Bir kitabın ne değiştireceğini göreceğiz.

Hani ne oldu? Recep Tayyip Erdoğan, devlet içindeki “derin devletle, devlet içinde örgütlenmiş çetelerle  mücadele ediyordu?

Bakın nasılda, bir kitapla, ansızın,  gerçek yüzünü açığa çıkarıdı, gösteriyor. Hanifi Avcı’nın yazdığı Haliç’te Yaşayan Simonlar kitaptan söz ediyorum.

Hanifi Avcı’yı kamuoyu Susurluk komisyonuna verdiği ifade de,  devlet adına  faili meçhul cinayetlerin nasıl işlendiğini, yasadışı işlerin nasıl  yapıldığını anlatmakla  tanıyor. Ayrıca, Avcı,  12 Eylül öncesi yaptığı işkencelerden dolayı   Mersin’li devrimcilerden özür diliyen kişi olarak basında yer almıştı zamanı vaktinde.

İşte bu kişi  bir kitap yazdı, hükümetin, Başbakanın “sahte yıldızları” döküldü. Üç gündür kitaptaki iddialar ve suçlamalar nedeniyle yer yerinden oynuyor,  Başbakan vurdum duymazlık içinde. Cemaatin önde gelenleri “Hanifi abi ayıp etti, şimdi olacak işmiydi bu” diye gazeteler araçıyla eski “kardeşlerine” mesaj gönderiyorlar.Hükümet ise  “kamu görevlisi olarak izin almadan kitap yayınlamasının suç olduğunundan dem vurarak, devletin eski istihbaratçısı hakkında soruşturma  açtığını duyurarak işi geçiştirmeye çalışıyor.

Öyle kolay değil,  bu işin basitçe geçiştirilmesine izin verilemez. Haliç’te Yaşayan Simonlar kitabında ortaya atılan iddialar öyle yenilir yutulur cinsten değil. Kitabı okuyanın aklına “ bizi kim yönetiyor muş, Türkiye’nin İçişleri Bakanı Beşir Atalay mı, yoksa Eskişehir Emniyet Müdürü’ Hanifi Avcı’nın  iddia ettiği gibi, Gülen cemaatinden imam, Kozanlı Ömer kod adlı, Osman Hilmi Özdil mi? sorusu geliyor.

Bakan oğlunun yolsuzluk soruşturmalarının nasıl durdurduğu, terfilerin ve tayinlerin nasıl yapıldığına ilişkin ciddi iddialar söz konusu kitapta.

Hanifi Avcı,  Erdoğan, Başbakan ise, bunu  göstermesi için büyük bir pas attı.   Başbakan isterse, Adalet Bakanı araçılıyla,  aynı Ergenekon soruşturmasında olduğu  gibi savcıları harekete geçirir,  kitaptaki iddiaları araştıttırır, mahkemeleri kurdurur, herkez “elmi yaman, beymi yaman görür”

Yoksa yazar beklediği mevkiye getirilmediği için kitabı yazdı iddiası boş ve kimseyi ilgilendirmiyor? Velevki yazar mevki  peşinde koştuğu için kitabı yazdı , bu iddialarının yanlış olduğunu göstermeye yetmez.

Ya da refernadumu etkilemek için birileri  kitabı şimdi yazdırmışta olabilir. Bu da suçlamaların gerçek dışı olduğunu göstermiyor. Evet, bütün bunlar veya bunlara benzer nedenlerle şimdi Hanifi Avcı itiraflarda bulunmuş olabilir. Bu gerçekleri değiştirmez. Önemli olan kitaptaki suçlamaların ve  iddiaların gerçek olup olmadığı.

Kitabı okuyan gerçeğin tam kendisi değilse  de,  çok yakın olduğu hissine kapılıyor. Avcı, kitabında  bir şeyleri saklamış, birilerini kolmamış. Ama yazılanlarda bir kaç soruşturmaya ve davaya konu olacak kapsamda.

Açığa çıkarılması gerek şey bu. Çünkü bu, sokakta, mahalle kahvelerinde konuşulan “kamu ihaleleri  farklı cemaatler arasında paylaşıyor iddialarının, emniyet içersindeki, milliyetçi, cemaatçı çekişmesi var” ya da kitapta iddia edildiği gibi “devletin bir çok  kurumunu Fettullah Gülen cemaati ele geçirdi” iddialarına  cevap olacaktır.

Son yıllardır isimsiz, adresiz, gizli tanık  ifadelerine dayanarak çok soruşturma ve dava açıldı. Her akşam televizyon haberinden bununla ilgili bir haber var. Türkiye üç yıldır e postayla yapılan ihbarları konuşuyor, tartışıyor. Şimdi yeni bir evreye geçmek için fırsat doğdu. Hanifi Avcı, kişi  isimi, yer ismi vererek, suçlamalarda bulunuyor. Bu büyük bir fırsat.Bunu değerlendirmeyenlerin hukuktan, demokrasiden söz etme hakları yok. Bunu değerlendirmekten  geri durmak, iddiaları kabul etmektir.

Avcı,  “ben bunları yapanların dünya görüşünü, inançlarını paylaşıyorum, ama bunlar hukuksuz ve yasadışı işler yapıyor, bunların günahlarıyla,  mezara gitmek istemiyorum” diyor.

Yani cemaatin içinden veya çok yakınından biri olarak yazdığı itiraf ediyor. Bu durumda bununların doğruluğunu araştırmaya gerek duymamanın nedeni, bunların suç olmadığına inanmak veya doğru olduklarını kabul etmek anlamına gelecektir. Başka türlü İşçileri Bakanı’nın, Adalet Bakanı’nın, Başbakanılığın kitap yayınlanmadan önce  bu iddialarla ilgili hiç bir işlem yapmamış olmalarının  izahı yok.  Ya da bu durumda olan bir devlettin, hukuk devleti olduğuna kim inanır ?

Cemaat çevresi kitabın dört matbadan birden kısa sürede basılmasıyla ilgileniyor? Bende kitabın piyasaya çıktı gün, bir kaç saat içinden tükenmesiyle ilgileniyorum. Sakın hükümet ve cemaat çevresi kitabı toplatmış olmasın?

Kısacası yazar bu kitabı hangi nedenden dolayı yazdı bilmiyorum, doğrusu bununla  çokta ilgilenmiyorum. Aynı ergenekon soruşturmasının başlatılmasının arkasında ne olduğuna  bakmadığım gibi. Cemaattin  pandora kutusunun kapağını Hanifi Avcı açtı. Artık kimse içindekileri gizlemeye çalışmasın. Şimdi kutunun içindekileri açığa çıkarılması gerek. Çünkü onlar çok yan yaktılar, çok oçak söndürdüler.

Hükümet, bunu yapmak  zorunda. Gerçeklerle, yalanları açığa çıkmak durumunda. Hanife Avcı, bilemediğim bir nedenle, devlet içindeki derin devlette başkaldırmış, Başbakan ise izliyor ve gizliyor.

Artık bu çağda hiç bir şeyi gizlemenin imkanı yok. Hiç bir şey kimseyle mezara gitmiyor. Başbakan meydan meydan dolaşarak hukuk, adalet nutuku atacağına, bir İl’in Emniyet Müdürü Başbakanı, bakanlarını görevlerini yapmamakla suçluyor, buna cevap versin.

Avcı, kral çıplak dedi. Bunda da şaşılacak bir şey yok ama gereği yapılmayınca Türkiye hukuk devleti olamıyor, gukuk devleti olarak kalıyor.

Bakalım, göreceğiz Haliç’te Yaşayan Simonlar kitabı ne değişirecek.

24 Ağustos 2010