Sandık tamam sıra ellerin tetikten çekilmesinde
Pazar günü Diyarbakır’da beklenen miting beklendiği gibi oldu.Supriz olan Osman Baydemir’in kitleyi çoşturan, gerilimi tavan yaptıran konuşması oldu.Baydemir’in Evren dönemiyle, Erdoğan dönemini karşılaştıran müthiş hatırlatması iyi planlanmış bir atraksyon oldu.
İsyasyon meydanında çok miting izledim. Ama hiç biri böyle olmadı. Benim izlediğim mitinglerde tansiyonu, gerilimi, çoşkusu ve duygusu en yüksek olanı Pazar günü olandı. AKP’nin neredeyse bütün bögeyi taşımasına rağmen dolduramadığı alanı biraz geçikmeyle, BDP esas olarak merkez ilçelerden katılım ile tıkabasa doldurdu.
Kürt Açılımı’nın ilk aylarında aynı alanda gerçekletirilen ve Kürt hareketinin ağır topları (A. Türk, H. Dicle, E. Ayna , O. Baydemir’in) konuşmacı oldukları, 1 Eylül 2009 bölge mitingini aştı.Herşeyi ile öncekilere fark attı. Hele iki gün önce aynı alanda AKP’nin yaptığı mitingle kıyaslanması söz konusu dahi olamaz.
Bunun nedeni, dünkü yazımda da sözünü ettiğim gibi, BDP’nin mitingi Kürtlerin kimliğine, mücadelesine, tarihine sahip çıkma üzerinde kurugulamasıdır.Yani etnik vurgunun belirleyiciliği altından gerçekleşmiş olmasıdır. Bir diğeri de AKP mitinginin hemen peşinden olmasıdır.
BDP Eşbaşkanı, Gülten Kışınak’ın ve Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’ın konuşmalarının ortak noktasını oluşturan “ Başbakana gönderilen burası bizim evimiz, sınırı bil” mesajı, mitingin ana temalarından birini oluşturuyordu. Osman Baydemir bunu “misafir umuduyla değil buluduğuyla yetinir” “Başbakan da Diyarbakır’da umuduyla değil bulduğuyla yetinmeli” sözleriyle özetledi.
Bu, aynı zamanda burası bizim kalemiz kimseye vermeyiz, kimse alamaz efelenmesiydi. Benzer bir efelenmeye Türkiye 29 Mart seçimleri öncesinden de tanıklık etmişti.
Her iki konuşmanın bir başka ortak noktası “cezavinin yıkılmasına izin vermeyeceğiz, yaşananların unutturulmasına göz yummayacağız” vurgusu ve iddiasının çok güçlü yapılmasıydı.Sanırım dünya, tarihinde ilk kez bir cezaevinin yıkılmasına karşı bir başkaldırıya tanıklık ediyor. Bu Kürt hareketinin tarihine, değerlerine ve mücadelesine dört elle sarılması anlamına geliyor.
Her ikisi konuşmacı da, bütün ağır, yüksek perden sözlerine rağmen, AKP ile ilişkileri tamamen koparmadan, kapıyı açık tutarak mesaj vermeye özen gösterdiler. Doğrusu konuşmalarının satır arasında Başbakana “bizim minderde bizim kurallarımızla sizinle güreşşe hazırız” mesajı vermeye çalışmak, fazla iddialı olsa da kendilerine güvenlerinin bir göstergesiydi.
Gülten Kışınak, konuşmasında Osman Baydemir’in Dersim’deki bayrakla ilgili sözlerine açıklık getirdi. Kışınak’ın “bizim bayrak ile bir sorunumuz yok. Bayrak üzerinden kimse siyaset yapmasın, gerilim çıkarmasın. Bayrak bizim de , anadoluda yaşan herkesin de ortak değeridir.Bunu tartışmaya açmak yanlıştır” sözleri bir anlamda özelleşitiri olarak ele alınabilir. Hatta bu cümlelerden sonra kurduğu “biz trafik ışıklarındaki renklere duyulan antipatinin sona erdiğini sanıyorduk.Simgelerle uğraşmak kimseye bir şey kazandırmaz, sarı kırmızı ve yeşil renkleri Kürtlerin simgesi olması başkalarını neden rahatsız etsin? cümlesini demokratik özerklik porjesinin orjin metinlerindeki, yerel simgeler vurgusuna dönüş olarak okumak gerek.
Osman Baydemir’in, kimliği, tarihi, mücadeleyi sahiplenen konuşmasından sonra, Gültan Kışınak, 13 Eylül sonrasına vurgu yapan bir konuşma yaptı. Kışınak’ın “13 Eylül’den sonra iki görevimiz var. Birincisi, demokratik anayasa, ikincisi ellerin tetiklerden çekilmesini sağlamak” sözleri eylemsizliğin devamını sağlama ve demokratik özerkliği inşa etme çağrısıdır.
Konuşmalardaki gereğinden fazla özgüven vurgusu, demokratik siyasetinin güçlendirilmesi ve eylemsizliğin kalıcılaştırılması çabası olarak gördüğümüz için, mitingden 13 Eylül sonrasına ilişkin umutlu ayrıldık diyebiliriz. Kışınak, bir anlamda vakit tamam mesajı verdi. Silahlara vedanın yaklaştığını anlattı. Bunun içinde “askerlerin de gerillaların da , polislerin de ölmesini engellemek için çağrısını esas olarak batıya yaptı.
Ama bunu gerçekleştirmenin zorluklarıyla dolu bir miting yaşandığını gözden kaçırmamak gerek. Çıtayı fazlasıyla yükseltmek, Kürt hareketinin şu anki pozisyonuna ne derece uyuyor düşünmek gerek.
Umarım, AKP’nin dolduramadı alanda tıklım tıklım dolu miting yapmış olmak BDP yöneticilerini fazlasıyla iyimserliğe itmez ve yeni yanlış yapmalarına yol açmaz. 12 Eylül’de sandıkların boş çıkması herşey değildir. Sonrasında daha çetin bir süreç olacağa benziyor. Doğrusu mitingin atmösferi beni düşündürdü. Gereğinden fazla gerginleşmiş ilişki çabuk çatırdar. Unutmamak gerek Baydemir’in konuşması en fazla referandumu kurtarır.
Bu açıdan son günlerde herkesimde gelişen toptancı yaklaşımın Kürt hareketinin mensuplarında da güçlü olması hayra alamet değil. Evetçiler ya da bir kısım hayırcılar gibi onlarda bütün hayırcıları aynı sebette topluyorlar. Bu oldukça yanlış bir tutumdur.
7 Eylül 2010