Cumhurbaşkanı, AK Parti’nin anayasa değişikliğini, Anayasa’nın kendisine tanıdığı on beş gün inceleme yetkisinin beşinci gününde onayladı. Türkiye referanduma bir adım daha yaklaştı.
Cumhurbaşkanı, AK Parti’nin ‘ben yaparım olur anlayışıyla’ tek başına yaptığı anayasa değişikliğine ilişkin toplumda oluşan ciddi kaygıları ve eleştirileri önemsemeden beklendiği gibi noter görevini yerine getirdi. AK Parti’nin onay merkezi olduğunu bir kez daha gösterdi.
Cumhurbaşkanı bununla kalmadı. AK Parti’nin anayasa değişikliği tartışmasına paralel Türkiye’yi sürüklediği maceranın taşıdığı riskleri de önemsemedi.
Türkiye bir taraftan AK Parti’nin dayatmasıyla referanduma giderken, diğer yanda yeniden savaş sarmalının içine sürükleniliyor.
Son bir aydır askeri operasyonlar ve çatışmalar öylesine yoğunlaştı ki, insanlarımız her gün yeni bir cenazeye ağıt yakıyor, ağlıyor, dua ediyor. Şehirlerimizde 1990’lı yıllarda olduğu gibi çok sık cenaze merasimleri yapılmaya başlandı. Her cenaze merasimi Türk milliyetçiliğini biraz daha yükseltiyor.
1990’lı yıllardaki gibi Lice’de askerin askeri öldürdüğü iddiasını basın görmedi, kamuoyundan gizlemeye çalıştı.
1990’lı yıllarda olduğu gibi her türlü silah kullanılmaya başlandı. Dersim’de, İsrail’in Gazze’de kullandığı ve yanıcı etkisi olan fosfor bombasıyla benzerliği bulunan silahın kullanıldığı iddiası savaşın hangi boyutlara doğru tırmandığını gösteriyor.
Bunları 1990’lı yıllarda Tansu Çiller ve Doğan Güneş’in döneminde bilen ve yaşayan Kürtler için anayasa referandumunun anlamı ne olabilir?
Savaş içinde yaşayanlar için referandumun ne anlama geldiğini düşünmeden ve ‘bizimkiler yaptıysa doğrudur’ anlayışıyla ve bir oldu bittiyle yapılan referandumda Kürtler neye göre oy kullanabilir?
Oy verip Meclis’e gönderdiği ve siyasi irademdir dediği kişileri, milletvekillerinin yok sayıldı, ötekileştirildiği, milliyetçilerin hedef tahtasına konulduğu bir süreçte, Kürtler referandumda oylarını ne için kullanabilir?
Batı kentlerinde yaşamanın linç riskini göze almaya ve kelle koltukta yaşamaya dönüştüğü bir dönemde, ekmek bulmak için doğduğu, büyüdüğü toprağını, anasını, yarini geride bırakarak batı illerine iş için, okumak için gelen Kürtler sandık başında ne için oy kullanacak sanılıyor?
Referandumda, Manisa’da, Muğla’da Kürt oldukları için faşist saldırıya uğrayan Kürt gençlerinin analarından, babalarından ve dostlarından; faşist saldırganları koruyan, Kürtlerin evlerini, işyerlerini taşlanması ve yağmalanmasına seyirci kalan bürokratların ve güvenlik güçlerinin tepesindeki siyasi iktidarın ne yaptığına bakarak oy kullanmamalarını istemelerinden daha doğal bir şey yoktur.
Cumhurbaşkanı’nın, onay merkezi gibi davranırken dikkate almadığı en önemli noktalardan biri bu olsa gerek.
Kürtler referandum paketinin içinde ne olduğundan daha çok, AK Parti’nin Kürt milletvekillerine ve BDP’ye nasıl davrandığına bakacak. Kürtlerin oy verdiği vekillerin itiraz ve taleplerini ciddiye almayan AK Parti’nin anayasa değişiklik teklifini de Kürtlerin ciddiye almayacağa benziyor.
Otuz yıldır mücadele ettiği hiçbir hakkını içermeyen anayasa değişikliği içinde kendisinin olmadığını gören Kürtler, referandumda anayasa değişikliğine değil, AK Parti’nin Kürt politikasına oy verecek.
Bu tablo karşısında anaların gözyaşının dinmesini isteyen, çatışmaların son bulmasını isteyen, Kürt sorununun demokratik ve adil çözümünü isteyen ve bunlar için mücadele edenler neye göre oy kullanacaklar?
Diyalogsuz ve Kürtsüz ‘Kürt sorununun’ çözümünden yana olan, şehirler fosfor bombalarıyla bombalanırken savaşa hız veren ve Kürtlere yönelik linçleri seyreden hükümetin, değişim ve vesayet rejimini geriletiyoruz aldatmacasının peşine takılarak oy verilebilir mi? Yanıt verilmesi gereken sorular bunlar.
Sosyalistlerin, demokratların, sol liberallerin Kürtlerle dayanışma içinde kendi geleceklerini aramaktan başka yolları yoktur.
14 Mayıs 2010