Yüzde on baraj ve anayasa

Başbakan  referandum öncesinde  ve sonrasında  2011 Genel seçimlerinde  sonra yeni anayasa  sözü verdi. Üsttelik bu kez bunu toplumun bütün kesimleriyle uzlaşarak yapacaklarından  bahsetti.

Referandumu boykot eden BDP’nin en önemli taleplerinden biri de  yeni anayasaydı. Hatta en öncelikli talebi dahi  diyebiliriz.

Referandum sonrasında  BDP  ve PKK lideri Abdullah Öcalan ile müzakere sürecinin başlatılması ve bunun üzerine  PKK’nin eylemsizlik kararını uzatması, Kürt  Sorunu’nun şiddetten, çatışmadan arındırılarak  demokratik  çözümüne ilişkin   umutları yeniden    yarattı.

Kürt  Sorunu’nun  çözümü  aynı zamanda    Türkiye’nin demokratikleşme  ve gerçek anlamda sivilleşme   sorunu olduğu gerçeğinden hareketle   yeni demokratik ve sivil  anayasaya  olan acil ve elzem ihtiyaç,  üryan halde ortada.

Demokratik bir anayasa yapabilmenin öncelikli şartı, katılımcı bir siyasetti benimsemek ve uygulamaktır. AK Parti’de yerleşik  olan “ ben bilirim, ben yaparım” anlayışıyla demokratik anayasa yapılabilmek  mümkün değil.  Ya da bu  anlayışla yapılacak anayasa toplumsal sorunları çözüme kavuşturamaz.

Yeni anayasanın hazırlanış sürecinde farklı siyasal, etnik ve  sosyal gruplar ne derece  etkin yer alabilirlerse, hazırlanan anayasa içinde de o derece kendilerini bulabilirler.

Bunun için 21.yüzyılda  temel bir prensip olarak benimsenmiş  olan katılımcı siyaset  anlayışına işlerlik kazandırılması  bir  zorunluluktur. Yeni demokratik anayasa,  toplumsal katılımın önü sonuna kadar  açılarak yapılmak zorunda.

Başbakanın ve hükümet yetkililerin açıklamalarından anlaşılan biz de yeni anayasayı, esas olarak  5 Haziran 2010 tarihinde  yapılacak  seçimlerle  oluşacak Meclis yapacak.

Bu nedenle  Meclis’in bu seçimlerde temsilde adaleti  tam olarak sağlaması zorunludur. Bugüne kadar olduğu gibi 12 Eylül anayasasına ve yasalarına dayanarak yüzde on seçim barajıyla oluşacak  Meclis’in yapacağı anayasa baştan  “fasolu” bir anayasa olacaktır. Bunun bahanes, zamanın darlığı olamaz. Bir önceki seçimlerde bağımsızlar için bulunan formül bu kez de çok rahat uygulanabilir.

Böylece  mevcut  anayasaya aykırı olarak varlığı sürdürülen  yüzde on seçim barajı,   yeni anayasanın  yapım sürecini baştan zedelemesine izin verilmeyebilir.  Çünkü   12 Eylül darbe anayasanın 66. Maddesinde  “seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkeriyle bağdaştıracak şekilde düzenlenir” hükmü bulunuyor.

Bu güne kadar bütün hükümet partileri, AK Parti gibi bunun yalnız “yönetimde istikrar” ilkesini dikkate aldı. Anayasa hukukcuları ve  konunun otoriteleri “yönetimde istikrar  ve temsilde adalet” ilkelerinin birlikte ele alınması  gereğittiği yıllardır söylüyorlar. Hükümet partileri dışındaki bütün siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, akademisyenler  yüzde on seçim barajının düşürülmesini istiyor.

Bu nedenlede BDP,  müzakerelerde   seçim barajının düşürülmesini  ilk şart  olarak  ileri sürmektedir.  Hükümet ise, seçim barajının bu seçimlerde  düşürülmesinin söz konusu olamayacağını söylüyor.Gerekçe aynı yönetimde istikrar. İstikraı sağlama iddiasıyla  temsilde adaleti gözardı etmenin sonucu  seçmenlerin yüzde kırkından fazlasının  iradesine ele koyarak Meclis’te çoğunluk sağlamaktır. Hükümet partilerini cezbeden bu olsa gerek.

Bu tutum,  AK parti’nin hem Kürt Sorunu’nda hem de demokratikleşme ve dolayısıyla yeni demokratik anayasa yapma konusunda samimi olduğunu gösteriyor.  AK Parti, müzakerelerde  dayatmacı anlaşını sürdürmede ısrar  edeceğe benziyor.

Her şeyi 2011 Haziran’ındaki  seçimlerinden sonrak yapılacak anayasa bırakıyor. Ama seçimlerde Kürtleri,muhaliflerin  adil bir biçimde Meclis’e girmelerine izin vermiyor. 2007 seçimlerideki  gibi Meclis kapısının  yerine,  Meclis bacasını  gösteriyor.  Böyle,  hukuka uygun  ama hileyle oluşmuş, temcilde  adaleti  sağlamaktan  oldukça uzak  Meclis’ten  ve  AK Parti hükümetinde Kürtlerin hayrına çok birşey çıkmayacağı açık. Demokratik seçimlerle  oluşmamış  Meclis, demokratik bir anayasa yapamaz. Temsilde adalet ilkesinden oldukça uzak oluşmuş Meclis, toplumsal sorunların çözümüne katkı sunamaz. Bu nedenle  BDP’den  yükselen  bu sese, destek vermek, ses katmak demokrat olmanın  gereğidir.

8  Ekim 2010