Yarıda Kalan Hayat

Barışa, çözüme adanmış yaşamları ölümsüz kılan şey nedir? Sevgili Orhan Doğan’ın yaşamından bir kesitin sunulduğu kitabın da adı olan ‘Yarıda Kalan Hayat’ların toplumda bıraktığı izleri nasıl açıklamak gerek?

Bugünlerde yeniden devreye sokulan Genelkurmay’ın yürüttüğü ‘topyekün yok etme savaşı’nın ve PKK’nin ‘aktif savunma savaşı’nın sonuçları bu soruları yakıcı kılıyor.

30 yıllık savaş perdesini yeniden açarken, geleceği kazanmanın yolu geçmişe ayna tutmaktan geçiyor. Bu cesareti gösterme basiretine sahip olamayanlar aynı zamanda yaklaşan tehlikenin büyüklüğünü de kavrayamamaktalar.

Kimileri bu yeniden açılan savaş perdesine ‘Kürt Açılımı’ demekte ısrar ediyorlar. Anlamını yitirmiş ve içi boşaltılmış sözcüklerin yarattığı tepkiselliği dikkate almaya dahi tenezül etmiyorlar. 80 yıldır inkarda inat etmenin ağır bedelini ödemiş olmak yetmezmiş gibi topluma yeni bedel ödetmeyi büyük marifet saymaya devam ediyorlar.

Bu sivil ve askeri yetkililer, televizyon ekranlarında öldürdükleri insanların matematik hesabı yaparak, ne derece başarılı olduklarını anlatma acizliği içinde kendilerini avutuyorlar. Bir de Star televizyonu ekranında olduğu gibi ‘İlker Başbuğ karşısında buyur paşam söz sizin, emredin paşam’ tarzında Genelkurmay televizyonculuğunun en pespayesini sergileyen Uğur Dündar gibileri var.

Bu tür insanların varlığı da ‘barış ve çözüm’ için adanmış yaşamları ölümsüzleştiriyor. Barışı, çözümü anlamlı kılan her şey ‘yarıda kalan hayat’ları daha onurlu ve anlamlı kılıyor.

29 Haziran 2007 tarihinde Orhan Doğan’ın ‘yarıda kalan hayat’ını anlamlı kılan şeyin hikayesinin bir özetini içeren kitabı, kızı Ayşegül Doğan tarafından bir süre önce çıkarıldı. Orhan Doğan’ın aramızdan ayrılışının yıldönümünde İletişim Yayınları’ndan çıkan ‘Yarıda Kalan Hayat/ Nîv Jîyan’ın önsözünde Ayşegül’ün ‘barışın herkesin diline düştüğü’ diye tanımladığı açılım sürecinde şimdi eskisi gibi ‘savaş herkesin ağzında’ diyebileceğimiz bir sürece girdik. Bu kadar kısa sürede nasıl oldu da bu noktaya geldiğimizi anlamak için bile olsa Orhan Doğan’ın mirasına göz atmakta büyük yarar var.

Orhan Doğan, bize barışın ne derece çetin ve karmaşık bir süreçten geçtiğini, Meclis, mahkeme ve cezaevi üçgeninde yaşadığı deneyleriyle aktarıyor. Aynı zamanda ne derece inatçı olunması gerektiğini de gösteriyor.

Ayşegül’ün, bu ‘ülkenin zayıf belleğine mütevazi bir hatırlatma’ sözleriyle sunduğu kitap, tam da siyasal irade tarafından ‘topyekün savaşın’ düğmesine yeniden basılan bir süreçte barışın, çözümün ısrarla nasıl savunulabileceğinin örneklerini sunuyor.

Mahmur ve Kandil’den gelen 34 Kürt yurttaşımızın ülkelerine girişlerine zılgıtla, halayla sevinenleri gördükten sonra ‘sil baştan yaparız’ diyen Başbabakan’ın ‘sil baştan’ yaparak yeniden imha siyasetine, askeri yöntemlere başvurmaya karar vermesinden kısa bir süre sonra ülke yangın yerine döndü. Bu yangını söndürmek isteyenlerin, en az Orhan kadar cesur olmaları gerekiyor. Orhan Doğan, halkına en son Doğubeyazıt’ta seslenişinde onlardan özür diledi ‘size barışı getiremediğim için özür diliyorum’ sözleriyle halkına veda etti.

Başbakan’ın Genelkurmay Başkanlaştığı, Genelkurmay Başkanı’nın Başbakanlaştığı bu yeni dönemde, bu toprakların hafızasına başvurmak, sırtımızı geçmişin mücadele deneyimine dayamak, yarıda kalan hayatların kıymetini bilmek barış mücadelesinde aynı yolları arşınlamamızı gereksizleştirir.

Genelkurmay Başkanı’nın Başbakan adına televizyon ekranlarında, gazete manşetlerinde ‘sözün bittiği yerdeyiz’ açıklamalarında bulunduğu böylesi bir dönemde, topyekün savaş dönemini barışa dönüştürmek için Orhan Doğan’ın aramızdan ayrılışının dördüncü yılında, onun ‘Yarıda Kalan Hayat’ından bu toplumun öğrenecek çok şeyi var. Kıymetini bilen

09 Temmuz 2010