İki haftadır ortalıkta dolaşan laflara göre, KCK Lideri Murat Karayılan’ın bir süreliğine de olsa tek taraflı ateşkes ilan etmesi an meselesi. Hatta Galata Köprüsü’deki balıkçıdan haber alan gazetecinin yazdığına göre bunun kalıcı hale dönüşme ihtimali de varmış.
Bunlar oldukça sevindireci. Hangi gerekçeyle olursa olsun elinde silah bulunduranların ellerini tetikten bir gün bile olsa çekmeleri hafife alınmayacak kadar önemli bir gelişmedir. Çekilen her tetiğin en az bir ölüm olduğunu düşündüğümüzde bunun değerini daha iyi anlarız.
Bu nedenle PKK’nin bu kararının sonucunun da daha önce bilmem kaç kez ilan edilmiş, ‘tek taraflı ateşkeslere, eylemsizlik kararlarına’ benzememesi için olup biteni doğru değerlendirmek gerek. Yoksa daha sonra dizleri dövmenin fazla bir anlamı ve değeri yok.
Aynı şeylerin yeniden yaşanmaması için barış isteyenler, bugüne kadar yapmadıkları bir şeyi yapmalılar. Geçici ateşkesin kalıcı hale gelmesini sağlayacak adımlar atılması için zorlayıcı güç olmalılar.
Bu diyalaog ve müzakeredir. Diyalog ve müzakere olmadan geçici ve tek yanlı ateşkeslerin bir sonuç üretmediği, aksine daha fazla umutsuzluğa yol açtığı ortada.
Kürtlerin değişik temsilcilerinin açıklamalarına ve devletin istibarat örgütlerinin raporlarına göre, devlet ile PKK arasında uzun süredir bazen doğrudan çoğu kez de dolaylı diyaloğun olduğu kesin. Yani bir diyalogsuzluk söz konusu değil. Geriye sorunun müzakere edilmesi kalıyor. Kürt Açılımı’nı akamete uğratan önemli konuların başında devletin ve siyasal iktidarın müzakereden ısrarla uzak durması geliyor.
Bu nedenledir ki diyalog monolog bir biçimde yürütülüyor. Hızla tek taraflı dayatmalarla kesintiye uğruyor. Bir yıl önce, AK Parti’nin büyük bir heyecanla başlattığı ‘açılım’ sürecinde parlamentodaki Kürt siyasetçilerle girdiği diyalogda bunu gözlemledik. AK Parti’nin yaptığı ‘açılım çalıştayları’ndan sonra kimi parti sempatizanı yazarlar tarafından, önerilerin hiçbirini hükümetin ciddiye almamasını eleştirmeleri bu yaklaşımın ne derece köklü olduğunu gösteriyor.
Tam da bu noktada Kürt sorununda çözümsüzlüğün veya tıkanıklığın esas nedeni olan bu durumun aşılması doğrultusunda son bir aydır sivil toplum örgütleri tarafından yapılan çağrılardaki ‘muhataplarıyla müzakere’ talebinin ana akım medya tarafında ısrarla görülmemesi manidardır. Sürecin doğru bir biçimde gelişimini engeleyen önemli bir konudur. Bu çağrıları ‘bilmem kaç sivil toplum örgütünün PKK’ye ateşkes çağrısı olarak sunmak’ dürüst gazetecilikle bağdaşmadığı gibi barışa mani olan bir tutumdur da.
Hafta başında, BDP’nin, DTK’nin ve Ankara’daki 162 sivil toplum örgütünün ‘muhataplarıyla müzareke’ istemlerinin sansüre uğraması, tek taraflı ateşkesin kalıcı hale dönüşmesi açısından endişe vericidir. Çünkü ellerin tetikten çekilmesi sağlayacak olan diyalogdan, müzakere evresine geçilmesidir. Bunun dolaylı veya doğrudan olmasının bu aşamada hiçbir önemi yok.
Hafta sonu yapılan DTK kongresinin sonuçları, bunun nasıl yapılması gerektiğini göstermesi bakımından önemli emareler sunuyor. Devlet müzakere edebilecek zemin sunuyor. Müzakerenin köşe taşlarını Kürtler Demokratik Özerklik Projesi’yle ortaya sürmüşlerdir. Devlet ve siyasal irade isterse şimdi doğrudan veya dolaylı müzakere başlatmanın imkanına düne göre daha fazla sahiptir. Müzakere başlamaz ise yine DTK kararlarından Kürtlerin, hayatın içinde adım adım ‘Demokratik Özerkliği’ inşa edeceklerini anlıyoruz. Müzakere etmeye başlamak, daha fazla kan dökülmesini önleyecektir. Bunu istemek ancak aklına mukayyet olamayanların işi olabilir. Akla mukayyet olmak, barışta ısrarı, sabrı gerektiriyor.
13 Ağustos 2010