiye , nasıl muhafazakarlaşıyor ise CHP’de bu yöntem ve mandıkla aynı ölçüde sosyal demokrat olmaktan uzaklaşır.
Kaldıki, son on yıldır tepeden değişime zorlanan bütün siyasal partiler, eski pozisyonlarından da geri duruma düşmüşlerdir. Bu açıdan CHP’nin statukoculuğunun geriletirilmesi, Yargıtay Başsavcısı’nın hukuk dışı dayatmalarıyla olabilecek bir şey değildir.
CHP’de değişim en küçük bir biriminden başlanarak ciddi kapuk değiştirmesiyle olabilir. Bu hangi ölçüde başarılabilinirse , CHP de gerçek bir sosyal demokrat parti olma yolunda o ölçüde ilerleyebilir. Kılıçtaroğlu’nun yaptığı gibi örgüte ve geleneğe yabancı kadrolarla oluşturulan merkez organ eliyle değişimin hayata geçme çok zordur.
Parti Meclis ve TBMM grubunun desteğine sahip olmayan, yürütme organın atacayağı her adım, yeni gizli veya açık kriz demek olacağını ne yazık ki Kılıçtaroğlu’da kısa sürede görecektir.
Kısacası Kılıçtaroğlu, CHP’de değişimi yanlış bir biçimde ve zeminde başlatmıştır. Bu AKP’yi rahatlatmıştır. Kılıçtaroğlu, CHP’de değişim hareketine girişmeden önce Başsavcıya “hadi işine bak” diye bilmeliydi. Çünkü savcı, partinin iç işlerine eli uzatırken, kendisini kongreden üstte koymuştur. Partiyi fest etme yetkisine sahip bir organın tüzüğün uygulama süresini uzatmasına mani olmak hiç kimsenin uktesinde olamaz. Hele de, bu anti demokratik bir madde nedeniyle yapılmışsa, değişim derdi olanın buna direnmesi zorunludur.
Kılıçtaroğlu, başka gerekçenin ardına gizlenmeden partinin kara kutusu ve esas lideri vehmine kapılmış olan, Önder Sav ve ekibiyle olan hesaplaşmasını politik zeminde yapmayı planlamalıydı. Bu hesaplaşmanın zamanı da hiç bir biçimde şimdi değildi. Ana muhalefet partisi bileğini bükmek istediği iktidarla yarışa beş kala bu türden krizle uğraşmamalıydı.
Bu nedenle, bugün Kılıçtaroğlu, kazanmış gibi görünse de, CHP’de Kılıçtaroğlu için yolun sonu görünmüştür. Şimdi değilse bile başarısızlıkla sonuçlanacak seçimlerden sonra, Deniz Baykal ekibininde harekete geçeceklerinden hiç kimsenin kuşkusu olması.Çift taraflı bir basınça Kılıçtaroğlu’nun ne örgütçe güçü ne de politik vizyonu yetebilir.Anlaşılan Kılıçtaroğlu haklı olarak gerçek lider olmak için erken ve zamansız harekete geçti.
Gelinen aşamada Kılıçtaroğlu’nu kurtacak olan, AKP’nin telefisi mümkün olmayan yanlış yapması olacaktır.Yani şimdiki haliyle Kılıçtaroğlu AKP’nin genel seçimlerde anayasayı tek başına değiştirebilecek sayıya ulaşmasını kolaylaştırdığı gibi AKP’de yapacağı yanlışla CHP’nin işini biraz daha kolaylaştırır. Bu açıdan durum hiçte göründüğü gibi parlak değil.
17 Kasım 2010