Anayasa tartışması ve BDP’yi karalama

Bazı sol liberal siyasetçiler, köşe yazarları ve siyaset yorumcuları, Kürt siyasetini ‘suçlayarak’ ortaya çıkan durumu izah etmekte ısrar ediyorlar.

En son, Meclis’te anayasa değişikliğinin görüşülmesi sırasında, parti kapatmayı zorlaştıran maddenin oylanmasında, BDP’nin ilk tur oylamada ‘simgesel olarak’ evet oyu vermesinden sonra, maddenin ikinci kez oylanmasında aynı desteği vermemesi ve maddenin düşmesi üzerine, suçlama saldırıya dönüştü.

BDP’li Milletvekillerinin, parti kapatmanın zorlaştırılmasına destek vermemesini, kendi cellatlarını savunmaya indirgeyenler, eski DTP’nin, anayasa mahkemesi tarafından kapatılması için düğmeye basanın, AK Parti hükümetinin sözcüsü Cemil Çiçek olduğunu unutmuşa benziyorlar.

Yine bu süreçte birçok çevre tarafından yapılan uyarılara rağmen, AK Parti’nin hiç bir şey yapmamasını ve parti kapatıldığında kimi AK Parti yetkililerinin, BDP’ye bundan ders çıkarması tavsiyesinde bulunmalarını sorun görmeye bilirler. Ama BDP’li vekiller bu nedenle parti kapatmanın Venedik Kriterleri ölçülerine çekilmesinde ısrar ettiler.

BDP’ye ergenekoncularla aynı çizgiye düşme suçlaması yapanların, AKP’nin, sınır dışı askeri operasyonlara izin veren tezkereyi, Meclis’ten MHP ve CHP ile ittifak halinde geçirmesi akıllarına geldiğinde hiç mi vicdanları sızlamıyor, merak ediyorum. Bu suçlamayı yapanların bir çoğunun vicdanlarının sızladığından ben eminim. Ama anlaşılan vicdanlarının sesine kulak asmamaya başlamışlar.

Keza bu suçlama yapılırken, Kürtlerin Meclis’te temsilini düşürmek için genel seçimlerde bağımsız adayların oy pusulasında yer alış biçimini AKP’nin bu partilerle işbirliği içinde düzenlediği nasıl unutluyor?

BDP’yi eleştirirken daha sahici, daha tutarlı ve daha adil olmakta yarar var. Çünkü AKP’nin BDP’yi ötekileştirici tutumuna sessiz kalarak veya hafife alarak demokratik değişimi savunmak mümkün değildir. Sadece mazluma yüklenilerek, muktedirin muktedirliğinden yararlanılabilir ama toplumsal değişime hizmet edilemez.

Askeri operasyonlarda ve Kürtler’in isyanının bastırılmasında anlayış birliği içinde olanlar arasında ergenekoncu, değişimci ayrımı yapmak sanıldığı kadar basit ve kolay değildir. Hatta fazlasıyla boşa kürek çekmektir.

Kürt açılımı yapmaya yönelen siyasal iradenin, Maxmur ve Kandil’den gelenlere karşı ergenekoncularla, milliyetçilerle aynı tepkiyi göstererek ve sürecin durdurulmasını değerlendirmeden, ülkenin dört bir yanında cenazelerin neden kalktığını anlamak mümkün değildir.

Askeri operasyonları görmeden, çatışmaların yeniden artmasını anayasanın değiştirilmesi sürecini engellemeye dönük çabalar olarak değerlendirmek, anaların gözyaşlarının dinmesine hiçbir katkısı olmuyor.

Bu tutum anayasa tartışmalarında olduğu gibi gerçeklere gözlerini kapatarak, siyasal analiz yapmak oluyor. Bunun da barışa ve sorunların çözümünden daha çok çözümsüzlüğe hizmet ettiği artık görülmelidir.

Kürt Sorunu’nda, geleneksel siyaseti ciddi ölçülerde aşmanın inandırıcı emarelerinin ortada olmadığı bir zaman diliminde, statükoyu bozma iddiası ayakları havada olan bir iddia olmanın ötesine kolay kolay geçemez.

Bu türden suçlama ve eleştiri yapanların, Vatan Gazetesi’nde Ruşen Çakır’ın 5 Mayıs 2010 tarihli yazısının ‘AKP yöneticilerinin ve Anayasa paketinde iktidar partisine kayıtsız şartsız destek verenlerin, parti kapatmayla ilgili 8. maddenin düşmesinden BDP’yi sorumlu tutmasının anlaşılır bir tarafı yok. Hatırlayalım: CHP ve MHP baştan kapılarını kapatırken BDP sonuna kadar açmış ancak AKP’den herhangi bir olumlu tepki alamamıştı. Buna rağmen BDP’liler 8. maddenin ilk tur oylamasına katılarak iyi niyetlerini bir kez daha gösterip ikinci tur oylama için müzakereye açık olduklarını vurgulamışlardı. Uzatılan elleri yine karşılık bulmadı. Üstelik gerek AKP yöneticileri, gerekse AKP destekçileri, BDP’lilerin ‘aksi takdirde oylamaya katılmayız’ restine karşılık onları CHP-MHP çizgisine dahil olmakla, hatta daha ileri giderek ‘ergenekonculuk’ la suçladılar. Kişisel gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki, bu türden küçük düşürücü baskılar, BDP içinde ‘her şeye rağmen destek olalım’ diyen kişi ve çevrelerin de direncinin kırılmasına ve partinin paketten iyice soğumasına yol açtı’ bölümünden çıkaracakları ders olması gerekiyor.
NOT: Pazartesi günü saat:10.00’da, Hrant İçin Adalet İçin yine Beşiktaş Meydanındayız.

7 Mayıs 2010