İnegöl ve Hatay Dörtyol’da meydana gelen faşizan kalkışma sonrasında Kürtler ile Türkler arasında etnik çatışmanın başladığı yaygın bir biçimde dile getiriliyor. Evet, 30 yıldır her şeye rağmen yaşanmayan toplumlar arası çatışmanın, son beş yıldır yaşananlarla eşiğine dayanıldı.
Beş yıl içinde yaşananların bir dizi ortak özelliği var. Son bir yıla kadar Kürtlere karşı linçlerde başı daha çok Büyük Birlik Partisi taraftarları çekiyordu. Son bir senedir ise MHP taraftarları aynı rolü üstlendi. Yaşanan olaylar tek tek incelendiğinde Türk milliyetçilerinin sürekli tahrik olduğu, Kürt yurttaşlara, Kürtlerin evlerine ve işyerlerine saldırdıkları görülecektir. Kürt yurttaşların, herhangi bir nedenden dolayı tahrik olarak, Kürt olmayan bir yurttaşın evine, işyerine saldırdıkları görülmemeiştir. Tahrik olanlar Türk milliyetçileri, olayların yaşandığı yerler, Kürtlerin azınlıkta olduğu ama yoğun yaşadığı bölgeler. Fırat’ın batısında mesela İzmir, Kadifekale veya İstanbul, Esenler gibi Kürtlerin yoğunluklu yaşadığı yerleşim yerlerinde Kürt olmayanlara dönük bırakalım linç girişimini, herhangi bir taciz vakası dahi duyulmamıştır. Ya da Fırat’ın doğusunda yani Kürtlerin ezici çoğunlukta olduğu mesela Siirt’te, Diyarbakır’da Kürt olmayanlara karşı herhangi bir vakanın vuku bulduğu bugüne kadar duyulmadı. Yani Kürtler her nedense, Türklere karşı tahrik olmuyorlar.
Yine beş yıldır yaşanan bu vakalar incelendiğinde görülecektir ki, bu süre zarfında iktidarda olan AKP yetkilileri ve mülki amirler tarafından yapılan tüm açıklamalarda saldırganlar korunmuş, saldırıya maruz kalmış Kürtler suçlanmıştır. Bu açıklamalara göre saldırılar, ‘ya vatandaşların tahrik olmaları, ya milli duygularla hareket etmeleri ya da İnegöl’de olduğu gibi üç beş sarhoşun kendisi kaybetmesi sonucu gerçekleşmiştir. Beş yıl boyunca tek bir hükümet yetkilisinin, bürokratların, lincin yaşandığı yerin valisinin, kaymakamının ağzından saldırganları suçlayan, tenkit eden tek bir sözcük dahi duyulmadı. Aksine hep sırtları sıvazlandı.
Keza bu saldırılar nedeniyle cezaya çarptırılan bir kişi dahi bilinmiyor. En son Samsun’da eski DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk’e yumruk atan saldırgana 7 bin Türk Lirası ceza verilmiş olması bu genel tabloyu değiştirmiyor. Kürtlerin canına, malına kıyanlar hakkında ciddi bir soruşturma, yargılama ve ceza örneği yoktur.
Hükümetin, lincin ve faşizan kalkışmanın suç sayılmadığı veya ciddi tahkikata dahi gerek duyulmadığı koşullarda bu olaylardan şikayet etmesi abestir.
Aksine bu saldırlar adeta teşvik edilmektedir. Milliyetçi linçlerin toplumsal zeminini, parlamentodaki siyasetçiler, hükümet ve hükümetin emrindeki bürokratlar yaratmaktadır. Bu faşizan kalkışmanın elebaşı parlamentodadır. Başka sorumlu aramak anlamsızdır. Parlamenterlerin ırkçı konuşmalar yaptığı koşullarda milliyetçi saldırların artmasına neden şaşılıyor anlamak gerçekten çok zor. Hele de bunu hükümet partisine mensup milletvekilleri yapıyorsa sorunun büyümesi kaçınılmazdır.
Her olay sonrasında hükümet ve muhalefet partililerinin yetkilileri ‘vatandaşın tahrik edilmesinden’, ‘ortalığın birileri tarafında karıştırılmak istenmesinden’ söz ediyorlar.
‘Vatandaş’ı tahrik eden; Kürt siyasetçileriyle, PKK ile işbirliği yapıyorlar gerekçesiyle görüşmeyen Başbakan ve ‘şerefsizler’ diyen milletvekili ve buna itiraz etmeyerek sessiz kalanlardır. Kürt sorunu yoktur, yoksulluk ve terör sorunu var diyen siyasetçilerin eseridir Dörtyol’da, İnegöl’de olanlar.
Kısacası Türk-Kürt çatışmasının varlığından söz edilemez. Kürtlere karşı faşizan bir kalkışma söz konusudur. Kürt- Türk çatışmasının eşiğindeyiz. Bunun yaşanmamasını isteyenlerin, Türk milliyetçiliği ile göbek bağlarını kesmeleri, linci toplumsal suç kapsamına almaları ve çözümsüzlük siyasetini terk etmeleri gerekiyor.
Hatay ve İnegöl’de Kürt yurtaşlara karşı faşizan kalkışma sonrasında, Kürtlerin bu saldırılara hazırlıksız yakalanmasını beklemek fazla saflık olur. Buralarda olanlar Kürtlere karşı savaşın, Türk-Kürt çatışmasına dönme olasılığının işaretini verdi. Kürtler kendilerini sınıra dayanmış hissediyorlar. Bunu anlamamak felaketi getirecek.
30 Temmuz 2010