13 Haziran 2010 Evrensel Gazetesi
Artan operasyonlar, yaşanan ölümler ve sorunun nasıl çözüleceğine dair önerileri üzerine görüştüğümüz Gazeteci-Yazar Hakan Tahmaz, demokratik kamuoyunun milliyetçiliğin, ayrımcılık ve militarizmin önünde set olması gerektiğini söyledi. Aynı zamanda Türkiye Barış Meclisi (TBM) Sekreterya üyesi de olan Tahmaz, Kürt sorununun çözümünün tek yolunun müzakere olduğunu dile getiriyor.
Operasyonlar ve ölümler artarak sürüyor. Yükselen bir gerilim var? Süreç nereye gidiyor sizce?
Bence bu bahar yaşananlar daha öncekilerle bazı yönlerden benzerlik taşısa da, birçok yönüyle değişiklikler de taşıyor. Bir kez bütün bu hazırlıklar ve olanlar son on yılın en şiddetli savaşının eşiğinde olduğumuzun işaretleri. On yıl içinde savaş farklı boyutlara ulaştı ve savaşın yeni aktörleri belirdi. Yeni savaşın, batıya yansımaları çok daha derin ve kalıcı olacağa benziyor. 30 yıl içinde İskenderun’a benzer bir saldırı yaşanmadı. Bu savaşın doğudan batıya, kırdan kente doğru kaydığının emaresi. Bir başka yönü ise Fırat’ın doğusu da batısı da savaş yorgunu. Savaşın acı hatıraları artık çok hızlı ve sarsıcı bir biçimde ortaya çıkıyor ve sonuçları da derin oluyor. Batıda yükselen Türk milliyetçiliğinin toplumsal karşılığı, bir arada yaşamı imkansızlaştırıyor. Bu doğal sonuç olarak Kürtlerin zihinsel kopuşunu getiriyor. Bu açıdan bu süreç barışın inşasının önünü tıkıyor. Başarı getirmesi imkansız olan bir mücadele yöntemini hangi gerekçeyle olursa olsun yeniden devreye sokmak, hiçbir biçimde barışa hizmet etmiyor.
Fakat, hükümet ‘açılım’dan söz etmeyi sürdürüyor…
Açılım iddiasına artık sanırım hükümetin kendisi de inanmıyor. Hükümetin açılım adını verdiği süreç, Mahmur ve Kandil’den 34 Kürt yurttaşın ülkeye gelişlerine karşı milliyetçi, inkarcı çevrelerin yürüttüğü kampanyayla sona erdirildi. Hükümetin açılım dediğinin ‘Kürtsüz Kürt meselesini halletmek’ olduğu netlik kazandı. Bu süreçten sonra AKP, elindeki her türlü olanağı kullanarak Kürt hareketini tasfiyeye yöneldi. Askeri ve siyasi operasyonlar bunun açık göstergesidir. Hükümetin önceliği, küresel ve bölgesel güçlerle işbirliği içinde Kürt hareketini tasfiye olmuştur. Kürt hareket ise elindeki bütün olanaklarını harekete geçirerek tasfiyeye karşı direniyor. Bu gün yaşanan ölümler bu politikaların bir sonucudur.
Sizce sorun nasıl çözülür?
İlk önce askeri ve siyasi operasyonların hükümet tarafından durdurulması gerek. Buna paralel silahlı eylemler durdurulmalı. Sorunun çözüm zemini parlamentodur. Çözüm yöntemi diyalog ve müzakeredir. Bu nedenle bu gelişmelerden sonra hükümet hızla parlamentodaki Kürt partisi BDP ile açık diyalog kurarak sürecin normalleşmesini sağlamalıdır. Kürt Sorunu gibi çok yönlü ve çok boyutlu bir sorunun çözümü için sadece BDP ile kurulacak diyalog ve yürütülecek müzakere köklü çözüm için yetersizdir. Çözüme en küçük katkı sunabilecek kişi, parti, sendika, meslek ve sivil toplum örgütlerinin katkılarını demokratik diyalog ile geliştirilmelidir. Ama esas olan; tasfiye ve dışlama tutumu terk edilmelidir.
Demokrasi güçlerinin üzerine düşen görevler neler?
Toplumsal gerilimin artığı, ötekileştirilmenin yaygınlaştırıldığı çatışmalı süreçlerde, demokratik kamuoyu, egemen milliyetçiliğin, ayrımcılığın ve militarizmin önüne set oluşturmalı. Barışın, aynı anlama gelmek üzere demokratik çözümün toplumsal zemini geliştirecek tutum ve duyarlılıkları güçlendirilmeli. Bunun için yukarıdakilere bağımlı siyasal tutum yerine, aşağıdakilerin, ezilenlerin, emekçilerin işyerlerinde, mahallelerde eşit ve özgür bir arada yaşamın zeminlerini ve ilişkilerini inşa etmek gerekir.